First Person Shooter yerine kullanabileceğimiz genel olarak yaygınlaşmış bir Türkçe karşılık maalesef bulunmuyor. Bu oyun türü tanımlamasını "Birinci Bakıştan Vuruş" olarak kabaca çevirmek mümkün. Ancak bugüne kadar yapılmış oyunların bu birinci bakışı ne karşıladıkları şu sıralar tam bir muamma. Zira Faith takma isimli koşucu-katil-kahraman kırması yeni güzelimiz bakış açımızı değiştirmeye hazırlanıyor.

Devrimsel oyunların ortaya çıkışı -kişisel fikrime göre- 2000'li yılların başında son buldu. Oyun oynamak küçük bir zümreye ait saf eğlence iken işte tam bu yıllarda bir sektöre dönüştü. Ve devamında gelen tek şey görsel üstünlük üzerine pazarlama soslarıydı. Oyun sektörü bu denli hızlı büyüyünce seri üretim tarzında, birbirlerinin aynısı olan, yaratıcılıktan yoksun bir çok berbat yapımla karşı karşıya kaldık. Sony ile Microsoft rekabeti olmasa, konsollardan edilen zararlar pazara hakimiyet adına görmezden gelinmese belki de bugün hala bu çöküşün içinde olabilirdik. Ancak durum tahmin edeceğiniz üzere özellikle son birkaç yıldır fazla vahim değil. Arşimizin en güzel yerlerini hakeden birçok yapım işte bu dev firmaların �bana göre- rekabetinin bir sonucu.



İlk Half-Life oyunu ile karşı karşıya kalmadan önce çıkan haberlerde salya mekanizmamın kontrol dışı kaldığını hatırlıyorum (abartılmayı hakediyor). Mirror's Edge'in aynı etkiyi sahip olduğunu söylemem güç fakat sanki yeni bir tiryakiliğin başladığını hissediyor gibiyim. Belki yukarıda bahsettiğim pazarlama güzellerinden biriyle karşı karşıya kalabiliriz ama DICE umut ediyorum bizi yanıltmayacak, umut ediyorum arşivlik bir oyun bizlere sunacak.

Gerçek Birinci Bakış

Gerçek birinci bakış oyunun en büyük sözü. Bugüne kadar gördüğümüz birinci bakışlardan farklı olarak ellerin ve ayakların fazlasıyla kullanıldığını, çevreyle fiziksel etkileşimin maksimum boyutlarda olduğunu izlediğimiz videolar bize gösterdi. DICE'nin amaçladığı şey gerçekte görünen açıyı yakalayabilmek. Dark Messiah of Might & Magic ile bu görünen açıya kısmen yaklaşmıştık. Ama yapımcının tek derdi bu değil. Mirror's Edge ile oyuncuyu klasik "shooter" kavramının dışına çıkararak kaçmak ya da tekme tokat dövüşmek zorunda bırakmak amaçlanıyor. Bunun için bir atlet ya da koşucu diyebileceğimiz Faith isimli bir karakteri kontrol ediyoruz ki oyunun yapısına gayet uygun.



Bu hızlı kaçamak yapının içinde odaklanma zorluğu şüphesiz akla gelen ilk sıkıntı. Hangi kapıdan girilecek, nereye zıplanacak gibi soruları aşmak için lineer bir yol çizilmesi uygun görülmüş. Oyun şu ana kadar anladığımız kadarıyla, özgürce atletik hareketler yaparak oyuncuyu salıvermek yerine belirlenmiş bir yoldan hedefe/çıkışa ilerletebilmek amacı güdüyor. Bu tıpkı Matrix filmlerinde operatörün Neo'yu yönlendirmesine benzemiş. İşte bu belirli yol kırmızı objeler ile döşenmiş. Böylece hem yolu bulamayarak oyunun hızının kesilmesine engel olunmuş hem de odaklanma zorluğunun üstesinden gelinmiş. Ki bu kırmızı yolları yapımcı "Runner Vision" olarak anıyor. Su boruları, rampalar, girilmesi gereken kapılar gibi nesneler tabir-i caizse oyuncunun gözüne sokulmuş. Ancak yapımcı bu belirlenmiş yolların her zaman en iyi yol olmadığının da altını çiziyor. Bir nevi kısmi özgürlüğe sahip olabileceksiniz demek istiyorlar. Ayrıca bu rehberlik sisteminin kapatılabileceği de gelen bilgiler arasında.

Ayrıca yol seçimleri arasında oyuncunun küçük bulmacalar içine sokulması da hedeflenmiş. Şöyle anlatabiliriz: "Bu kırmızılardan hangisi doğru yol?" ya da "Neden kırmızı yol yok?" soruları ile bir gökdelenin çatısından atlarken karşı karşıya kalabiliriz. Bu seçim anına yardımcı olması açısından bullet time benzeri bir sistem kullanılmış. Uçarken görüntüyü yavaşlatıp doğru yolu seçmek için süre kazanmak mümkün hale getirilecekmiş.