Wolfenstein



Yapım Endrant Studios | Dağıtım Activision | TürFPS | Diğer PlatformlarPS3 Xbox 360
FPS türünün yapıtaşlarından biri olan Wolfenstein geri döndü, hem de Nazilerin korkulu rüyası William “B.J.” Blazkowicz ile! Polonya asıllı bir Amerikan ajanı olan Blazkowicz’i kontrol ettiğimiz oyunda, Nazilerin yeni bir silah üstünde yaptıkları çalışmaları araştırmak için gönderiliyor, fakat öğrendiklerimizden sonra Nazilerin üstünde çalıştıkları şeyin yeni bir silahtan da öte olduğunu fark ediyoruz.

Wolfenstein ve sıradışı Naziler

Oyuna girdiğimizde bizi basit ama hoş bir menü karşılıyor. Senaryo bölümü, ayarlar, emeği geçenler ve çıkış butonlarının bulunduğu ana menü adeta oyundan bir sahne gibi duruyor. Hemen ayarlara giriyoruz ve karşımıza dört adet Alman askeri çıkıyor. Her alt menüyü farklı Alman askerleriyle ayırdıklarını görüyoruz. Ayarlardan çıkıp senaryo bölümüne girdiğimizde, bu sefer karşımıza gelişmiş Alman askerleri çıkıyor. Buradakiler daha çok gelecekten gelmiş donanıma sahip görünüyorlar ve oldukça fantastik modellenmişler. Şimdi neden bunlara değindim? Bu bahsettiğim askerler ve aralarındaki fark “Wolfenstein nedir?” sorusuna verilebilecek cevaplardan biri aslında. Wolfenstein, kendi fantastik dünyasından çıkan Nazi askerlerini yolluyor ve bize de onları öldürmek düşüyor.
Oyun boyunca zamanımızın çoğunun geçeceği yer “Isenstadt” isimli küçük bir şehir. Isenstadt, bölgelere ayrılmış ve her bölge değiştirişimizde yükleme ekranıyla karşılaşıyoruz. Neyse ki yüklemelerin oldukça kısa olması dolayısıyla sıkıntı yaşamıyoruz. Senaryoyu takip edebileceğimiz ana görevler dışında pek çok görev, bu şehrin içerisine serpiştirilmiş. Nazi karargahları veya direnişçilerin sığınakları ile karşılaştığımız bu haritada oldukça serbestiz. Hikayeden bağımsız girebileceğimiz binalar da mevcut ve bu binalardaki direnişçilerle konuşabiliyor, yan görevler alabiliyoruz. Bu serbestlik başta Fallout 3’ü hatırlatsa da, sahip oldukları haritanın büyüklüğü ve NPC’lerin sayısı bakımından kesinlikle karşılaştırılamaz. Şehir gerçekten küçük ve yaklaşık yarım saat içinde her köşesini ezberleyebiliyoruz. Bunun yanı sıra, bölgeler arasında dolaşırken bir önceki bölgeye geri döndüğümüzde her şeyin sıfırlandığını görüyoruz. Yine kontrol noktalarında askerler bulunuyor ve yakıp yıktığımız yapılar hiç dokunulmamış gibi duruyor. Bu sıfırlanma durumu oldukça sıkıcı bir sorun.
Çevredeki yapılara değinmişken, Havok fizik motoru oyunda başarılı bir şekilde kullanılmış. Attığımız bir el bombası etrafındaki pek çok şeyi etkiliyor. Fizik motoru genelde pek sorun çıkarmıyor ve eğlenceyi katbekat arttırıyor. Vurduğumuz askerlerin vuruş açımıza göre yara almaları pek hoşuma gitti. Eğer eğik bir açıyla ateş edersek kurşunun temas ettiği bölgede sıyrık görünümünde iz kalıyor, dikey açıyla giren kurşunlarınsa deriyi göçertme ve parçalama gibi sonuçlar çıkardığını gördüm. Gerçi yeni yaralar açtığımızda eskileri yok olmaya başlıyor. Önceki konuya tekrar dönecek olursak, şehirde gideceğimiz bir yere ulaşabilmemiz açısından kanalizasyon gibi alternatif yollar da bulunuyor. Gizlilik gerektiren görevlerde bu alternatif yolları kullanabiliyoruz. Isenstadt’ın dışında Nazilerin kazı yaptıkları madenlere, “Veil” ismindeki farklı bir boyuta, Wolfenstein Kalesi’ne ve dev bir Nazi zeplinine de yolumuz düşüyor. Bölüm tasarımlarının bana yeterince doyurucu geldiğini söyleyebilirim.



Oyun boyunca Nazilerden aldığımız madalyonun dört adet özel gücü bulunuyor. Bu güçlerden ilki, gizli geçitleri; düşmanlarımızın ve yok etmemiz gereken bazı aletlerin zayıf yönlerini gösteriyor. Diğer bir özellik ile zamanı yavaşlatarak hızlı olmamız gereken alanları geçebiliyoruz. Madalyonun üçüncü özelliği ile verdiğimiz zararı arttırabiliyoruz. Son özellik ise bize bir çeşit koruma kalkanı sağlıyor. Bütün bu özelliklerle birlikte silahlarımızı da kullanınca durdurulamaz oluyoruz. (Madalyon ile silah kullanımı, bana yer yer Clive Barker’s Undying’i hatırlattı.)
Wolfenstein’in grafikleri ortalamanın üzerinde; kaplamalar net ve efektler güzel görünüyor. Grafiklerin iyi görünmesine rağmen yükleme süreleri düşük. Seslendirmeler gayet iyi fakat ilginçtir ki Alman askerleri bazen İngilizce konuşurken, bazen de Almanca konuşuyorlar. Askerlere değinmişken, ufuk noktasında bulunan askerin dibimize kadar el bombası atabilmesi ve o mesafeden ateş ettiklerinde ıskalamamaları oldukça şaşırtıcı. Normal Alman askerlerini öldürmek -hele gelişmiş silahlarla- çok kolayken, ileri bölümlerde karşılaşacağımız fantastik düşmanlarımızla geçen savaşlarımız çok daha eğlenceli. Mermimiz bittiğinde, düşmanlarımızdan “Mermisi bitti, şimdi saldırın!” gibi cümleler duymak oyunun atmosferine pozitif katkıda bulunuyor.
Wolfenstein, oldukça eğlenceli bir oyun olmasına rağmen kendi türüne hiçbir yenilik getirmiyor ve sadece katıksız FPS arayanların hoşuna gidecek bir oyun. Hikaye, ara videolarla destekleniyor ve gayet akıcı bir şekilde ilerliyor; fakat oynamasaydım hiçbir şey kaybetmeyecektim. Anlatmak istediğim, bu oyunu özel kılan -geçmişi haricinde- hiçbir özelliği bulunmuyor. Oynanabilirlik desek, daha önceki İkinci Dünya Savaşı konulu oyunların aynısı neredeyse; grafikler desek, görülmeye değer bir artısı yok... Kaybettiğimiz enerjimizi bir kenarda dinlenerek topluyoruz ve yön bulma sistemi Call of Duty ile aynı, hatta yakınımıza el bombası düştüğünde çıkan gösterge bile aynı. Nişan alma basit ve yakınlaştırma yapmadan ateş etsek bile hedeften şaşmıyor.
Oyun boyunca öldürdüğümüz askerlerin haddi hesabı yok. Bu sorun değil, tamam ama başlarda bize yardımcı olan direnişçiler bulunurken sonlara doğru bütün düşmanları sürekli tek başımıza öldürüyoruz. Kendimizi bir süre sonra Rambo gibi hissetmemize neden oluyor. (Aslında bu durum pek çok kişiye göre eksi değil, çünkü zaten Wolfenstein’ın oyunculara vermek istediği bu.) Oyunda multiplayer desteği bulunuyor ama oynamak için hiçbir neden yok. Multiplayer oyunlara maksimum 12 kişi girebiliyor ve efektler, performansı etkilemesin diye kısılmış. Örneğin; lav silahının alevleri sonradan eklenmiş gibi duruyor ve patlamalar çok sönük. Yapımcılar, multiplayer desteğini bir kenarda bulunsun diye eklemişler sadece; hal böyle olunca geriye sadece senaryo bölümü kalıyor ki o da...
Wolfenstein, Nazi öldürmenin en eğlenceli olduğu oyunlardan biri olmaya devam ediyor; fakat sıradan, çok göze batmayan ama üç - beş hatası bulunan, grafikleri ortalamanın üzerinde olan diğer FPS’lerden hiçbir farkı olmayan bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Klasik Wolfenstein atmosferini bozmaması en büyük artısı.