Eveeet yine Windowsumsu bir oyunla beraberiz sayın klikleyiciler (ne kastettiğimi oyunu aldıktan sonra anlarsınız). Oyunumuzun adı Stronghold (hem de ne Stronghold :). Yine tarih konulu bir strateji oluyor arkadaşlar. Fakat bu rts bir çok tarih konulu strateji oyununda olan kısır döngülere son vermiş durumda. Gerçekten bir sürü yenilik var!
Oyunda Britanya'da küçük bir derebeylikken bizim gelişmemiz isteniyor. Tabi oyunun kampanyaları paso Britanya'da geçiyor. İşte klasik olan şeyler diye düşünüyorsunuz. Kaynak topla, asker üret, savaş, yen veya yenil. Ama işte hayatta her şey istediğimiz gibi olmuyor. Öyle on tane baraka yapıp paso swordsman ya da pikeman yapamıyorsunuz. Önce bir kale inşa edip sonra onu işletmeniz lazım. Oyun önce kalecilik oyunu gibi görünse de bir sardı mı kolay kolay bırakamıyorsunuz.
Oyun bir kere çok gerçekçi. Hatta inanılmaz gerçekçi. Aynı zamanda ayrıntılı da! Şöyle açıklayayım: Tamam güzel bir tarla yaptınız. Hasatınızı aldınız. Buğdayınız var. Fakat tek başına buğday işe yaramaz! Bu buğdayı öğütmek için yel değirmeni yapmanız gerekiyor. Yel değirmeni sayesinde buğdayınız un oldu diyelim. Ama insanlarınızın unu yiyecek hali yok değil mi? O unu pişirmek için de fırın gerekiyor. Fırınınızı yaptınız bir güzel. Elemanınız ekmek yaptı onları. Sonra ürünü yiyecek deposuna koyuyor. Sonra, önceden de değindiğim gibi, asker üretebilmek için önce askerlerin kullanacağı eşyaları yapmanız gerekiyor (bu ok-yay olsun, kılıç olsun, kalkan olsun, at olsun :)). Bunları ürettikten sonra yine silah ambarında depoluyorsunuz. Köylüleriniz silahları alıp kuşanıyor ve vatanına (kalesine :) asker oluyor. Ama öyle savaşlar da diğer oyunlar gibi değil. Mesela (en sonunda oyun üreticileri sesimi duydu, evet! :) bir okçu attığı tek bir okla düşman askerini yere indirebiliyor. Yani düşmanın ölmesi için on tane ok yemesine gerek kalmıyor. Durun kıllanmayın! Oyun ortaçağda geçtiği için top tüfek falan da yok. Ama Rum ateşi denilen bir şey var. Bir kazan dolusu yanan yağ. Bunu bocalıyorsun surlardan geçmek isteyen düşmana. Ohhh ohhhhhh! Pembeleşinceye kadar bekliyorsun. Sonra kısık ateşte bir on dakika! Al sana düşman bayıldı :)
Oyunda surlarla,kulelerle falan çok iyi bir savunma kurmanız lazım. Yoksa biliyorsunuz mancınıklar hemencecik indiriyor surları. Okçuları kulelere koyma fikrini benimsemeniz ve hatta prensip haline getirmeniz size savaş alanında daha az stres yaşatabilir. Çünkü sıcak çatışmadan önce, yaklaşan askerlerin birazını kuledeki okçular haklarsa, sizin askerler daha az yorulur. Düşmanlar, odun çitlerin arasından sıyrılabiliyorken taştan surlardan geçemiyorlar. Fakat bu surları yıkamayacakları anlamına da gelmiyor! Bir güzel indirebiliyorlar valla.
Savaşı bırakıp biraz da ekonomiye göz atalım. Oyunun kaynakları odun, yiyecek, taş, altın, demir ve yağ. Yiyecekler un, et, peynir, meyve olarak ayrılıyor. Ayrıca bira yapmak için şerbetçiotu yetiştiren tarlalar da var. Biralar sonra inşa ettiğiniz hanlarda içiliyor. Yiyecekler yiyecek deposunda saklanıyor. Çok çeşitli yiyecek halkınızı sevindirir. Ayrıca halkınızın yiyecek porsiyonunu bile ayarlayabiliyorsunuz! Tabaklarını ne kadar dolu tutarsanız onların yüzleri de o kadar gülüyor. Ayrıca diğer oyunlardaki gibi tek tip yiyecekle beslerseniz halk hoşnut olmaz. Halkımız çeşit ister. Siz siz olun ambarı dolu tutmaya bakın. Yoksa insanlar karınları doymadıkları için tüyüyorlar kalenizden.
Odunları ağaçların yakınlarında kurmanız gereken marangozcu postları ile elde ediyorsunuz. Bu olay taş, demir ve yağlarda da aynı. Fakat altını madenlerden toplamıyorsunuz. Sizin belirleyeceğiniz vergilerle, kaynaklarınızı satmayla ve başka şeylerle altın elde ediyorsunuz (mantıklı dimi :)
............
Paylaş