Şöyle bir geçmişe dönüp baktığımızda Citadel'de ki son randevudan sonra yaklaşık iki yıl geçtiğini görüyoruz. HL2 Episodes için verilen bu uzun aranın ardından eski dostları tekrar görmenin verdiği hoşnutlukla hepinize merhaba diyorum arkadaşlar. Oyun dünyasının son dönem kilometre taşlarından Half Life'ın yıllar sonraki dördüncü devam oyununda yeniden birlikteyiz. Şuan içerisinde bulunduğum memnuniyet duygusunu sizlere klavye aracılığıyla aktarırken gerçekten zorluk çekiyorum. Duygularımı ifade edemediğimden değil yanlış anlamayın. Uzun yıllardır "en sevdiğim" diye ifade ettiğim bir serinin son oyununu yazarken insan haklı olarak biraz tedirgin oluyor. En sevdiğim oyunun devamını yazmanın üzerime yüklediği sorumluluğa, HL2 gibi "en iyi FPS" tahtının üzerinde oturan bir yapımın ikinci halkasını yazıyor olmanın sorumluluğu daha ağır basıyor. Bir yandan da oyunu bitirmiş olmanın üzüntüsünü hissediyorum. Ama neyse ki Episode Two için yıllar süren bir ara verilmediği birden aklıma geliyor. Sağlıklı düşündüğümde oyun hakkında kafamda soru işareti kalmadı gibi. Kendimi Episode Two için hazır hissediyorum. Ama şuan için EPO'ı(Episode One'ı kısaltıyorum) tekrar bitirmekten başka çarem yok. Neyse bunları bir kenara bırakalım. Artık sanırım oyunun asıl incelemesine geçebiliriz. Fakat her şeyi tek tek ele almadan önce inceleme için nottan sonra özet bir cümle söylemek istiyorum. "Gabe Newell buraya yumruk havaya"

�We'll see about that

Direk grafiklere geçmek yerine bence ilk olarak senaryo ne âlemde, ona bir bakalım. Hatırlarsınız HL2'nin sonunda kahramanlarımızı Citadel'in tepesi havaya uçarken bırakmıştık. Burada aynı HL'nin sonunda olduğu gibi G-man ile tekrar bir görüşme yapılmış, Dr. Wallace Breen elimizden kurtulmayı başarmıştı.(her ne kadar ölmediğine dair elimizde yeterli kanıt olmasa da ben böyle düşünüyorum.) Tam bu noktada Episode One başlıyor ve Vortigaunt'ların yardımıyla patlamadan kuruluyoruz. Vortigaunt'lar ne arıyor demeyin Gordon, G-man ve Vortigaunt'lar hep birbirine girmiş durumda. Ayrıca Vortigaunt'lar ve G-man arasındaki ilişki ise tam bir sır perdesi altında. Bu konuda adam gibi bildiğimiz tek şey "we�ll see about that" gibi bir cümle. Daha sonra gözümüzü açtığımızda Dog yardımıyla yıkıntıların altından kurtuluyoruz ve Alyx'le karşılaşıyoruz. Güç bela Alyx'in babası Dr. Eli Vance ve Dr. Alex Kleiner ile bağlantı kurduğumuzda anlıyoruz ki Citadel'de şehri kurtarmak için yaptığımız girişim ters tepmiş, bu sefer şehir daha da içinden çıkılmaz bir tehlike içine sokulmuştur. Bu sebeple Alyx ve biz tekrar Citadel'e dönüp yaratmış olduğumuz karışıklığı düzeltmeye çalışıyoruz. Senaryo konusunda daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Geri kalanı sizin keşfetmeniz daha doğru olacaktır. Episode One'da HL2'den farklı olarak oyun boyunca Alyx bize eşlik ediyor. Ama kendisi sadece senaryo gereğince yanımızda bulunan bir fazlalık olduğunu düşünmeyin bazı yerlerde inanılmaz yardımı dokunuyor. Özellikle karanlık bölümlerdeki yardımını göz ardı edemeyiz. Kısaca senaryo konusunda şunu söyleyeyim. Ben oyunun başından da sonundan da gayet memnun kaldım. Diğer ayrıntılarını da birazdan açıklayacağım. Ama senaryo özet olarak "olmuş".