Geçtiğimiz günlerde demosunu oynayıp tadını almak imkanı bulduğum The Silver Earing, çok uzun gibi gelen bir bekleyişin ardından sonunda bilgisayarımdaki yerini aldı. Demo incelemesini okumuş olanlar, beklediğime değecek bir oyun olacağına inandığımı hatırlayacaklar. Ne diyeyim, gene haklı çıktım :)

Tam sürümü 2 cd olan The Silver Earring, Sherringford Hall malikanesinde verdiği davette, bütün misafirlerin gözü önünde öldürülen Sir Melvyn Brombsy'nin katilini bulmak ve cinayeti çözmek macerasını konu alıyor. Pek çok bakımdan daha önce oynadığımız Sherlock Holmes oyunlarıyla bire bir örtüşmekle birlikte, bazı açılardan da farklılık gösteriyor. Her şeyden önce, ilk dikkatimi çeken şeylerden biri, tanık ya da olası şüphelilerle olan dialoglarımızın daha önceki oyunlara oranla daha kısa tutulmuş olması. Aynı zamanda laboratuvar masamızın kullanımı da kolaylaştırılmış. Eskisi gibi 50 tane solüsyonu birbiriyle karıştımak ve doğru solüsyonları seçmek için kafa patlatmak gerekmiyor. Buna karşılık sadece bulduğumuz nesneleri analiz etmek ve doğru yerlerde kullanmanın dışında puzzle'lara ağırlık verilmiş.

Sözü puzzle'lardan açmışken bunların gerçekten de klasik anlamdaki genel zeka testleri gibi, belli bir mantığı olan ve tesadüfi keşifler yerine düşünerek çözülebilen, zevkli puzzle'lar olduğunu söylemeliyim. Oyundaki bir başka belirgin farklılık da, yeni bir güne başlamadan önce Holmes'la Watson'ın kafa kafaya vererek günün değerlendirmesini yapmaları ve 6-7 soruluk testlerdeki soruları cevaplamaları. Aslında tabii cevapları veren biz olduğumuzdan, kafayı yoran da biz oluyoruz. Aklıma gelmişken, gerek oyundan zevk alabilmek ve gerekse bu testleri rehber kullanmadan çözebilmek için mutlaka ortanın üzerinde bir İngilizcenizin olması gerekiyor.

Her ne kadar en çok sevdiğim bir tarz ve kelimenin tam manasıyla klasik bir adventure olduğu için azıcık da sübjektif yaklaştığım bir oyun olsa da, kendimi tarafsız olmaya zorlayarak oyunun hem artıları hem de eksileri olduğunu söylemeliyim. Grafik, hikaye ve efektler bakımından gerçekten de söyleyebileceğim olumsuz hiç bir şey yok. Tam tersine kendi türü için neredeyse mükemmel bir örnek olduğunu söyleyebilirim. Gerek arka plan grafikleri, gerekse karakter animasyonları son derece güzel. Kendimi tekrar ediyor olsam da söylemeden edemeyeceğim, kullanılan renkler muhteşem. Öylesine canlı ve parlak renkler kullanılmış ki, zaman zaman bir monitöre baktığınızı unutabiliyorsunuz.

Oyunda can sıkıcı bir hal alabilecek en belirgin husus ise lineer bir ilerleyişinin olması. Bazen gözden kaçan ufacık bir detay yüzünden saatlerce aynı noktada takılıp kalma riski hayli yüksek. Üstelik de bulunması gereken bazı delil ya da ipuçlarının da bulunmamak için direndiğini düşünersek, bu risk hayli artıyor. Bana göre eksi sayılabilecek bir diğer özellik de zaman zaman Sherlock'un verdiği ipuçlarıyla fazlaca müdahele etmesi. Örneğin bir nesneyi incelemeden önce hangi aletle ya da nasıl yapmamız gerektiğini söyleyerek düşünüp kafa yorma zevkini elimizden alıyor. Bir de, bir mekanda yapmadığımız bir şey ya da atladığımız bir ipucu varsa, bunu keşfetmeden oradan ayrılmıyor ki, aslında bu iyi bir şey çünkü takıldığımız yerde bütün mekanları dolaşarak neyi gözden kaçırdığımızı bulmak için delirmiyoruz.

Oyunda ağırlıklı olarak Holmes'u kullanmakla birlikte, zaman zaman Watson olarak da oynuyoruz. Daha önceki oyunlarda hatırlarsınız Sherlock, Watson'ı belli bir bilgiyi edinmek ya da bir şeyi araştırmak için bir yere gönderir ve sonradan aralarında geçen dialog sayesinde oyuna yeni eklenen bilgi ve nesneleri bulurduk. Bu kez dialog dinleyerek kolay yoldan ilerlemek yerine, Watson'ı oynayarak devam ediyoruz. Ancak Watson bölümleri hem çok kısa hem de çok kolay.

Diğer bilgileri demo incelemesinde yazdığım için lafı fazla uzatmayacağım. Bence alın ve oynayın. Ancak adventure türünden özellikle hoşlanmayanlar için biraz yavaş ve monoton gelebilir. O yüzden olanağınız varsa demosunu indirip öyle karar verin.