Toplam 13 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 13 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Boromir

  1. #1
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart Boromir



    [CENTER]Boromir 2978 yılında dünyaya gelmişti. 2984 yılında babası Denethor Gondor Vekilharcı olmuştu. Vekilharçlar Kralların soyu kuruduğu için yüzyıllardır Gondor'u yönetiyordu. Boromir'i henüz küçük bir çocukken bile babasının kral olmayışı ve asla olamayacak oluşu rahatsız ederdi.


    Boromir

    Küçükken babasına sormuştu;

    Bir vekilharcın kral olması için kaç yüz yıl gerekir, eğer kral geri dönmezse?’' '‘Birkaç yıl yeter, sadakatin daha az olduğu yerlerde,’ diye cevap vermişti Denethor ‘'Gondor’da on bin yıl bile yetmez.’'
    Boromir'in küçük kardeşi Faramir 2983 yılında doğmuştu. Anneleri Finduilas Minas Tirith'te yaşamaktan hiç memnun değildi aynı zamanda Mordor'un Anduin'in ötesinde büyüyen gücü onu güçsüz düşürüyordu. Finduilas Mandos'un Salonlarına gittiğinde Boromir on Faramir henüz beş yaşındaydı. Annelerinin ölümünden sonra babaları daha zalim ve daha soğuk bir insan olmuştu.


    Boromir, Faramir ve Finduilas

    Boromir küçük kardeşine karşı çok korumacıydı. Aralarında kuvvetli bir bağ ve sevgi vardı. Ama iki kardeşin mizaçları tamamen farklıydı; Boromir sadece askeri konularla ilgilenirken, Faramir sadece savaşla değil, aynı zamanda bilge birisi olmak için kitaplarla uğraşıyordu. Denethor açıkça Boromir'i daha çok sevmesine rağmen iki kardeş arasında hiçbir rekabet yoktu.


    Boromir, Faramir ve Denethor

    Boromir büyüdüğünde uzun boylu ve güçlü bir insan olmuştu. O Ak Kulenin Muhafızı'ydı ve Gondor komutanlarından biriydi. Cesur bir savaşçı ve savaş alanında güçlü bir liderdi.

    20 Haziran 3018'de Sauron'un kuvvetleri Osgiliath'a saldırmıştı ve Mordor'un ordusu Nazgul Lordu'nun komutasındaydı.


    Düşman geri döndüğünde halkımız Nehir'in doğusundaki güzel beldemiz İthilien'den sürülmüştü, ama yine de orada bir korunak ve biraz askeri kuvvet tutabilmiştik. Fakat daha bu sene, haziran ayında, Mordor'dan gelen ani bir taaruza maruz kaldık ve sökülüp atıldık. Sayıca bizden fazlaydılar, çünkü Mordor Doğudölleri ve zalim Haradrimlerle ittifak yaptı; fakat bizi yenen onların sayıları değildi. Daha önce hiç hissetmediğimiz bir güç vardı ortada. "Bazıları bunun büyük kara bir atlı, ayın altındaki kara bir gölge gibi göze göründüğünü söylediler. Gittiği her yerde düşmanı bir delilik kaplarken bizim en cesurlarımızın bile içine korku düşüyor, insanlar da atlar da bozgun olup kaçıyordu. Doğu gücümüzün ancak küçük bir kısmı, Osgiliath'ın yıkıntıları arasında hâlâ ayakta kalmış olan son köprüyü de tahrip ederek geri dönebildi.


    Osgiliath Savaşı

    "Ben, köprü arkamızdan yıkılıncaya kadar köprüyü tutan bölükteydim. Dört kişi kurtulduk sadece yüzerek: kardeşim, ben ve iki kişi daha. Fakat Anduin'in bütün batı kıyısını tutarak savaşmaya hâlâ devam ediyoruz; bizim arkamıza sığınanlar, olur da ismimizi duyarlarsa bizi övüyorlar: Övgü bol, ama yardım pek az. Artık çağrılarımıza bir tek Rohan'ın atlıları geliyor.


    Boromir ve Faramir
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı syf.299-300

    Saldırıdan önceki akşam önce Faramir sonra Boromir aynı rüyayı gördü.


    Bu rüyada gökyüzünün doğusunun karardığını gördüm; bir de gitgide büyüyen bir gök gürültüsü vardı, fakat Batı'da soluk bir ışık hâlâ dayanıyordu ve bu ışığın içinden uzak ama berrak bir sesin haykırdığını duydum:
    Kırılmış olan Kılıç'ı ara:
    Onu İmladris'te bulacaksın;
    Orada Morgul büyülerinden güçlü
    Öğütler alacaksın.
    Göreceksin beliren alameti
    Kıyameti haber verecek sana
    Uyanacak İsildur'ın Felaketi;
    Ve Buçukluk atılacak öne.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı syf.300

    Boromir ve Faramir bu rüyayı gördükten sonra anlamını çözmesi için babaları Denethor'a gitmiş ama Denethor bu rüyanın çözümünün bir tek kuzeydeki Imladris'te yani Elf Lordu Elrond'un evinde olduğunu söylemişti. Faramir hem Imladris'i görmek istemesi hemde Gondor'a bir yardımı dokunacağına inandığı için bu göreve talip oldu. Ama Boromr bu yolculuğun uzun ve zorlu olacağını bildiği için bu görevi kendisi üstlendi. Denethor gönülsüzce bu isteği kabul etti ve Boromir 4 Temmuz'da yola koyuldu.


    Boromir yola çıkıyor

    Boromir 110 gün sürecek yolculuğu böylece başladı. Rohan Geçidin'den geçip Dumanlı Dağlar'ın batısından kuzeye yolculuk yaptı. Bu yolculukta Boromir pek çok zorlukla karşılaştı yollar hiç güvenli değildi ve Kuzey-Güney Yolu neredeyse kaybolmuştu. Tharbad'ın yakınlarında Grisel Nehrini geçerken atını kaybetti. Bu yüzden yolun geri kalanını yürüyerek tamamladı.

    Günün erken saatlerinde Ayrıkvadi'ye varıp Elrond'un Divanı'na katıldı. Boromir Frodo ve Bilbo'yu görünce şaşırıp bakakalmıştı, çünkü Buçukluklar Gondor'da sadece Kuzey Krallığının efsanelerinden biri olarak geçiyordu ama burada onları kanlı canlı karşısında görüyordu. Ve Elrond Yüzük'ün hikayesini anlatmaya başladı.


    ..."Nice insan ömrüdür bu böyle gitmekte. Fakat Minas Tirith'in Efendileri hâlâ düşmana boyun eğmeyip cenk ediyor ve Argonath'tan Deniz'e kadar Nehir geçişini açık tutuyorlar. Hikâyenin benim anlatacağım bölümü artık sonuna yaklaştı. Çünkü İsildur'un zamanında Hükmeden Yüzük meçhule karışmış, Üçler de onun hâkimiyetinden kurtulmuştu. Lâkin bu ahir zamanda bir kez daha tehlikedeler, çünkü ne yazık ki Tek Yüzük bulundu. Nasıl bulunduğunu başkaları anlatacak, çünkü bu işte benim pek az rolüm oldu."

    Elrond sustu, fakat o susar susmaz uzun boyu ve mağrur endamıyla Boromir ayağa kalktı. "Müsaade ederseniz Efendi Elrond," dedi, "önce ben Gondor hakkında biraz daha konuşayım; çünkü bizatihi Gondor memleketinden gelmekteyim. Ve orada neler olduğunu herkes bilse iyi olur. Çünkü tahminimce bizim emeklerimizden haberdar olan pek az kimse var, o yüzden de bunca zamandan sonra yenik düşersek nasıl bir tehlikeyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar. "Gondor ülkesinde Numenor kanının tükendiğini veya gurur ve şerefinin unutulduğunu zannetmeyin. Bizim yiğitliğimiz sayesinde Doğu'nun vahşi halkı şeddini yıkamıyor, Morgul'un dehşeti engelleniyor ve bizim, yani Batı'nın siperlerinin gerisindeki ülkelerde barış ve özgürlük ancak bu sayede korunabiliyor. Fakat ya Nehir'in geçitleri düşerse, o zaman ne olacak?

    "Lâkin, o an artık hiç de uzak olmayabilir, isimsiz Düşman yeniden uyandı. Bizim Kıyamet Dağı dediğimiz Orodruin'den bir kez daha dumanlar yükseliyor. Kara Diyar'ın gücü büyüyor ve biz zordayız.

    Anduin'in bütün batı kıyısını tutarak savaşmaya hâlâ devam ediyoruz; bizim arkamıza sığınanlar, olur da ismimizi duyarlarsa bizi övüyorlar: Övgü bol, ama yardım pek az. Artık çağrılarımıza bir tek Rohan'ın atlıları geliyor.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı

    Ve Boromir kendisiyle kardeşi Faramir'in gördüğü rüyayı anlattı.

    ..."Ve burada, Elrond'un evinde, daha birçok şeye vakıf olacaksınız," dedi Aragorn ayağa kalkarak. Kılıcını Elrond'un önünde duran masanın üzerine attı; kılıcın keskin yeri iki parçaya ayrılmıştı, "işte Kırılan Kılıç! "dedi.

    Kırılan Kılıç ve Aragorn

    "Peki sen kimsin, hem Minas Tirith ile ne ilgin var?" diye sordu Boromir, Kolcu'nun yağız yüzüne ve mevsimlerin izlerini taşıyan pelerinine merakla bakarak.

    "Arathorn oğlu Aragorn'dur kendisi," dedi Elrond; "Nesiller ötesinden, Minas Ithil'li Elendil'in oğlu İsildur'un soyundan geliyor. Kuzey'deki Dûnedain'in Reis'i; o halktan çok az insan kaldı artık."

    "O halde hiç de benim değil bu, sana ait!" diye haykırdı Frodo hayretler içinde ayağa fırlayarak; sanki Yüzük'ün hemen isteneceğini beklermiş gibiydi.

    "İkimize de ait değil," dedi Aragorn; "fakat bir süre için senin taşıman mukadder kılındı."

    "Yüzüğü çıkar ortaya Frodo!" dedi Gandalf ciddiyetle. "Vakti geldi. Yukarı kaldır, o zaman Boromir de bilmecesinin geri kalan kısmını anlayacaktır."

    Bir sessizlik oldu ve tüm gözler Frodo'ya çevrildi. Ani bir utanç ve korkuyla sarsıldı Frodo; Yüzük'ü ortaya çıkarmaya büyük bir isteksizlik duyuyor, ona dokunmaya tiksiniyordu. Uzaklarda olmak isteği geçti içinden. Işıl ışıl yanıp sönen Yüzük'ü titreyen eliyle Divan'dakilerin önünde havaya kaldırdı.

    "İşte İsildur'un Felaketi!" dedi Elrond.

    Altın yüzüğe bakarken Boromir'in gözleri parlamıştı. "Buçukluk!" diye mırıldandı. "Demek Minas Tirith için kıyamet vakti geldi sonunda! Fakat öyleyse neden kırık bir kılıcı arayalım?"

    "O sözler, Minas Tirith'in kıyameti, demiyor," dedi Aragorn. "Lâkin kıyamet ile büyük eylemler, gerçekten de çok yakındır. Çünkü Kırılan Kılıç Elendil'in kılıcıdır ve düştüğünde altında kalıp kırılmıştır. Tüm diğer miraslar kaybolsa da, Elendil'in varisleri bu kılıca hep gözleri gibi baktılar; çünkü aramızda eskiden beri, Yüzük, yani İsildur'un Felaketi bulununca kılıcın da tekrar yapılacağı söylenirdi. Şimdi, aradığın kılıcı gördün, ne istersin? Elendil Hanedanı'nın Gondor Ülkesi'ne dönmesini arzu ediyor musun?"

    "Lütuf dilenmek için değil, sadece bilmecenin anlamını bulmak için yollandım buraya," diye cevap verdi Boromir gururla. "Fakat zor durumdayız ve Elendil'in Kılıcı ümitlerimizin ötesinde bir yardım olurdu bizim için eğer böylesine bir şey gerçekten de geçmişin gölgeleri arasından çıkıp gelebilecekse." Tekrar Aragorn'a baktı; gözlerinde kuşku vardı.

    Frodo yanında Bilbo'nun sabırsızca kıpırdandığını hissetti. Belli ki arkadaşı adına canı sıkılmıştı. Aniden ayağa kalkarak patladı Bilbo:

    Altın olan her şey parlamaz,
    Her gezgin yitirmemiştir yolunu,
    Gücü olan yaşlı kolay kolay solmaz,
    Derindeki kök atlatır donu.
    Küllerden bir ateş dirilecek,
    Bir ışık fırlayacak gölgelerden.
    Kırılan kılıç yenilenecek,
    Ve şimdi taçsız olan kral olacak yeniden.

    Aragorn ona gülümsedi; sonra tekrar Boromir'e döndü. "Kendi adıma, kuşkunuzu affediyorum," dedi. "Denethor'un salonlarında tüm heybetleriyle duran Elendil ile Isildur'un oyma suretlerine hiç de benziyor sayılmam, İsildur'un kendisi değil, sadece varisiyim ben. Zorlu ve uzun bir yaşamım oldu; Gondor ile buranın arasında uzanan fersahlar, benim yolculuklarımın pek küçük bir kısmıdır ancak. Taa göklerindeki yıldızların başka olduğu uzak Rhûn ve Harad ülkelerine kadar nice dağ, nice nehir aştım, nice ova katettim.

    "Fakat yuva diyebileceğim bir yer varsa, Kuzey'dedir. Çünkü Valandil'in varisleri, muntazaman babadan oğula geçen bir soy halinde nesillerdir burada yaşamakta. Günlerimiz karardı, sayımız azaldı; ama Kılıç hep bir sonraki nesle aktarıldı. Ve son söz olarak size şu kadarını söyleyeceğim Boromir. Biz yabanın korkulan yalnız adamlarız, avcıyız, ama avımız daima Düşman'ın uşaklarıdır; çünkü bu uşaklar sadece Mordor'da değil, pek çok yerde bulunurlar.

    "Gondor sağlam bir kale ise, Boromir, biz de bir diğer rolü üstlendik. Sizin sağlam surlarınızın ve parlak kılıçlarınızın engelleyemediği nice şer yaratığı var. Kendi sınırlarınız dışındaki topraklan pek az tanıyorsunuz. Barış ve özgürlük mü demiştiniz? Biz olmasaydık Kuzey bunlan pek az görmüş olurdu. Korkunun karşısında eriyip giderlerdi. Fakat karanlık şeyler ıssız dağlardan çıkıp geldiklerinde veya güneşsiz ormanlardan sürünüp çıktıklarında, bizden kaçıyorlar. Dunedain uyusa, veya tümü ölüp gitmiş olsa, kim hangi yollarda seyahate cesaret edebilirdi, sessiz topraklarda yahut basit insanların evlerinde geceleri kimin canı emniyette olurdu ki.

    "Yine de, sizin kadar bile şükran görmeyiz biz. Yolcular bize kötü gözle bakar, köylüler aşağılayıcı adlar takarlar. Biz her an nöbette olmasak kanını donduracak veya küçük kasabasını harabeye çevirecek düşmanlardan bir günlük mesafede oturan şişman bir adam, ''Yolgezer'' der bana. Yine de başka türlü olmasını istemeyiz. Basit halk ancak huzursuzluk ve korkudan azadeyse basit olabilir ve onları bu şekilde koruyabilmek için de bizim gizli kalmamız gerekir. Uzun yıllar boyunca, benim sülalemin görevi olmuştur bu.

    "Fakat şimdi dünya bir kez daha değişiyor. Yeni bir zaman geliyor, İsildur'un Felaketi bulundu. Savaş kapıda. Kılıç yeniden yapılacak. Minas Tirith'e geleceğim."
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı


    Yüzükle yapılacaklara dair pek çok görüş vardı; kimileri onu saklamayı, kimileri yok etmeyi, kimileri Valinor'a götürmeyi teklif etmişti ama Boromir'in farklı bir fikri vardı;


    ..."Bütün bunları anlayamıyorum," dedi. "Saruman bir hain, ama fikrinde bir irfan payı yok mu? Neden habire saklamaktan ve yok etmekten söz ediyorsunuz? Bu ihtiyaç anımızda Âli Yüzük'ün bize hizmet etmek için elimize geçtiğini neden düşünmeyelim? Hürler'in Hür Hükümdarları onu kullanınca mutlaka Düşman'ı yeneceklerdir. Kanaatime göre onun en çok korktuğu da bu.


    Boromir Divan'da

    "Gondor'un insanları yüreklidir, asla teslim olmazlar; amma yenilebilirler. Mertlik önce kuvvet, sonra da silah ister. Eğer anlattığınız kadar gücü varsa, Yüzük silahınız olsun. Onu alıp zafere yürüyün!"

    "Heyhat, olamaz," dedi Elrond. "Hükmeden Yüzük'ü kullanamayız. Bunu artık çok iyi biliyoruz. Yüzük Sauron'a ait, sadece onun tarafından yapılmış ve tamamiyle kötüdür. O çok güçlüdür Boromir, öyle her isteyen değil, ancak zaten büyük bir kudrete sahip olanlar kullanabilir. Lâkin onlar için daha da ölümcül bir tehlike arz etmektedir. Uyandırdığı arzu bile yüreği bozar. Saruman'ı düşünün. Arifler'den biri Mordor Hükümdarı'nı bu Yüzük ile, kendi usullerini kullanarak alt ederse, Sauron'un tahtına yerleşir ve böylece yeni bir Karanlıklar Efendisi doğmuş olurdu. Yüzük'ün yok edilmesi biraz da bu yüzden elzem: Dünya üzerinde kaldığı sürece, Arifler için dahi bir tehlike olacaktır. Çünkü ilk başta hiçbir şey kötü değildir. Sauron bile değildi. Ben onu gizlemek için almaktan dahi korkuyorum. Kullanmak için hiç almam."

    "Ben de almam," dedi Gandalf.

    Boromir onlara kuşkuyla baktı fakat boynunu eğdi. "Öyle olsun," dedi. "O halde Gondor'da elimizdeki silahlara güvenmek zorundayız. Ve en azından, Arifler bu Yüzük'ü korurken biz de dövüşmeye devam ederiz. Belki Kınlan Kılıç seli durdurur tabii eğer kılıcı kullanan el sadece bir aile yadigârını değil, aynı zamanda insanların Kralı'nın kol gücünü de miras aldıysa."

    "Kim bilebilir?" dedi Aragorn. "Fakat bir gün bunu sınayacağız." "O gün bir an önce gelsin umarım," dedi Boromir. "Çünkü, yardım istemesem de buna ihtiyacımız var. Diğerlerinin de ellerindeki tüm imkânlarla savaşmış olduğunu bilmek bizi rahatlatır."
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı syf.324
    Frodo Aragorn'a Minas Tirith'e gidip gitmeyeceğini sormuştu.

    ..."Gidiyorum," dedi Aragorn, "Ve ben savaşa çıkmadan önce Kırılan Kılıç yeniden yapılacak. Fakat yolumuz yüzlerce mil birbirini tutuyor. O yüzden Boromir de Grup içinde olacak. Yiğit bir adam o."
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Elrond'un Divanı

    25 Aralık 3018'de Kardeşlik Yüzük'ü yok etmek için yola çıkmıştı.


    Kardeşlik yola çıkıyor


    ...Grup yanına çok az savaş gereci almıştı, çünkü çatışmaya değil gizliliğe bel bağlıyorlardı. Aragorn'un Anduril'inden başka silahı yoktu ve yaban ellerde dolaşan bir Kolcu gibi paslı yeşil ve kahverengilere bürünmüştü sadece. Boromir'in Anduril'i andıran ama onun kadar köklü bir geçmişe dayanmayan uzun bir kılıcı vardı, aynca bir kalkan bir de savaş borusunu taşıyordu.

    "Dağların vadilerinde yüksek ve berrak çınlar sesi," dedi, "ve o zaman ancak kaçarsa kurtulur Gondor'un düşmanları!" Boruyu dudaklarına götürerek tek bir kez üfledi; yankılar kayadan kayaya sıçradı ve Ayrıkvadi'de bu sesi duyan herkes yerinden uğradı.

    "O boruya bir kez daha ses vermekte acele etmeseniz gerektir Boromir," dedi Elrond, "kendi topraklarınızın sınırına varıp başınız dara düşünceye kadar."

    "Olabilir," dedi Boromir. "Fakat her yola çıkışımda borumu bir bağırtırım, hem bundan böyle gölgelerde yürüyecek de olsak gecenin hırsızları gibi çıkmam yola."
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Yüzük Güney'e Gidiyor

    11 Ocak 2009'da Caradhras'ta kar fırtınasına yakalanmışlardı.


    Kardeşlik Caradhras'ta


    ...Rüzgâr ıslıklar çalıyordu, kar da göz gözü görmez bir tipiye dönüşmüştü. Kısa süre sonra Boromir bile ilerlemekte zorluk çeker olmuştu. Neredeyse iki büklüm olan hobbitler daha uzun boylu yoldaşlarının arkasından güçlükle yola devam ediyorlardı, ama kar devam ederse fazla gidemeyecekleri meydandaydı. Frodo'nun ayaklan kurşun gibiydi. Pippin gitgide arkada kalıyordu. Her cüce gibi sağlam yapılı olan Gimli bile zahmetle ilerlerken homurdanıp durmaktaydı.

    Grup aniden, sanki hiç konuşmadan bir karara varmış gibi durdu. Etraflarındaki karanlıktan ürkütücü sesler duyuyorlardı. Kaya duvardaki çatlaklara ve yağmurun açtığı deliklere giren rüzgârın oyunu da olabilirdi bu, ama sesler tiz çığlıklar ve vahşi kahkaha ulumalarıydı. Yamaçtan, ıslıklar çalarak başlarının üzerinden geçip yanlarında patikaya çarpan taşlar düşmeye başladı. Arada yukarıdaki gözden uzak tepelerden kocaman bir taş yuvarlandıkça, boğuk bir gümbürtü de duyuluyordu.

    "Bu gece daha fazla gidemeyiz," dedi Boromir. "isteyen rüzgâr desin buna; havada uğursuz sesler var; bu taşlar da bizi nişan alıyor."

    "Ben rüzgâr diyorum," dedi Aragorn. "Fakat senin söylediğin de yanlış değil. Dünyada kötü ve düşmanca nice şey vardır ki iki ayaklı canlılara hiç sevgi beslemezler; fakat Sauron ile işbirliği içinde de değildirler, kendi amaçlarını güderler. Bazıları bu dünyada Sauron'dan da eskidir."

    "Çok yıllar evvel, daha bu topraklarda Sauron'un adı bile duyulmamışken," dedi Gimli, "Caradhras'a Zalim derlerdi ve kötü bir namı vardı."

    "Saldırısını savuşturamadıktan sonra, düşmanın kim olduğu pek fark etmez," dedi Gandalf.

    "îyi ama ne yapabiliriz?" diye bağırdı Pippin acınacak halde. Merry ile Frodo'ya yaslanmış titriyordu.

    "Ya olduğumuz yerde duracağız ya da geri döneceğiz," dedi Gandalf. "Devam etmeye çalışmanın bir anlamı yok. Eğer doğru hatırlıyorsam, birazcık daha yükselince bu patika uçurumdan ayrılıp iki yanında uzun ve dik yamaçlar yükselen geniş, alçak bir sel yatağına dalar. Orada kardan, taşlardan, veya herhangi başka bir şeyden hiç korunamayız."

    "Ve fırtına devam ederken geriye dönmek de bir fayda vermez," dedi Aragorn. "Buraya kadar altında bulunduğumuz bu uçurumun duvarından daha korunaklı bir yerden geçmedik."

    "Korunaklıymış!" diye söylendi Sam. "Eğer burası korunaklı bir yerse, çatısız tek bir duvara da ev demek lazım gelir."

    Grup artık birbirine sokularak mümkün olduğunca kayalığa yapıştı. Kayalık güneye bakıyordu ve dibine doğru biraz dışarı meylediyordu; bu çıkıntının kendilerini kuzey rüzgârından ve düşen taşlardan biraz olsun koruyacağını ummaktaydılar. Fakat girdaba benzeyen ani esintiler her yanlarında dönüyor, gitgide daha da yoğunlaşan bulutlardan kar dökülüp duruyordu.

    Sırtlarını duvara vererek birbirlerine sokuldular. Midilli Bili sabırla fakat meyus meyus hobbitlerin önünde duruyor ve onlara biraz da olsa siper oluyordu; fakat biriken kar çok geçmeden dizlerini aştı, karnına doğru yükselmeye başladı. Eğer daha büyük arkadaşları olmasa, hobbitler kısa bir süre içinde tamamiyle gömülmüş olacaklardı.

    Frodo'ya dayanılmaz bir uyku bastırmıştı; hızla ılık ve bulanık bir rüyaya dalmakta olduğunu hissetti. Bir ateşin ayak parmaklarını ısıtmakta olduğunu düşündü ve ocağın diğer yanındaki gölgelerden Bilbo'nun sesini duydu. Günlüğünü pek beğendiğini söyleyemem, diyordu Bilbo. On iki Ocak'ta kar fırtınası: Bunu haber vermek için geri gelmene hiç gerek yoktu!

    Fakat dinlenmek ve uyumak istiyordum Bilbo, diye cevap verdi Frodo zorlukla ve tam o sırada sarsıldığını hissederek can acısıyla uyandı. Boromir onu kardan bir yuvanın içinden alıp havaya kaldırmıştı.

    "Buçukluklar burada ölüp gidecek Gandalf," dedi Boromir. "Kar tepemizden aşıncaya kadar burada oturmanın bir yararı yok. Kendimizi kurtarmak için bir şeyler yapmalıyız."

    "Onlara bunu ver," dedi Gandalf eşyalarını karıştırıp içinden deri bir matara çıkartarak. "Kişi başına bir yudum sadece hepimize. Çok kıymetlidir. Miruvor bu, İmladris'in likörü. Ayrılırken Elrond vermişti. Birbirinize geçirin!"

    "Ateşe ne dersiniz?" diye sordu Boromir aniden. "Seçimimiz ateş ile ölüm arasına geldi sayılır artık Gandalf. Kar bizi örttüğünde bütün düşman gözlerden saklanmış oluruz şüphesiz, ama bunun bize pek yararı olmaz."

    "Yakabiliyorsan yak ateşini," diye cevap verdi Gandalf. "Eğer etrafta bu fırtınaya dayanabilecek gözcü varsa, ateş olsa da olmasa görür bizi."

    Boromir'in önerisine uyarak yanlarında odun ve çıra getirmişlerdi, ama bu dönen rüzgârda sönmeden ıslak yakacağı tutuşturacak bir ateş yakmak bir elfin, hatta cücenin bile hünerini aşıyordu. Sonunda, gönülsüzce Gandalf el attı işe. Bir odun kümesini alıp bir süre havada tuttu, sonra ''Naur an edraith ammen!'' diye bir emir sözüyle asasının ucunu kümenin ortasına daldırıverdi. O dakika yeşil mavi, büyük bir alev sütunu fışkırdı; odun çıtır çıtır alev aldı.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Yüzük Güney'e Gidiyor

    Karlar rüzgarlarla savrulup önlerinde bir set oluşturmuştu. Legolas Gandalf'a karları yakmasını önermiş ama Gandalf elinde malzeme olmadan bunu yapamayacağını söylemişti ve yine iş kol gücüne kalmıştı.

    "Eh," dedi Boromir, "kafalar ne yapacaklarını bilemeyince iş bedenlere düşer diye bir laf vardır bizim memlekette, içimizde en güçlü olanların bir yol bulması lazım. Bakın! Her şey karla kaplı gerçi, ama yolumuz şu berideki kayaların oradan dönüyordu, ilk orada kar belimizi bükmeye başlamıştı. O noktaya ulaşabilirsek belki gerisi daha kolay gelir, iki yüz metre ancak vardır, zannımca."

    "O halde senle ben oraya doğru bir yol açalım," dedi Aragorn. Aragorn Grup'un en uzun boylusuydu, fakat hemen hemen onun kadar boyu olan Boromir daha iri ve daha yapılıydı. O önü çekti, Aragorn da onu izledi. Yavaş yavaş ilerlediler ve çok geçmeden ağır emek harcar oldular. Kar yer yer göğüslerine kadar geliyor, Boromir bazen yürümüyormuş da yüzüyor yahut o koca kollarıyla bir tünel kazıyormuş gibi görünüyordu.

    Legolas bir süre dudaklarında bir tebessümle onları izledi, sonra diğerlerine döndü. "En güçlü olan bir yol bulmalı mı demiştiniz? Ama ben derim ki: Sabanı rençpere bırakın, ama yüzmek için bir su samuru seçin; otların, yaprakların ve karın üzerinden uçar gibi koşmak için ise bir elf."

    Bunu deyip çevik bir hareketle ileri atıldı; Frodo, sanki ne zamandır bilmiyormuş da ilk defa görüyormuş gibi, elfin çizme değil her zamanki gibi hafif ayakkabılar giydiğini fark etti; ayaklan da karın üzerinde neredeyse hiç iz bırakmıyordu.

    "Hoşçakal!" dedi Gandalf'a. "Güneşi bulmaya gidiyorum!" Sonra kum üzerinde bir koşucu kadar hızla fırladı, karla cebelleşen adamlara çabucak yetişip elini sallayarak onları geçti, rüzgâr gibi uzaklaşıp kayalık dönemeçten gözden kayboldu.

    Diğerleri, birbirlerine sokulup Boromir ile Aragorn'un beyazlık içinde birer siyah nokta gibi görünecek kadar uzaklaşmasını seyrettiler. Bir süre sonra onlar da gözden kayboldu. Zaman uzadı. Bulutlar alçaldı ve birkaç kar taneciği döne döne aşağı inmeye başladı yine.

    Onlara çok daha uzun gelen bir saat kadar bir süre geçti ve nihayet Legolas'ın geri geldiğini gördüler. Aynı anda Boromir ile Aragorn da ondan epey geride, dönemecin arkasından tekrar ortaya çıkıp emek zahmet yamaçtan yukarı tırmanmaya koyuldu.

    "Eh," dedi Legolas bir yandan koşarken, "Güneşi getirmedim. O Güney'in mavi tarlalarında yürüyor ve Kızılboynuz tepeciğinin küçük bir kar çelengi takınmasını hiç de mühim bulmuyor. Fakat yayan gitmeye mahkûm olanlara bir umut ışığı getirdim. Dönemecin tam arkasında rüzgârın sürüklemiş olduğu en büyük kar yığını var; orada bizim Güçlü insanlarımız neredeyse gömülmüşlerdi. Ümitsizliğe kapılacaklarken, ben geri gelip onlara bu yığının ancak bir duvar kalınlığında olduğunu haber verdim. Ve diğer tarafta kar aniden azalıyor, biraz ilerleyince de ancak hobbitlerin ayak parmaklarını serinletebilecek beyaz bir örtüden ibaret kalıyor."

    "Hah, tam dediğim gibi," dedi Gimli. "Sıradan bir fırtına değildi. Caradhras'ın düşmanlığı bu. Elflerle cüceleri hiç sevmez, o kar yığını da biz kaçamayalım diye yığılmıştı."

    "Neyse ki sizin Caradhras yanınızda insanlar olduğunu unutmuş," dedi tam o anda yanlarına ulaşan Boromir. "Hem de, övünmek gibi olmasın, yiğit insanlar hani; gerçi eli kürekli bir iki adam yiğit olsa da olmasa da daha çok işinize yarardı ya. Yine de kar yığınından bir yol açtık; aranızdan elfler kadar hafif koşamayan kim varsa bize minnettar kalacak."

    "Kar yığınından geçit açmış olsanız bile, biz oraya kadar nasıl gideceğiz?" dedi Pippin bütün hobbitlerin düşündüğünü dile getirerek.

    "Umudunuzu kaybetmeyin!" dedi Boromir. "Yorgunum ama hâlâ biraz gücüm kaldı; Aragorn'un da öyle. Biz küçük ahaliyi taşırız. Diğerleri kuşkusuz patikada arkamızdan yürümenin bir yolunu bulacaktır. Gel Efendi Peregrin! Seninle başlayalım."

    Hobbiti kaldırdı. "Sırtıma yapış! Kollarım bana lazım," dedi ve uzun adımlarla ilerlemeye koyuldu. Aragorn da Merry ile arkalarından geliyordu. Boromir'in o koca kollarından başka bir alet kullanmadan açtığı geçide bakan Pippin, onun gücüne hayran kalmıştı. Yükü olduğu halde, şimdi bile geçtiği yoldaki karı kenarlara iterek yolu arkadan gelenler için genişletmekteydi.


    Boromir ve Pippin


    Sonunda büyük kar yığınına geldiler. Dağ patikasının ortasına ani ve dimdik bir duvar gibi devrilmişti karlar ve sanki bıçakla yontulmuş gibi sivrilen tepesi Boromir'in boyundan iki kat yükseklere şahlanıyordu; fakat tam ortasında, kar sıkıştırılarak köprü gibi alçalıp yükselen bir geçit açılmıştı. Merry ile Pippin yığının öbür yanında yere ayak bastılar ve Legolas ile birlikte Grup'un geri kalanını beklediler.

    Bir süre sonra Boromir sırtında Sam'le yanlarına ulaştı. Arkasından, dar fakat iyice ezilmiş yolda Bill'in yularını çekerek ilerleyen Gandalf geliyordu; Gimli de midillinin sırtındaki yüklerin arasına tünemişti. En arkada Frodo'yu taşıyan Aragorn vardı. Onlarda yoldan geçtiler; fakat daha Frodo yere henüz ayak basmıştı ki, derin bir gümbürtü koptu ve karlarla kayalar heyelan halinde inmeye başladı. Korunmak için iki büklüm halde yamacın dibine sığınan Grup, heyelanın kaldırdığı kar zerrelerinden neredeyse kör olmuş gibiydi; nihayet karlar yatıştığında, arkalarındaki patikanın kapanmış olduğunu gördüler. "Yetişir! Yetişir!" diye bağırdı Gimli. "Elimizden geldiğince tez elden gidiyoruz!" Ve gerçekten de, sanki bu son darbe ile dağın garazı tükenmiş, Caradhras işgalcilerin yenildiğine ve bir daha geri gelmeye cesaret edemeyeceklerine ikna olmuştu. Havadaki kar beklentisi geçti; bulutlar açılıp ışık parlamaya başladı.

    Legolas'ın da haber verdiği gibi aşağı indikçe kar gitgide daha da alçaldı, hobbitler bile bata çıka yürüyebilir oldular. Kısa bir süre sonra yeniden, bir gece önce ilk kar taneciklerini hissetmiş oldukları o dik yamacın başındaki düz çıkıntıda dikilmekteydiler.

    Sabah artık iyice ilerlemişti. Bu yüksek yerde durup batıya, aşağıda uzanan düzlüklere baktılar. Uzakta dağın eteğinde, arazinin alçaldığı yerde, geçide doğru tırmanışlarına başladıkları küçük vadi görülebiliyordu.

    Frodo'nun bacakları ağrıyordu, iliklerine kadar donmuş ve acıkmıştı; ayrıca dağdan aşağıya doğru yapılacak uzun ve sancılı yürüyüşün düşüncesiyle başı dönüyordu. Gözünün önünde kara noktacıklar uçuşur gibiydi. Gözlerini ovuşturdu, ama kara noktacıklar kaybolmadılar. Altında uzanan fakat yine de dağın eteklerinden oldukça yukarda kalan derinliklerde, havada kara şekiller dönüp durmaktaydı. "Yine kuşlar!" dedi Aragorn aşağısını işaret ederek. Artık çaremiz yok," dedi Gandalf. "ister iyi olsunlar ister kötü, ister bizimle hiç alakaları olmasın, biz bir an önce aşağıya inmek zorundayız. Caradhras'ın dizlerinde bile olsa, bir gece daha beklememiz mümkün değil!"

    Peşlerinde soğuk bir rüzgârla, sırtlarını Kızılboynuz Geçidi'ne çevirip yorgun argın tökezleyerek yamaçtan aşağıya yöneldiler. Caradhras onları alt etmişti.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Yüzük Güney'e Gidiyor

    Boromir Gandalf Moria'dan gitmeyi teklif ettiğinde kendi fikrini sunmuş ama reddedilmişti.
    [









    PAYLAŞIMCI ADDAR/CENTER]






    Paylaş
    Mesaj VLAD tarafından (28-07-2010 Saat 16:10 ) değiştirilmiştir.



  2. #2
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart



    ...Eğer dağları geçemeyeceksek, benim buraya geldiğim yoldan güneye doğru gidip halkıma dost insanların yaşadığı Rohan Geçidi'ne varalım. Veya oraya da sapmayıp, Isen'den Langstrand ile Lebennin'e geçerek denize yakın bölgelerden Gondor'a ulaşabiliriz."

    "Sen kuzeye geldiğinden beri çok şey değişti Boromir," diye cevap verdi Gandalf. "Saruman hakkında anlattıklarımı duymadın mı? Bu mesele bitmeden onunla şöyle bir karşı karşıya gelebilirim. Ama, çok darda kalmadıkça Yüzük'ü İsengard'a yaklaştırmamalıyız. Yüzük'ün Taşıyıcısı ile birlikte gittiğimiz sürece Rohan Geçidi bize kapalı.

    "Daha uzun yola gelince: O kadar zaman harcayamayız. Öyle bir yolculuk bir yılımızı alabilir, ayrıca boş ve sığınacak bir yer bulunmayan topraklardan geçmek zorunda kalırız. Üstelik emniyetli de olmaz oralar. Hem Saruman'ın, hem de Düşman'ın gözleri üzerlerindedir. Sen kuzeye gelirken Düşman'ın gözünde sadece Güney'den gelen başıboş bir gezgindin Boromir, onun için mühim değildin: Aklı Yüzük'ün takibiyle meşguldü. Fakat şimdi Yüzük Grubu'nun üyesi olarak geri dönüyorsun ve bizle kaldığın sürece tehlike içinde olacaksın. Çıplak gök altında güneye ilerlediğimiz her fersahla tehlike daha da artacak.

    "Gözler önünde dağ geçidini zorlamamızdan sonra korkarım iyice çaresiz durumdayız. Bir süre için ortadan kaybolup izimizi örtmezsek, şahsen artık çok az ümit görüyorum. O yüzden de dağların üzerinden veya etrafından değil, altından gidelim diyorum. En azından, Düşman'ın gitmemizi en beklemediği yol olacaktır bu."

    "Onun ne bekleyeceğini bilemeyiz," dedi Boromir. "Akla gelecek gelmeyecek bütün yollan gözlüyor olabilir. Bu durumda, Moria'ya girmek kendi ayağımızla tuzağa düşmek sayılır; bizzat Karanlık Kule'nin kapılarını çalmaktan farksız neredeyse. Moria'nm karanlık bir adı vardır."

    "Moria'yı Sauron'un kalesine benzettiğin zaman bilmediğin bir şeyden söz etmiş oluyorsun," diye cevap verdi Gandalf. "Aranızda bir tek ben Karanlık!ar Efendisi'nin zindanlarına girip çıktım; oda sadece eski ve daha zayıf meskeni olan Dol Guldur'daydı. Barad-dûr'un kapılarından geçenler bir daha geri dönmez. Ama tekrar çıkma umudu olmasa sizi Moria'ya sokmazdım. Eğer orada orklar varsa bizim için kötü olur, doğru. Fakat Dumanlı Dağlar'ın orklarının çoğu Beş Ordular Muharebesi'nde ya dağılmış, ya da yok edilmişlerdi. Kartallar orkların ta nerelerden gelip tekrar toplanmakta olduklarını haber veriyor, fakat Moria'yı henüz ele geçirmediklerine dair bir ümit var.

    "Hatta cücelerin orda olma ihtimali bile var; atalarının derin salonlarından birinde Fundin'in oğlu Balin'i bulabiliriz. Sonuç ne olursa olsun, kişi mecbur kaldığı yolda ilerlemelidir!"

    "Ben o yolda yanında olacağım Gandalf!" dedi Gimli. "Orada beni ne bekliyorsa beklesin, gidip Durin'in salonlarını göreceğim eğer sen kapalı kapıları bulabilirsen."

    "Yaşa Gimli!" dedi Gandalf. "Beni yüreklendiriyorsun. Gizli kapılan birlikte arayacağız. Ve dışarı çıkacağız. Cücelerin harabelerinde bir cüce elfler, insanlar veya hobbitler gibi kolay kolay yolunu kaybetmez. Gerçi bu benim Moria'ya ilk girişim olmayacak. Thror oğlu Thrâin kaybolduğu zaman orayı uzun uzun aramıştım. Oradan geçtim ve tekrar canlı olarak dışarı çıktım!"

    "Ben de bir kere Gölgelidere Kapısı'ndan geçmiştim," dedi Aragorn düşünceli bir sesle; "fakat ben de dışarı çıkabildiğim halde, hatırası çok kötü. Moria'ya ikinci bir kere girmeye istekli değilim." "Ben bir kere bile girmek istemiyorum," dedi Pippin. "Ben de," diye mırıldandı Sam.

    "Elbette ki istemezsiniz!" dedi Gandalf. "Kim ister ki? Fakat mesele şu: Eğer sizi oraya götürürsem, peşimden kimler gelir?" "Ben," dedi Gimli hevesle.

    "Ben," dedi Aragorn ağır ağır. "Sen karda felaketin eşiğine kadar benim peşimden geldin ve beni suçlamadın bile. Ben de senin peşinden geleceğim eğer bu son ihtar da fikrini değiştirmezse. Benim düşündüğüm ne Yüzük, ne de içimizden biri şu anda, ben seni düşünüyorum Gandalf. Ve diyorum ki: Eğer Moria kapılarından geçeceksen, kendini kolla!"

    "Ben gitmeyeceğim," dedi Boromir; "bütün grubun reyleri bana zıt çıkmadıkça da gitmem. Legolas ile küçük ahali ne diyor? Yüzük Taşıyıcısı'nın da fikrini soracağız herhalde."

    "Ben Moria'ya gitmek istemiyorum," dedi Legolas. Hobbitler bir şey söylemedi. Sam Frodo'ya baktı. Sonunda Frodo konuştu. "Gitmek istemiyorum," dedi; "ama Gandalf'ın öğüdüne karşı gelmek de istemiyorum. Rica ederim, önce üzerine bir uyuyalım sonra oylama yapılsın. Gandalf bu soğuk karanlıktansa sabahın ışığında daha kolay oy alır. Rüzgâr nasıl da uluyor!"

    Bu sözler üzerine hepsi sessiz bir düşünceye daldı. Rüzgârın kayalar ve ağaçlar arasında ıslık çaldığını duyabiliyorlardı, çevrelerini saran gecenin boş alanlarında da ulumalar ve feryatlar vardı.

    Aniden Aragorn ayağa sıçradı. "Rüzgâr nasıl da uluyor!" diye haykırdı. "Kurt sesleriyle uluyor. Varglar Dağlar'ın batı sınırına gelmiş!"

    "Sabaha kadar beklememize gerek var mı artık?" dedi Gandalf. "Dediğim çıktı. Av başladı! Günün ağardığını görecek kadar yaşasak bile, artık kim peşinde vahşi kurtlarla geceler boyu güneye yürümek ister?"

    "Moria ne kadar uzakta?" diye sordu Boromir.

    "Kuş uçuşuyla on beş mil, kurdun koşusuyla da yirmi mil kadar mesafede, Caradhras'ın güney batısında bir kapı vardı," diye cevap verdi Gandalf sert bir yüzle.

    "O halde kısmet olursa yarın gün ışır ışımaz yola koyulalım," dedi Boromir. "Kulağın duyduğu kurt, yüreğin korktuğu orktan daha kötüdür."

    "Doğru!" dedi Aragorn, kılıcını kını içinde gevşeterek. "Fakat vargın uluduğu yerde ork da bulunur."

    "Keşke Elrond'un sözünü dinleseydim," diye mırıldandı Pippin Sam'e. "Bir işe yaradığım da yok zaten. Boğakükreten Bandobras'a pek çekmemişim galiba: Bu uluma sesleri kanımı donduruyor. Şimdiye kadar hiç böyle perişan olmamıştım."

    "Benim de yüreğim yerlerde sürünüyor Bay Pippin," dedi Sam. "Fakat daha kurtlara yem olmadık, hem aramızda güçlü kuvvetli adamlar da var. İhtiyar Gandalf in kaderinde ne yazılı bilemem ama, bahse girerim ömrü bir kurdun midesinde bitmeyecektir."

    Gece boyunca korunabilmek için, altına sığınmış oldukları küçük tepeye tırmandılar. Tepe, koca kayalardan yapılmış parça bölük bir çemberle çevrili yaşlı ve eğri büğrü ağaçlarla taçlanmıştı. Bu çemberin ortasında bir ateş yaktılar, çünkü nasıl olsa karanlık ve sessizliğin onları avlanan sürülerden gizlemesi mümkün değildi.

    Ateşin etrafına oturdular ve nöbette olmayanlar huzursuz bir tavşan uykusuna daldı. Zavallı midilli Bili durduğu yerde tir tir titreyerek ter dökmekteydi. Kurtların ulumaları artık etraflarını olduğu gibi sarmış, kâh yakından kâh uzaktan duyuluyordu. Gecenin en derin vaktinde, tepenin sırtında bir sürü parlak göz belirdi. Bunların bir kısmı taş çemberin dibine kadar yaklaştılar. Kocaman kara bir kurt silueti çemberin boş bir yerinde dikilip grubu süzdü. Sonra, adeta sürüsüne saldırı emri veren bir komutan gibi, tüyler ürperten bir uluma koparttı.

    Gandalf ayağa kalktı, asasını kaldırarak iri adımlarla ileri çıktı. "Dinle Sauron'un İti!" diye bağırdı. "Gandalf burada. Eğer o murdar postuna değer veriyorsan çabuk kaç! Bu çembere girmeye kalkışırsan, kuyruğundan burnuna kadar pestile çeviririm seni."


    Kurtların Saldırısı

    Kurt hırlayarak müthiş bir sıçrayışla üzerlerine atıldı. Tam o anda sert bir kiriş sesi yankılandı. Legolas yayını boşaltmıştı. Korkunç bir çığlık duyuldu, elf okunun sıçrarken yakalayıp boğazını parçaladığı siluet güm diye yere düştü. Onları izleyen gözler aniden söndü. Gandalf ile Aragorn ileri çıktılar, fakat tepe artık boştu; avcı sürüler kaçmıştı. Etraflarındaki karanlık sessizleşti, inleyen rüzgârın taşıdığı bağırtılar dindi.

    Gece ilerlemiş, küçülmekte olan ay dağılan bulutların arasından bir parlayıp bir kaybolarak batıya doğru alçalmaya koyulmuştu. Frodo aniden sıçrayarak uyandı. Bir anda konak yerinin etrafında hiddetli ve vahşi bir uluma tufanıdır koptu. Büyük bir varg sürüsü sessizce toplanmış ve aynı anda dört bir yanlarından saldırıya geçmişti.

    "Ateşe odun atın!" diye bağırdı Gandalf hobbitlere. "Kılıçlarınızı çekip sırt sırta verin!"

    Taze odunların alev almasıyla taştan taşa sıçrayan ışıkta, taş çemberin üzerinden atlayan bir sürü gri siluet gördü Frodo. Siluetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Aragorn kılıcının tek darbesiyle iri kıyım liderlerden birinin boğazını deşti; Boromir de kılıcını savurarak bir diğerinin kellesini kopardı. Yanlarında Gimli güçlü bacaklarını açarak dikilmiş, cüce baltasını kullanmaktaydı. Legolas'ın yayı da çınlayıp duruyordu.

    Dalgalanan ateşin ışığında Gandalf aniden büyüdü sanki: Tıpkı bir tepeye dikilmiş kadim bir kral heykeli gibi kocaman, ürkütücü bir siluet halinde ayağa kalktı. Bir bulut gibi yere uzanarak yanan bir dal aldı ve kurtların üzerine yürüdü. Karşısındakiler gerilediler. Alevler içindeki odunu ta yukarıya fırlattı. Odun şimşek gibi ani beyaz bir çakıntıyla parladı ve gök gürültüsü gibi gümbür gümbür Gandalf'ın sesi duyuldu.

    "Natır an edraith ammen! Naur dan i ngaurhoth!" diye haykırıyordu.

    Bir gümbürtü ve çatırtı oldu; Gandalf'ın üzerindeki ağaç sanki bir anda yaprak ve çiçek açar gibi gözleri kör edici alevlere boğuldu. Ateş ağaçtan ağaca yayıldı; göz kamaştıran ışık bütün tepeyi örttü. Müdafaacıların kılıç ve bıçakları titrek alevleri yansıtıyordu. Legolas'ın son oku uçarken havada tutuştu ve yanarak büyük bir kurt liderinin kalbine saplandı. Geri kalanlar kaçtılar.

    Ateş, ardında yalnızca dökülen küller ve kıvılcımlar bırakarak yavaş yavaş söndü; tan vaktinin ilk ışığı belli belirsiz göğü aydınlatırken, keskin bir duman yanık ağaç kütüklerinin üstünde kıvrım kıvrım dolanıp tepeden öteye kara kara savruldu. Düşmanları bozguna uğramıştı, bir daha görünmediler.

    "Sana ne demiştim Bay Pippin?" dedi Sam, kılıcını kınına koyarken. "Kurtlara yem olmaz bizimki. Bu onlara ders olmuştur, hiç şüphen olmasın! Kafamdaki saçları bile ütülüyordu neredeyse!"

    Sabah tüm aydınlığıyla çöktüğünde kurtlardan tek bir iz kalmamıştı ve ne kadar ararlarsa arasınlar, leşleri bile bulamadılar. Geceki çatışmadan geriye kalan tek belirti, tepenin üzerindeki kömür olmuş ağaçlar ve Legolas'ın oklarıydı. Yalnız ucu kalmış tek bir ok dışında, okların hiçbiri hasar da görmemişti.

    "Korktuğum çıktı," dedi Gandalf. "Yabanlıkta yiyecek avlayan sıradan kurtlar değildi bunlar. Haydi, çabuk çabuk bir şeyler yiyip gidelim!"

    Geçitten geri çekildiklerinden beri kar yağışına gerek duymayan ve artık yabanda hareket eden şeylerin ta uzaktan görülmelerini sağlayacak berrak bir ışık isteyen bir gücün emrindeymişçesine, o gün hava yine değişti. Gece kuzeyden kuzey batıya dönen rüzgâr şimdi durmuştu. Bulutlar güney yönünde gözden kayboldu; ferah ve mavi gökyüzü belirdi. Onlar yola çıkmaya hazır, tepenin yamacında dururken, solgun bir güneş ışığı dağların tepelerinde parıldıyordu.

    "Gün kavuşmadan kapılara ulaşmamız lazım," dedi Gandalf, "yoksa korkarım hiç ulaşamayız. Uzak değil, ama dolana dolana gitmek zorunda kalabiliriz çünkü burada Aragorn bize rehber olamayacak; bu topraklardan pek geçmemiştir; ben de Moria'nın batı duvarı altına sadece bir kere gelmiştim, o da çok zaman önceydi.

    "Orada işte," dedi güney batı yönlerinde dağların yamaçlarının eteklerdeki gölgelere doğru dimdik indiği yerleri işaret ederek. Uzakta belli belirsiz, sarp çıplak kayalıklar görülüyordu ve bunların tam ortasında da diğerlerinden daha yüksek, kocaman gri bir dağ cephesi vardı. "Bazılarınız belki fark etmiştir, geçitten ayrıldığımızda gerisin geri başlangıç noktamıza değil de güneye doğru yönlendirdim sizi. İyi ki de öyle yapmışım çünkü böylelikle yolumuz birkaç mil kısalmış oluyor; bizim de acelemiz var. Gidelim!"

    "Hangisini dileyeceğimi şaşırdım," dedi Boromir asık suratla, "Gandalf aradığı şeyi bulsun mu, yoksa kayalıklara vardığımızda kapıların sonsuza kadar kaybolmuş oldukları mı çıksın ortaya? ikisi de birbirinden kötü görünüyor; büyük ihtimalle de kurtlarla duvar arasında sıkışıp kalacağız. Haydi düş önümüze!"

    Moria'ya bir an önce varmak için sabırsızlanan Gimli artık önde, büyücünün yanında yürüyordu. Birlikte Grup'u tekrar dağlara doğru yönlendirdiler. Eski Moria'yı batıya bağlayan tek yol kayalıkların dibinden, vaktiyle kapıların bulunduğu yerden çıkan Sirannon deresi boyunca uzanırdı. Fakat ya Gandalf yolunu şaşırmıştı ya da son yıllarda arazi değişmişti; çünkü dereyi onun hatırladığı yerde, yani yola çıktıkları noktadan birkaç mil güneyde bulamadılar.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Karanlıkta Yolculuk
    Kısa bir yolculuktan sonra Durin'in Kapıları'nı bulmuşlardı ama kapılar kapalıydı ve şifreyi bilmiyorlardı.


    Durin'in Kapıları


    Bu Durin'in arması!" diye bağırdı Gimli. "Bu da Yüksek Elfler'in Ağacı!" dedi Legolas. "Ve Feanor Hanedanı'nın Yıldızı," dedi Gandalf. "Bunlar, sadece yıldız ve ay ışığını yansıtan ve artık Orta Dünya'da çoktan unutulmuş sözcükler söyleyen birinin eli değmedikçe uykuda kalan ithildin'le işlenmiş. Bu sözcükleri çoktandır duymamıştım, hatırlamak için derin derin düşünmem gerekti."

    "Yazıda ne diyor?" diye sordu kemerin üzerindeki harfleri çözmeye çalışan Frodo. "Elf harflerini bildiğimi zannederdim, ama bunları okuyamıyorum."

    "Bu sözcükler Kadim Günler'de, Orta Dünya'nın Batı'sında konuşulan elf lisanından," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat yazıda önemli bir şey yok. Moria Hükümdarı Durin'in Kapıları. Deyiver, dost, öyle gir, diyor sadece. Altında da daha küçük ve daha soluk olarak şunlar yazılmış: Ben, Narvi, yaptım bunları. Hollin'li Celebrimbor bu işaretleri çizdi."

    "Deyiver, dost, öyle gir , demekle ne kastediyor?" diye sordu Merry.

    "Orası besbelli," dedi Gimli. "Eğer dostsan parolayı söyle, kapılar açılır, sen de içeri girersin."

    "Evet," dedi Gandalf, "büyük bir ihtimalle bu kapılara sözler hükmediyordur. Bazı cüce kapıları sadece özel zamanlarda açılır, ya da belirli kişilere açılır; bazılarında ise gerekli zaman ve sözler bilinse bile kilit ve anahtarlara da ihtiyaç vardır. Bu kapıların anahtarı yok. Durin'in zamanında bu kapılar bir sır değildi. Genellikle açık durur, önünde de kapıcılar otururdu. Fakat eğer kapalı iseler, açma sözünü bilen herkes bunu söyleyip girebilirdi. En azından kayıtlarda böyle yazar, değil mi Gimli?"

    "Öyle," dedi cüce. "Fakat parolanın ne olduğunu hatırlayan yok. Narvi, zanaatıyla ve bütün soyuyla dünya üzerinden yok oldu."

    "Ama sen o sözü bilmiyor musun Gandalf?" diye sordu Boromir şaşkınlıkla.

    "Hayır!" dedi büyücü.

    Diğerleri yıkılır gibi oldular; sadece Gandalf ı çok iyi tanıyan Aragorn sessiz ve sakin kaldı.

    "O halde bizi bu lanetli yere getirmenin âlemi neydi?" diye haykırdı Boromir, karanlık suya ürpertiyle bakarak. "Bize Madenler'den bir kere geçmiş olduğunu söyledin, içeri girmesini bilmiyorsan, bu nasıl oldu peki?"

    "İlk sorunun cevabı Boromir," dedi büyücü, "sözcüğün ne olduğunu bilmediğimdir henüz. Fakat bir bakalım hele. Ve," diye ekledi fırça gibi kaşlarının altından gözlerinde bir kıvılcım çakarak, "sen de yaptıklarımın ne işe yaradığını, bir işe yaramadıkları zaman sorgularsın. Diğer soruna gelince: Anlattıklarımdan şüphen mi var? Ya da hiç aklın kalmadı mı? Ben bu taraftan girmemiştim. Doğu'dan gelmiştim.

    "Eğer merak ediyor isen söyleyeyim, bu kapılar dışarı doğru açılıyor, içerden ellerinle iterek açabilirsin. Dışardan ise emir büyüsünden başka bir şey açamaz onları, içeri doğru zorlanamazlar."

    "O halde ne yapacaksın?" diye sordu Pippin, büyücünün diken diken olmuş kaşlarından cesareti kırılmadan.

    "Kapıyı kafanla çalacağım Peregrin Took," dedi Gandalf. "Eğer bu da kapıyı parçalamazsa ve bana da aptalca sorularınızdan fırsat kalırsa, açma sözcüklerini arayacağım.

    "Bir zamanlar elflerin, insanların veya orkların bütün dillerinde böyle durumlarda kullanılan bütün büyüleri bilirdim. Hâlâ gözümü kırpmadan yüzlercesini hatırlayabilirim. Ama sanırım sadece bir iki deneme yetecek ve Gimli'ye kimseye öğretmedikleri gizli cüce dilinin sözcüklerini sormak zorunda kalmayacağım. Tıpkı kemerdeki yazılar gibi açma sözleri de Elfçe idi: Bundan eminim."

    Tekrar kayaya doğru yürüdü, asası ile kapının ortasında örs işaretinin altındaki gümüş yıldıza hafifçe dokundu.

    ''Annon edhellen, edro hi ammen! Fennas nogothrim, lasto beth lammen!'' dedi emreden bir sesle. Gümüş çizgiler soldu, ama düz gri kaya kıpırdamadı.


    Gandalf Kapı'yı açmaya çalışıyor

    Sırasını ve sözleri değiştirerek bu komutu defalarca tekrarladı. Sonra kâh hızlı ve yüksek sesle, kâh yavaş ve alçak sesle konuşarak art arda başka büyüler denedi. Derken Elfçe tek tek kelimeler söyledi. Hiçbir şey olmadı. Sarp kayalık geceye doğru yükseliyor, sayısız yıldız tutuşuyor, soğuk bir rüzgâr esiyor ve kapılar sımsıkı kapalı duruyordu.

    Gandalf tekrar duvara yaklaştı, kollarını kaldırarak emreder bir tonda ve kabaran bir öfkeyle konuştu. Edro, edro! diye bağırdı ve kayaya asasıyla vurdu. Açıl, açıl! diye haykırıp, bunu o güne kadar Orta Dünya'nın Batı'sında konuşulmuş her dilde tekrarladı. Sonra asasını yere çalarak hiç konuşmadan oturdu.

    Tam o sırada, dikkat kesilmiş kulaklarına ta uzaklardan kurtların ulumalarını getirdi rüzgâr. Midilli Bili korkuyla irkildi; Sam hemen yanına fırlayarak kulağına yumuşak sözler fısıldamaya koyuldu.

    "Sakın kaçırma!" dedi Boromir. "Anlaşılan ona yine ihtiyacımız olacak, tabii eğer kurtlar bizi bulmazsa. Bu uğursuz gölden nasıl nefret ediyorum!" Eğilip koca bir taş aldı, karanlık suyun açıklarına fırlattı hışımla.

    Taş hafif bir şap sesiyle yok oldu; fakat aynı anda bir şıpırtı ve fokurtu duyuldu. Yüzeyde taşın düştüğü yerde oluşan büyük halkalar, yavaş yavaş sarp kayalığın kıyısına doğru ilerlemeye başladı.

    "Neden yaptın bunu Boromir?" dedi Frodo. "Ben de bu yerden nefret ediyorum ve korkuyorum. Korktuğumun ne olduğunu da bilemiyorum: Kurtlardan değil, kapıların arkasındaki karanlıktan da değil, başka bir şeyden. Gölden korkuyorum. Gölü uyandırma!" "Keşke şuradan gidebilsek!" dedi Merry. "Gandalf bir an önce bir şeyler yapsa ya!" dedi Pippin. Gandalf onlara hiç kulak asmıyordu. Ya çaresizlik, ya da kaygılı düşünceler içinde, başı öne eğik öylece oturmaktaydı. Kurtların kasvetli ulumaları bir kez daha duyuldu. Sudaki halkalar büyüyerek yakınlaştı; bazıları kıyıya çarpmaya başlamıştı bile.

    Hepsini yerinden uğratan bir sıçramayla aniden ayağa kalktı büyücü. Gülüyordu! "Buldum!" diye bağırdı. "Elbette, elbette! Cevabı bulunan bütün bilmeceler gibi, saçmalık derecesinde basit." Asasını alarak kayanın önünde durdu ve berrak bir sesle konuştu: Mellon!

    Yıldız kısaca parıldayıp tekrar soldu. Sonra, o ana kadar ne bir çatlak ne ek yeri görülen kayada büyük bir kapının hatları sessizce ortaya çıktı. Kapı yavaş yavaş ortadan ayrıldı ve her iki kanat duvarlara dayanıncaya kadar santim santim dışarı doğru açılmaya başladı. Açıklıktan yukarıya doğru dimdik tırmanan gölgeli bir merdiven göründü; fakat en aşağıdaki basamaklardan hemen sonra başlayan karanlık, geceden de derindi. Grup hayretle bakakaldı.

    "Meğerse yanılıyormuşum," dedi Gandalf, "Gimli de yanılmış. Olacak şey değil ama, Merry haklıymış meğer. Açma sözü orada, kemerin üzerinde yazılı işte! ''Dost'' deyiver, öyle gir, diye tercüme etmeliydik bunu. Dost sözcüğünün Elfçesini söylememle birlikte, kapılar açılıverdi. Çok basit. Kuşkulu günlerde yaşayan irfanı bol bir arif için fazla basit. O günler daha mutlu günlerdi. Evet, artık gidelim!"

    Kararlı bir şekilde yürüyüp en alttaki basamağa adımını attı. Fakat tam o anda birkaç şey birden oldu. Frodo bir şeyin ayak bileğini kavradığını hissetti ve bağırarak yere düştü. Midilli Bili deli gibi bir korku çığlığı kopartıp tabanlarını yağlayarak göl kenarından karanlığa doğru fırladı. Sam onun arkasından seyirtti, ama Frodo'nun çığlığını duyunca bir yandan ağlayıp bir yandan lanetler okuyarak tekrar geri koştu. Diğerleri telaşla geri bakınca, sanki bir sürü yılan gölün güney ucundan o yana doğru yüzüyormuş gibi suların kaynaşmaya başladığını gördüler.

    Sudan sürünerek açık yeşil, parlak ve ıslak, uzun yılankavi bir dokungaç çıkmıştı. Parmaklı ucu Frodo'nun ayağını yakalamış, onu suya doğru çekiyordu. Dizleri üzerine çöken Sam elindeki bıçağı hırsla kola batırmaktaydı.


    Sudaki Bekçi'nin saldırısı

    Kol Frodo'yu bıraktı; Sam, imdat çığlıkları atarak Frodo'yu kıyıdan içeri çekti. Yirmi kol daha çıktı dalgacıklar yaratarak. Karanlık su kaynadı, etrafı bir leş kokusu sardı.

    "Kapıya! Merdivenlerden yukarı! Çabuk!" diye bağırdı Gandalf geriye sıçrayarak. Sam'den başka herkesi toprağa mıhlamışa benzeyen dehşetten çıkarıp, Grup'u ileri doğru sürdü.

    Kıl payıyla kurtuldular. Sam ile Frodo ancak bir iki basamak çıkmışlardı, Gandalf da daha yeni tırmanmaya başlamıştı ki, el yordamıyla ilerleyen dokungaçlar dar kıyı şeridinde kıvıldanarak kaya duvarı ve kapılan yoklamaya koyuldular. Biri yıldız ışığında ıslak ıslak parlayarak kıvrım büklüm eşiği tırmandı. Gandalf dönüp duraksadı. Ama eğer hangi sözcüğün içeriden kapılan kapatacağını düşünüyor idiyse, boşuna zahmet etmişti. Boğum boğum bir sürü kol her iki yandan kapılan kavradı ve korkunç bir güçle savurarak çekti. Kapılar çatırdayan bir yankıyla çarparak kapandı, göz gözü görmez oldu. Ardından, kaim kayaların gerisinden parçalanma ve çarpma gürültüleri duyuldu.

    Frodo'nun koluna yapışmış olan Sam zifiri karanlıkta bir basamağa çöküp kaldı. "Vah garibim Bill!" dedi hıçkırıklı bir sesle. "Vah garibim Bill! Kurtlarla yılanlar! Ama yılanlar artık canına tak dedirtti. Seçmek zorundaydım Bay Frodo. Seninle gelmek zorundaydım."

    Gandalf'ın basamaklardan geri inip asasını kapılara değdirdiğini duydular. Taşlarda bir titreşim oldu, basamaklar sarsıldı, ama kapılar açılmadı.

    "Bak sen!" dedi büyücü. "Arkamızdaki çıkış artık kapalı, tek bir çıkış yolu var.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Karanlıkta Yolculuk






    Paylaş

  3. #3
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart



    15 Haziran'da Kardeşlik Mazarbul Odası'nda saldırıya uğramıştı.


    Kardeşlik Mazarbul Odasında

    ...Geliyorlar!" diye haykırdı Legolas.

    "Dışarı çıkamayız," dedi Gimli.

    "Kapana kısıldık!" diye bağırdı Gandalf. "Neden oyalandım sanki? Tıpkı bizden öncekiler gibi burada kıstırıldık. Ama o zaman ben burada değildim. Görelim bakalım ne..."

    Dum, dum diye duyuldu davul sesleri ve duvarlar sarsıldı.

    "Kapıları kapatıp arkasına kıskı koyun!" diye bağırdı Aragorn. "Ve taşıyabiliyorsanız çantalarınızı sırtınızda tutun: hâlâ onları yarıp çıkma ihtimalimiz var."

    "Hayır!" dedi Gandalf. "Burada kapalı kalmamalıyız. Doğu kapısını aralık tutun! Fırsat bulursak o taraftan gideceğiz."

    Gene sert bir boru sesi ve tiz çığlıklar koptu. Ayak sesleri koridordan yaklaşmaktaydı. Gruptakiler odayı çınlatan bir gürültüyle kılıçlarını çektiler. Glamdring soluk bir ışık yayıyor, Sting'in de kenarları pırıldıyordu. Boromir omuzunu batıdaki kapıya dayadı.

    "Bir dakika! Daha kapatma!" dedi Gandalf. Boromir'in yanına fırlayıp dimdik durdu.

    "Buraya gelip de, Moria'nın Hükümdarı Balin'in istirahatını bozan kimdir?" diye bağırdı sert bir sesle.

    Kayarak bir çukura dökülen bir taş selini andıran kaba kahkahalar duyuldu ve bu yaygaranın ortasında kalın bir ses emir verircesine yükseldi. Dum, bum, dum diye devam etti derinliklerdeki davullar.

    Gandalf çabuk bir hareketle kapının dar aralığından öne bir adım attı ve asasını ileri uzattı. Odayı ve dışarıdaki geçidi aydınlatan göz kamaştırıcı bir şimşek görüldü. Büyücü bir anlığına dışarı baktı. O geri sıçrarken koridorda oklar vızıldayıp ıslıklar çalmaya başlamıştı.

    "Orklar var, hem de çok kalabalıklar," dedi. "Ve bazıları çok iri ve çok kötü: Mordor'un kara Uruk'ları. Şimdilik geride duruyorlar fakat orada başka bir şey var. Bir tane ya da birden fazla büyük mağara trolü sanırım. O taraftan kaçma umudumuz yok."

    "Öbür kapıdan da gelirlerse hiç umudumuz kalmaz," dedi Boromir.

    "Burada ses yok henüz," dedi doğu tarafındaki kapıdan dışarıyı dinlemekte olan Aragorn. "Buradaki geçit doğrudan aşağıya inen bir merdivene bağlanıyor: Salona doğru gitmediği kesin. Fakat onlar peşimizdeyken bu tarafa körü körüne gitmemizin bir yaran yok. Kapıyı engelleyemeyiz. Anahtarı yok, kilidi kırılmış ve içeri doğru açılıyor. Önce düşmanı oyalayacak bir şeyler yapmamız lazım. Onlara Mazarbul Odasından korkmayı öğretelim!" dedi kararlılıkla, kılıcı Anduril'in kenanna dokunarak.

    Koridorda ağır ayak sesleri duyuldu. Boromir kendini kapının üzerine atarak büyük bir güçle abandı; sonra altına kırık kılıçlar ve odun parçalan sıkıştırdı. Grup odanın diğer tarafına geriledi. Fakat henüz kaçamayacaklardı. Kapıyı zangırdatan bir darbe duyuldu ve kapı ağır ağır, sürtüne sürtüne, kıskılarını geriye iterek açılmaya başladı. Açılan aralıktan içeri yeşilimtrak pullu kara derili devasa bir kol ve omuz uzandı. Sonra, kocaman, parmaksız bir ayak aşağıdan zorlaya zorlaya içeri girdi. Dışarıda çıt çıkmıyordu.

    Boromir ileri fırlayarak bütün gücüyle kılıcını o kola indirdi; fakat kılıç çınlayarak geri sekti ve sarsılan elinden yere düştü. Keskin yanı çentilmişti.

    Birdenbire kendi bile nasıl olduğunu anlayamadan hararetli bir öfkenin yüreğinde alevlendiğini hissetti Frodo. "Shire!" diye bağırarak Boromir'in yanına fırladı, eğilip Sting'i o iğrenç ayağa sapladı. Bir böğürtü duyuldu ve ayak neredeyse Sting'i Frodo'nun elinden koparacak bir hızla geri çekiliverdi. Kılıçtan duman duman kara renkli damlalar aktı yere. Boromir fırlayıp tüm gücüyle kapıyı tekrar çarptı.

    "Shire'a bir sayı!" diye bağırdı Aragorn. "Hobbitin ısırığı derinmiş! Güzel bir kılıcın var Drogo oğlu Frodo!"

    Kapıda bir çatırtı sesi duyuldu, sonra darbeler yağmur gibi yağmaya başladı. Şahmerdanlar ve tokmaklarla saldırıyorlardı kapıya. Çatlaklar oluştu, kapı içeriye doğru eğildi ve aniden aralık buy uy ü verdi. Oklar ıslıklar çalarak içeri yağdı ama kuzey duvarına çarparak zarar vermeden yere düştü. Bir boru sesi ve koşuşturan ayak sesleri duyuldu, orklar birbiri ardı sıra atlayarak odaya doldular.

    Kaç tane olduklarını Grup sayamadı bile. Çok zorlu bir çatışmaydı, ama savunmanın şiddeti de orklara kötü bir sürpriz olmuştu. Legolas iki tanesini gırtlaklarından vurdu. Gimli, Balin'in mezarına atlayan birinin bacaklarını biçti. Boromir ile Aragorn birçoğunu kılıçtan geçirdi. On üç tanesi düşünce geriye kalanlar, kafasında bir sıyrık olan Sam hariç müdafaacılara hiç zarar veremeden bırakıp viyaklayarak kaçtılar. Başını çabucak eğmesi kurtarmıştı Sam'i; üstelik Höyük kılıcının sağlam bir darbesiyle karşısındaki orku da devirmişti.

    Fakat çekilmeye başladıklarında, daha Pippin ile Merry dışarıdaki merdivene ulaşamadan, neredeyse insan boyunda, tepeden tırnağa kara zırhlara bürünmüş kocaman bir ork reisi odanın içine sıçradı adamları da arkasından kapıya yığıldılar. Ablak ve basık yüzü esmerdi gözlen kömür gibi, dili kırmızıydı; büyük bir mızrak kullanıyordu. Kocaman kalkanının bir hamlesiyle Boromir'in kılıcını karşılayıp onu geriye, yere düşürdü. Saldıran bir yılan hızıyla eğilip Aragorn'un hamlesinden sıyrılarak Grup'a daldı ve mızrağını dosdoğru Frodo'ya sapladı. Darbe Frodo'yu sağ yanından yakalamış, savurup duvara yapıştırmıştı. Sam bir çığlık atarak kılıcını mızrağın sapına indirmeye koyuldu, sap koptu. Fakat ork tam elinde kalan sapı bir yana atıp palasını çekmişti ki, Anduril miğferine iniverdi. Alev gibi bir şimşek çaktı, miğfer paramparça oldu. Ork kafası yarılmış olarak yere yığıldı. Boromir ile Aragorn kapıya doğru atılınca orkun adamlan uluyarak kaçtılar. Dıım, dıım diye yankılanmaktaydı davullar derinliklerden. O büyük ses yeniden gümbürdedi.


    Mazarbul Odası Savaşı

    "Haydi!" diye bağırdı Gandalf. "Artık bu son şansımız. Var gücünüzle kaçın!"
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Khazad-dum Köprüsü

    Khazad-dum Köprüsüne vardıklarında arkalarında Orklar iki yana çekilmiş ortalarından kara bir siluet gidiyordu, Balrog'du o. Boromir ona meydan okurcasına borusunu öttürdü, Balrog bir an duraladı ama sonra yoluna devam etti. Gandalf onlara kaçmalarını söyleyip köprüye tüm heybetiyle dikildi ama Boromir ile Aragorn onu dinlemeyip yerlerinde kaldılar.

    Balrog bir sıçrayışta köprüye çıkıverdi. Kırbacı fırıldayarak tıslamaktaydı.

    "Tek başına dayanamaz!" diye bağırdı Aragorn aniden ve köprünün ortasına doğru atıldı. "Elendil!" diye haykırıyordu. "Yanındayım Gandalf!"

    "Gondor!" diye bağırdı Boromir ve o da onun arkasından fırladı. Tam o anda Gandalf asasını kaldırdı, bir haykırışla köprünün kendi önüne denk gelen kısmına vurdu. Asa paramparça olup elinden düştü. Gözleri kör eden beyaz alevden bir perde yükseldi. Köprü çatırdadı. Tam balrogun ayağının dibinden kırıldı, diğer kısımları boşluğa uzanmış taştan bir dil gibi titreyerek dururken balrogun üzerinde durduğu yer gürültüyle uçuruma yuvarlandı.


    Khazad-dum Köprüsü ve Gandalf

    Balrog korkunç bir çığlıkla boşluğa düştü, gölgesi aşağı doğru dalarak gözden kayboldu. Fakat daha düşerken kırbacını savurmayı başarmıştı; kösele şeritler büyücünün dizlerini kavradı ve onu da kenara doğru sürükledi. Büyücü sendeleyerek devrildi, taşa tutunmaya çalıştı ama dipsiz çukura doğru kaymaktan kurtulamadı. "Kaçın aptallar!" diye bağırdı ve gözden kayboldu.

    Ateş söndü, kör bir karanlık çöktü. Grup çukura bakarak, dehşetle çakılıp kalmıştı. Aragorn ile Boromir uçarcasına geri koşar koşmaz köprünün geri kalanı da çatırdayarak çöktü. Aragorn bir haykırışla diğerlerini harekete geçirdi.
    "Gelin! Şimdi size ben öncülük edeceğim!" diye bağırıyordu. "Son emrine uymalıyız. Beni takip edin!"

    Kapının ardındaki büyük merdivenden deliler gibi tırmandılar apar topar. Aragorn başı çekiyordu, Boromir de en arkadaydı. Tepede yankılarla dolu geniş bir geçit vardı. Hızla buraya daldılar. Frodo yanında Şam'ın ağladığını duyuyordu, sonra kendisinin de bir yandan koşarken bir yandan ağlamakta olduğunu fark etti. Dum, dum, dum diye artık yaslı ve ağır güdüyordu davul sesleri ardlarından; dum Aynı hızla devam ettiler. Önlerindeki ışık artmaya başladı; tavandan aşağıya büyük hava bacaları uzanıyordu. Daha hızlı koşmaya başladılar. Doğuya bakan yüksek pencerelerinden parlak gün ışığıyla aydınlanmış bir salona girip bir baştan bir başa koşarak geçtiler. Salonun kocaman kırık kapılarından çıkınca, aniden önlerinde Büyük Kapılar açılıverdi: Parlak ışıktan bir kemer.

    Her iki yanda yükselen büyük kapı kazıklarının arkasındaki gölgelere sinmiş ork muhafızlar vardı, ama kapılar kırılmış ve yerle bir olmuştu. Aragorn, yoluna çıkan ork komutanını devirdi, diğerleri de Aragorn'un hiddetinden dehşete kapılarak kaçtılar. Onları kaale bile almadan önlerinden esti geçti Grup. Koşarak Kapılar'dan çıkıp Moria' nın eşiğinden, yılların yıprattığı muazzam merdivenlerden aşağıya atıldılar. Böylece, nihayet umudun ötesinden gökyüzünün altına çıkıp rüzgârı yüzlerinde hissettiler.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Khazad-dum Köprüsü

    Aragorn şimdi Kardeşliğin lideri olmuştu ve Lothlorien'e gitmeyi teklif etti. Ama Boromir Lothlorien'in tehlikeli bir yer olduğunu ve oraya giren çok az kişinin zarar görmeden çıkabildiğini söylemişti. Ama Aragorn sadece kötü olanların ve kötülük getirenlerin Lothlorien'de zarar göreceğini söylemişti. Boromir Aragorn'u izlemeyi kabul etti ve Kardeşlik Altın Orman'a doğru yola çıktı. Kardeşlik 17 Ocak'ta Leydi Galadriel'in huzuruna çıktı.

    Lâkin şu kadarını söyleyeceğim size: Maceranız bir bıçağın sırtındadır. Biraz yoldan çıkarsanız, yenilip herkesin mahvına sebep olursunuz. Yine de Grup gayesine sadık olduğu sürece ümit olacaktır." Ve bu sözlerle Galadriel gözlerini onlara dikti ve sessizce hepsini teker teker süzdü. Legolas ve Aragorn dışında hiçbiri gözlerini kaçırmadan uzun süre duramadılar bu bakışlar karşısında. Sam hemencecik kızararak başını öne eğdi.

    En nihayetinde Galadriel Hanım onları gözlerinden azat etti ve gülümsedi. "Gönüllerinizi sıkmayınız, "dedi. "Bu gece huzur içinde uyuyacaksınız." Bunun üzerine derin bir nefes aldılar ve yüksek sesle tek bir kelime bile konuşulmamış olduğu halde sanki uzun ve ayrıntılı bir sorguya çekilmişler gibi kendilerini çok yorgun hissettiler.

    "Gidiniz şimdi!" dedi Celeborn. "Acı çekmiş, çok didinmişsiniz. Eğer Macera'nız bizi yakından ilgilendirmiyor olsaydı bile, yaralarınız iyileşip gücünüz yerine gelinceye kadar bu Şehir size kucak açardı. Şimdi dinleneceksiniz ve önünüzdeki yoldan bir süre söz etmeyeceğiz."

    O gece Grup'takiler toprak üzerinde uyudular; buna da en çok hobbitler memnun oldu. Elfler onlara, çeşmenin yakınındaki ağaçlar arasına bir çadır kuruvermiş, içine yumuşak divanlar sermiş, sonra zarif elf sesleriyle barış sözcükleri söyleyerek ayrılmışlardı. Yolcular bir süre ağaç tepelerinde geçirdikleri daha önceki geceden, gündüz yaptıkları yolculuktan ve Bey ile Hanım'dan konuştular; çünkü henüz daha gerilere bakmaya içleri elvermiyordu.

    "Sen niye kızardıydın Sam?" dedi Pippin. "Hemencecik su koyuverdin. Kim görse vicdanında bir leke olduğunu düşünürdü. Umarım benim battaniyelerimden birini çalmak için kurduğun muzır planlarından ibarettir mesele."

    "Hiç öyle planım neyim yok," diye cevap verdi Sam, şaka kaldırmayacak bir ruh haliyle. "Eğer merak ediyorsan, kendimi çırçıplak hissettim ve bu hiç hoşuma gitmedi, içime bakıyordu adeta ve bana Shire'a, kendime ait minicik bir bahçesi olan küçük bir oyuğa geri uçma fırsatını verirse ne yapacağımı soruyordu."

    "Ne tuhaf," dedi Merry. "Neredeyse ben de aynısını hissettim; sadece, şey sadece, neyse bu kadar yeter sanırım," diye bitirdi sözlerini yarım yamalak.

    Öyle görünüyordu ki hepsi aynı tecrübeyi yaşamışlardı: Her biri, önlerinde uzanan korkularla dolu bir gölge ile çok arzu ettiği bir şey arasında bir seçim hakkı sunulduğunu hissetmişti: Akıllarında tüm açıklığıyla belirmişti arzu ettikleri şey; onu elde etmek içinse yoldan sapmaları, Macera'yı ve Sauron'la savaşı diğerlerine bırakmaları yeterliydi.

    "Ve sanki," dedi Gimli, "vereceğim bu karar sadece bana kalacak ve diğerleri tarafından bilinmeyecek gibi bir his vardı içimde."

    "Bana son derece garip geldi bu iş," dedi Boromir. "Belki bu sadece bir sınavdı ve Galadriel düşüncelerimizi iyi niyetle okuyordu, ama dilim varsa bizi kışkırtıyor ve aslında veremeyeceği bir şeyler teklif ediyordu derdim. Onu dinlemeyi bile reddettiğimi söylememe gerek yok. Minas Tirith'in insanları sözünün eridir." Fakat Hanım'ın ona ne teklif ettiği konusunda hiçbir şey söylememişti.

    Frodo'ya gelince, o hiç konuşmadı; oysa Boromir onu sorularıyla sıkıştırmaktaydı. "Seni uzun uzun tuttu bakışlarıyla, Yüzük Taşıyıcısı," diyordu.

    "Evet," dedi Frodo; "fakat o anda aklıma ne geldiyse, orada kalacaktır."

    "Neyse, ayağını denk al!" dedi Boromir. "Ben bu Elf Hanım'dan ve niyetinden pek emin değilim."
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Lothlorien

    Kardeşlik'in Lothlorien'den ayrılacağı zaman Boromir Minas Tirith'e gitmeyi teklif etti ama Aragorn bu karar için henüz erken olduğunu söyledi. Aragorn hem Isildur'un varisinin Minas Tirith'e dönmesi gerektiğine inanıyor hemde Yüzük taşıyıcısına karşı sorumluluk hissediyordu bu yüzden kararı Frodo'ya bırakmaya karar verdi.

    "Ben tek başıma bile olsa Minas Tirith'e gideceğim, çünkü bu benim görevim," dedi Boromir; bu sözlerden sonra bir süre, sanki buçukluğun düşüncelerini okumaya çalışıyormuş gibi gözlerini Frodo'ya dikerek sessiz kaldı. Sonra ağır ağır, sanki kendi kendiyle tartışırmışçasına tekrar konuştu. "Eğer sadece Yüzük'ü yok etmeyi arzu ediyorsanız," dedi, "o zaman savaşa ve silahlara pek ihtiyaç yok; Minas Tirith'li insanlar da size bir fayda sağlamaz. Yok eğer Karanlıklar Efendisi'nin silahlı kudretini yok etmek istiyorsanız, onun ülkesine silahsız gitmek ahmaklık olur; atmak da öyle..." Fakat düşüncelerini yüksek sesle söylediğini fark edivermiş gibi aniden durdu. "Yani hayatlarımızı tehlikeye atmak, demek istiyorum," diye bitirdi sözünü. "Bu sağlam bir yerde savunma yapmakla, açık açık ölümün kollarına gitmek arasında bir seçim. En azından ben böyle görüyorum."

    Frodo Boromir'in gözlerinde yeni ve yabancı bir bakış görmekteydi; dikkatle süzdü onu. Belli ki Boromir'in düşüncesi, son sözlerinden farklıydı. Atmak da ahmaklık olurdu: Neyi? Kudret Yüzüğü'nü mü? Bu tür bir şeyi Divan'da da söylemiş fakat sonra Elrond'un sözlerini düzeltmesine razı olmuştu. Frodo Aragorn'a baktı, fakat Aragorn kendi düşüncelerine iyice dalmış gibiydi, Boromir'in sözlerini dinlediğine dair hiçbir harekette bulunmadı. Ve tartışmaları böylece sona ermiş oldu. Merry ile Pippin uyumuşlardı bile, Sam de uyuklamaktaydı. Gece ilerliyordu.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Lorien'e Veda
    Kardeşlik ertesi gün yani 16 Şubat'ta Lorien'den ayrılmıştı. Galadriel ayrılık hediyesi olarak Boromir'e altın bir kemer vermişti. Ve Kardeşlik Anduin nehrinden yola çıkmıştı. Boromir'in olduğu kayıkta Merry ve Pippin vardı. Yolculuk süresince Tek Yüzük iyice Boromir'in aklını çelmeye başlamıştı ve kendi düşüncelerinden utanıp, tırnaklarını kemirmeye başlamıştı ve bazenleri kendi kayığını Frodo'nun kayığının yanına götürüyordu. Onun bu hareketleri Merry ve Pippin'i rahatsız ediyordu ve Frodo onun gözlerinde garip bir parıltı görmüştü.


    Kardeşlik Ulu Nehir'de

    Sadece birkaç kulaç ileride nehrin içinden kara kara şekiller yükseliyordu ve döne döne hızla akan suyun sesini duymuştu. Sola, nehir yatağının daha düzgün olduğu doğu kıyısına doğru hızlı bir akıntı koptu. Yolcular yana doğru savrulurken, Nehir'in kırık diş gibi sudan çıkmış sivri kayaları kamçılayan soluk köpüklerini çok yakınlarında gördüler. Kayıklar borda bordaya gelmişti.

    "Hu Aragorn!" diye bağırdı Boromir kayığı liderinkine çarparken. "Delilik bu! İvinti Yeri'ni gece geçmeyi göze alamayız! Ama Sarn Gebir'de ister gece, ister gündüz olsun hiçbir kayık barınamaz."

    "Geriye, geriye!" diye haykırdı Aragorn. "Dönün! Dönebilirseniz dönün!" Kayığına hâkim olup geri çevirmeye çalışarak küreğini suya daldırdı.

    "Yanlış hesaplamışım," dedi Frodo'ya. "Bu kadar ilerlemiş olduğumuzun farkında değildim: Anduin tahmin ettiğimden daha hızlı akıyor. Sarn Gebir'e çok yaklaşmış olmalıyız."

    Büyük bir güç sarfederek kayıklarına hâkim oldular ve yavaş yavaş çevirdiler; fakat ilk başlarda akıntıya karşı çok az yol alabiliyor ve gitgide doğu kıyısına doğru sürükleniyorlardı. Artık doğu kıyısı kara kara, uğursuz bir biçimde yükselmekteydi gece içinde.

    "Hep beraber, asılın küreklere!" diye bağırdı Boromir. "Asılın! Yoksa sığlığa oturacağız." Daha o seslenirken, Frodo kayığın alt omurgasının bir kayaya sürtündüğünü hissetti.

    Tam o anda yay kirişinden çıkan sesler duyuldu: Üzerlerinden birkaç ok ıslık çalarak geçti, bazıları aralarına düştü. Bir tanesi Frodo'nun omuzları arasına isabet etti; Frodo küreği bırakıp bağırarak öne sendeledi: Fakat ok, gizli zırhı tarafından engellenerek geri sekti. Bir başka ok Aragorn'un kukuletasını delip geçti; bir üçüncüsü Merry'nin elinin hemen yanına, ikinci kayığın borda tirizine saplandı kaldı. Sam, doğu kıyısının altında uzanan çakıllı sahilde kara kara şekillerin ileri geri koşturduklarını görebiliyordu. Çok yakın görünüyorlardı.

    "Yrch!" dedi Legolas, kendi diline dönerek.

    "Orklar!" diye bağırdı Gimli.

    "Gollum'un işi değilse ne olayım," dedi Sam Frodo'ya. "Öyle de güzel bir yer seçmişler ki. Nehir bizi tam kucaklarına atmaya aht etmiş sanki!"

    Hepsi öne eğilip küreklere asılmışlardı: Sam bile yardım ediyordu. Her an, kara tüylü okların ısırığını bekliyorlardı. Bir sürü ok başlarının üzerinden geçiyor ya da yakınlarda suya saplanıyordu; ama başka isabet eden olmadı. Karanlıktı, ama orkların gece gözlerine yetecek kadar ışık vardı gene de; yıldızların ışıltısı altında kurnaz düşmanlarına pek güzel hedef teşkil edebilirlerdi, fakat anlaşılan Lorien'in gri pelerinleriyle elf yapımı kayıkların gri tahtaları Mordor'un okçularının kötü niyetini alt etmişti.

    Var güçleriyle kürek çekmeye devam ettiler. Karanlıkta gerçekten hareket ettiklerinden bile emin olmak mümkün değildi; fakat yavaş yavaş sudaki anafor azaldı ve doğu kıyısındaki gölgeler tekrar gece içinde solup gittiler. Kestirebildikleri kadarıyla, sonunda yeniden nehrin ortasına varmış ve kayıklarını çıkıntı yapan kayalardan uzaklaştırmışlardı. Sonra kayıklarını yarım döndürerek bütün güçleriyle batı kıyısına sürdüler, suya uzanmış çalıların gölgesi altında duraklayıp soluklandılar.

    Legolas küreğini bırakarak Lorien'den getirmiş olduğu yayını aldı. Sonra kıyıya sıçrayarak birkaç adım yukarıya tırmandı. Yayını gerip bir ok yerleştirdi, döndü ve gözlerini Nehir'in gerisindeki karanlığa dikti. Suyun karşı tarafından tiz çığlıklar duyuluyor, ama hiçbir şey görülmüyordu.

    Tepesinde upuzun boyuyla durmuş, okunu atabileceği bir hedef arayarak karanlığı süzen elfe baktı Frodo. Legolas'ın koyu renk saçları, arkasındaki göğün siyah göllerinde pırıldayan keskin beyaz yıldızlarla taçlanmıştı. Derken Güney'den kalkıp gelen büyük bulutlar, yıldızlı tarlalara kara öncülerini salarak yaklaştılar. Grup'un üzerine ani bir korku çöktü.

    "Elbereth Gilthoniel!" diye bir iç çekip yukarı baktı Legolas. Aynı anda, buluta benzeyen ama bulut olmayan çünkü çok daha hızlı hareket eden kara bir şekil, yaklaşırken bütün ışıkları karartarak Güney'deki siyahlıktan çıktı geldi ve hızla Grup'a doğru uçtu. Çok geçmeden, gece içinde dipsiz kuyulardan daha kara, kocaman kanatlı bir yaratık olarak belirginleşti. Onu selamlayan haşin sesler yükseldi karşı kıyıdan. Frodo aniden her yanını bir ürpertinin kapladığını ve kalbini sıkıştırdığını hissetti; omuzunda eski bir yaranın hatırası gibi öldürücü bir soğuk vardı. Saklanmak istercesine yere çömeldi.

    Birden Lorien'in büyük yayının şarkısı duyuldu. Tiz bir sesle fırladı ok elf yayından. Frodo yukarı baktı. Neredeyse tam tepesinde şöyle bir sarsıldı kanatlı şekil. Kaba, gaklar gibi bir çığlıkla havadan düşüp doğu kıyısının karanlığı içinde gözden kayboldu. Gökyüzü yeniden temizlenmişti. Uzakta, küfreden ve feryat eden bir sürü sesin kargaşası duyuluyordu; sonra sessizlik oldu. O gece doğudan artık ne bir ses, ne bir ok geldi bir daha.

    Bir süre sonra Aragorn kayıkları akıntıya karşı geri döndürdü. Bir müddet su kenarını tarayarak gidip nihayet küçük sığ bir koy buldular. Burada suya yakın birkaç küçük ağaç yetişmişti, gerilerinde ise dik kayalık bir yamaç yükseliyordu. Grup burada durup şafağı beklemeye karar verdi: O gece ilerlemeye çalışmak faydasızdı. Kamp kurmadılar, ateş de yakmayıp birbirlerine yakın demirlenmiş kayıklarında büzüşüp yattılar.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği Ulu Nehir

    Gün doğduğunda grup hangi yöne gideceklerini tartışmıştı. Aragorn Sarn Gebir üzerinden Emyn Muil'e gitmeyi teklif etmişti.

    "Neden İvinti Yeri'ni geçmek veya Nehir'den devam etmek zorunda olduğumuzu anlayamıyorum," dedi Boromir. "Eğer Emyn Muil önümüzdeyse, bu fındık kabuklarını bırakıp Entsağnağı'na varıncaya kadar batıya ve güneye doğru gider, oradan da ülkeme geçebiliriz."

    "Minas Tırith'e gidiyorsak dediğin gibi olur," dedi Aragorn, "ama buna henüz karar verilmedi. Ve böyle bir yol, göründüğünden daha tehlikeli çıkabilir. Entsağnağı vadisi düz ve bataklıktır; sis orada yaya ve yüklü olanlar için ölümcül bir tehlike arz eder. Ben mecbur kalıncaya kadar kayıkları terk etmeme taraftarıyım. En azından Nehir'de yolu kaybetme korkusu yok."

    "Ama doğu kıyısını Düşman tutuyor," diye karşı çıktı Boromir. "Ve Argonath Kapıları'ndan geçip kazasız belasız Kurkaya'ya varsanız bile sonra ne yapacaksınız? Şelalelerden atlayıp, bataklıklara mı düşeceksiniz?"

    "Hayır!" diye cevap verdi Aragorn. "Kayıklarımızı kadim yoldan Rauros eteğine taşıyacağız ve orada tekrar suya ineceğiz diyelim. Kuzey Basamakları'nı ve büyük krallar devrinde yapılmış olan Amon Hen'in üzerindeki tahtı bilmiyor musun Boromir, yoksa bilmezlikten mi gelmek istiyorsun? Ben en azından, önümdeki yolu seçmeden önce o yüksek yerde bir kez daha oturmak isterim. Orada belki bize yol gösterecek bir işaret buluruz."

    Boromir uzun süre bu seçime karşı koydu; fakat Frodo'nun Aragorn'u nereye giderse gitsin izleyeceği kesinleşince pes etti. "Arkadaşlarını ihtiyaç anında terk etmek Minas Tirith'li însanlar'ın âdeti değildir," dedi, "ve eğer Kurkaya'ya ulaşabilirseniz benim gücüme ihtiyacınız olacak. O yüksek adaya kadar giderim, ama daha ileriye değil. Eğer yaptığım yardımlar bana bir yol arkadaşi bile kazandıramamışsa, gerekirse tek basıma yurduma dönerim oradan.

    Gün artık ilerliyordu ve sis biraz kalkmıştı. Diğerleri kâyıklarda beklerken Aragorn ile Legolas'ın hemen kıyı boyunca ilerlemelerine karar verildi. Aragorn hem kayıklarını hem de eşyalarını ivinti Yeri'nin gerisindeki daha düzgün sulara taşıyabilecekleri bir yol bulmayı umuyordu.

    "Elflerin kayıkları batmayabilir belki," dedi, "ama bu bizim Sarn Gebir'den sağ salim çıkacağımız anlamına gelmez. Bunu daha kimse başaramadı. Bu bölgede Gondor'lu insanlar hiçbir yol yapmamıştır, çünkü en muhteşem günlerinde bile topraklan Anduin'de Emyn Muil'den ileriye uzanmazdı; ama batı kıyısında bir yerlerde bir nakliyat yolu vardır, tabii eğer bulabilirsem. Hâlâ duruyor olmalı; çünkü daha birkaç yıl öncesine, Mordor'lu Orklar'ın buralarda çoğalmasına dek, hafif kayıklarla Yabaneller'den Osgiliath'a yolculuk yapılırdı."

    "Ben doğdum doğalı Kuzey'den çok az kayık geldi; orklar da doğu kıyısında fırsat kollayarak gezinip dururlar," dedi Boromir. "Eğer ileri giderseniz, bir yol bulsanız bile her milde tehlike artacak."

    "Tehlike güneye giden bütün yollarda var," diye cevap verdi Aragorn. "Bizi bir gün bekleyin. Eğer bu süre içerisinde geri dönmezsek bilin ki başımıza bir felaket gelmiştir. O zaman kendinize yeni bir lider seçip, elinizden geldiğince onu izlersiniz."

    Ezik bir yürekle seyretti Frodo, Aragorn ile Legolas'ın nehir kıyısındaki dik yamacı tırmanıp sis içinde yok oluşlarını; fakat korkulan yersiz çıktı. Sadece iki üç saat sonra, daha öğlen bile olmadan, kaşiflerin gölgeli şekilleri belirdi tekrar.
    "Her şey yolunda," dedi Aragorn yamaçtan aşağı inerken. "Bir keçiyolu var ve hâlâ kullanılabilir durumda bir iskeleye iniyor. Pek uzakta değil, ivinti Yeri'nin başlangıcı buradan sadece yarım mil aşağıda; çavlanlar da bir mili biraz aşar. Oradan kısa bir mesafe sonra ırmak hızlı akmakla birlikte yeniden durulup düzeliyor, işin en zor kısmı kayıklarımızı ve eşyalarımızı o eski nakliyat yoluna çıkarmak olacak. Yolu bulduk ama, burada su kıyısından iki yüz, iki yüz elli metre kadar içerde, bir kayalığın dibinde, korunaklı bir yerden gidiyor. Kuzeydeki iskelenin nerede olduğunu bulamadık. Eğer hâlâ ayaktaysa dün gece geçmiş olmalıyız. Akıntıya karşı saatlerce kürek çekip yine de siste iskeleyi görmeden geçebiliriz. Korkarım nehirden burada ayrılıp, elimizden geldiğince nakliyat yolunu tutmamız gerekecek."

    "Bu o kadar kolay değil, hepimiz insan olsaydık bile kolay olmazdı," dedi Boromir.

    "Yine de, bu halimizle elimizden geleni yapmaya çalışacağız," dedi Aragorn.

    "Evet, öyle," dedi Gimli. "Zor yollarda insanlar ayaklarını sürümeye başlar da, sırtındaki yük boyunun iki misli olsa bile bir cüce yoluna devam eder Efendi Boromir!"

    İş gerçekten de zorlu çıktı, yine de sonunda başardılar. Eşyalar kayıktan boşaltılarak nehir kıyısındaki yamacın düzlük tepesine çıkarıldı. Sonra kayıklar sudan çekilip yukarı taşındı. Kayıklar tahmin ettiklerinden çok çok daha hafifti. Elf ülkesinde yetişen hangi ağacın kerestesinden yapıldıklarını Legolas bile bilmiyordu; ama tahtası hem çok sert, hem de garip bir biçimde tüy gibiydi. Düzlükte Merry ile Pippin kendi kayıklarını rahatlıkla taşıyabiliyorlardı. Bununla beraber kayıkları kaldırıp Grup'un önündeki araziden çekmek için iki insanın gücü gerekmişti. Arazi Nehir'den yukarı doğru tırmanıyordu, karman çorman kurşuni kireçtaşı kayalarıyla kaplı, yabani otlar ve çalıların örtüp gizlediği çukurlarla dolu viran bir yerdi; böğürtlen çalıları, dimdik minik vadiler ve orada burada iç kısımlardaki daha yüksek yerlerden damla damla gelen sularla beslenen bataklıklı su birikintileri vardı.

    Boromir'le Aragorn kayıkları birer birer taşırken diğerleri eşyalarla kan ter içinde onların arkasından ilerlediler. Sonunda her şey taşındı ve nakliyat yoluna kondu. Ondan sonra, yayılmış fundalıklar ve yuvarlanmış bir sürü taş dışında pek engelle karşılaşmadan hep birlikte yürüdüler. Sis hâlâ heyelanlı kayalık duvar üzerinde perde perde asılı duruyordu, sol taraflarında Nehir pus altındaydı: Nehir'in keskin kayalıklar ve Sarn Gebir'in taştan dişleri üzerinden köpürerek hızla aktığını duyuyor, ama göremiyorlardı. Her şeyi sağ salim güneydeki iskeleye taşıyıncaya kadar iki kere bu yolu gidip geldiler.

    Burada nakliyat yolu su kenarına dönerek, yavaşça minik bir su birikintisinin sığ kıyısına doğru inmekteydi. Birikintinin yatağı, insan eliyle değil de Sarn Gebir'den gelip suya doğru fırlamış alçak bir kaya çıkıntısına çarparak anafor yapan sular tarafından nehir kıyısına oyulmuşa benziyordu. Bunun gerisinde nehrin kıyısı dik gri bir uçurum olarak yükseliyordu ve yayalar için buradan öteye geçit yoktu.

    Kısa akşam üstü saatleri geçmişti bile; kasvetli, bulutlu bir alacakaranlık çökmekteydi. Suyun kenarında oturup pus içinde gizlenmiş olan ivinti Yeri'nin karışık çağıltısını dinlediler; yorgun ve uykuluydular, gönülleri de ölmekte olan gün gibi kasvetliydi.

    "Evet, işte geldik ve burada bir gece daha geçirmek zorundayız," dedi Boromir. "Uykuya ihtiyacımız var, Aragorn Argonath Kapıları'nı gece geçmeyi düşünüyorsa bile kuşkusuz metanetli cücemiz hariç hepimiz çok yorgunuz."

    Gimli cevap vermedi: Oturduğu yerde başı düşüyordu.

    "Şimdi dinlenebildiğimiz kadar dinlenelim," dedi Aragorn. "Yarın, tekrar gündüz vakti yolculuk yapacağız. Tabii eğer su bir daha değişip bizi arkadan vurmazsa, doğu kıyısındaki gözlere yakalanmadan sıyrılıp kurtulmayı umabiliriz.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Ulu Nehir

    Yapılan yolculuğun sonunda Kardeşlik Parth Galen'e ulaştı ve Kardeşlik bundan sonra hangi yolun izleneceğine dair tartıştı. Karar vermesi için Frodo seçildi. Frodo tek başına ormanın içine girdi ve düşünmeye başladı ve tam o sırada Boromir yanına geldi.


    Boromir Frodo'nun yanına geliyor

    "Sana bir şey olur diye korkmuştum Frodo," dedi ona doğru yaklaşarak. "Eğer Aragorn haklıysa ve orklar yakındaysa hiçbirimizin tek başına dolaşmaması gerekir, özellikle de senin: Her şey sana bağlı neredeyse, içimde de bir sıkıntı var. Seni bulduğuma göre biraz burada kalıp seninle konuşabilir miyim? Bu beni rahatlatacak. Bu kadar çok kişi bir arada olunca her sohbet bitmek bilmez bir tartışmaya dönüyor. Halbuki iki kişi başbaşa verince aklın yolunu bulabilir belki." "Çok iyisin," dedi Frodo. "Fakat sohbet etmenin bana bir yaran olacağını zannetmiyorum. Çünkü ne yapmam gerektiğini biliyorum ama bunu yapmaya korkuyorum Boromir: Korkuyorum."

    Boromir sessiz kaldı. Rauros durmaksızın gürlemeye devam ediyordu. Rüzgâr ağaçların dalları arasında mırıldandı. Frodo ürperdi.

    Aniden Boromir gelip Frodo'nun yanına oturdu. "Gereksiz yere eziyet çekmediğine emin misin?" dedi. "Sana yardım etmek istiyorum. Bu zorlu kararında öğüde ihtiyacın var. Benim öğüdümü istemez misin?"

    "Sanırım ne öğütleyeceğini zaten biliyorum Boromir," dedi Frodo. "Bu aklıma da yatardı, ama içimden beni uyaran bir ses var."

    "Uyaran mı? Neye karşı uyaran?" dedi Borornir sertçe.

    "Gecikmeye karşı. Daha kolay görünen yola karşı. Üzerime yüklenen yükü inkâr etmeme karşı. Şey, doğruyu söylemem gerekirse insanların gücüne ve sadakatına güvenmeye karşı."

    "Ancak sen bilmesen de, bu güç nicedir minik ülkende sağ salim koruyordu seni."

    "Ben senin halkının yiğitliğinden kuşkulanmıyorum. Fakat dünya değişiyor. Minas Tirith'in surları sağlam olabilir, ama bu sağlamlık yetmez ki. Eğer yıkılırlarsa ne olacak?"

    "Savaşarak yiğitçe düşmüş olacağız. Ama kazanmak için hâlâ umudumuz var."

    "Yüzük varken hiçbir umut yok," dedi Frodo.

    "Ah! Yüzük!" dedi Boromir gözleri ışıyarak. "Yüzük! Bu kadar minicik bir şey için bunca korku ve kuşku çekmemiz garip bir yazgı değil mi? Minicik bir şey! Üstelik onu Elrond'un evinde bir an için görebilmiştim sadece. Yeniden bir bakamaz mıyım?"

    Frodo başını kaldırdı, içi birden soğuyuvermişti. Boromir'in yüzü hâlâ müşfik ve dostçaydı, ama gözünde garip bir ışıltı görüyordu. "Gizli kalsa daha iyi," diye cevap verdi.

    "Nasıl istersen. Benim için fark etmez," dedi Boromir. "Onun hakkında konuşmama da izin yok mu yoksa? Çünkü sen onun kudretini sadece Düşman'ın elinde hayal eder gibisin: Kötüye kullanılmasını düşünüyorsun, iyiye değil. Dünya değişiyor dedin. Eğer Yüzük var olursa Minas Tirith düşecekmiş. Ama neden? Yüzük Düşman'da olursa mutlaka düşer. Ama bizde durursa neden düşsün?"

    "Sen de Divan'da değil miydin?" diye cevap verdi Frodo. "Çünkü bunu kullanamayız ve bununla yakılan her şey kötüye çıkar."

    Boromir ayağa kalktı ve sabırsızca dolanmaya başladı. "Hep aynı laflar," diye bağırdı. "Gandalf, Elrond bütün o tipler sana ne söylemen gerektiğini öğretmişler. Kendi adlarına haklı olabilirler. Bu elfler, yarı elf, büyücüler; yüzük onları çökertir belki. Ama bazen, bunlar gerçekten irfan sahibi mi yoksa sadece korkaklar mı diye geçiyor aklımdan. Fakat herkes kendi soyuna göre konuşsun. Yüreği sağlam insanlar, işte onlar hiç yozlaşmayacaktır. Biz Minas Tirith'liler yılların sınavlarında metanetimizi ispatladık. Biz büyücü hükümdarların kudretini istemiyoruz, sadece kendimizi savunmak için, haklı bir dava için kuvvet istiyoruz. Ve buyurun! Tam ihtiyaç anında Kudret Yüzüğü ortaya çıkıveriyor. Bu bir armağan bana soracak olursan; Mordor'un düşmanlarına bir armağan. Yüzük'ü, Düşman'ın gücünü, Düşman'a karşı kullanmamak delilik. Sadece korkusuzlar ve insafsızlar muzaffer olabilirler. Bu zamanda bir savaşçı, büyük bir lider neler başarmazdı? Aragorn neler başarmazdı? Veya o bunu reddediyorsa, neden Boromir elmasın? Yüzük bana da Komuta gücü verir. Mordor'un ordularını nasıl da dağıtırdım, bütün askerler koşup sancağım altında toplanırdı!"


    Boromir Frodo'yla konuşuyor

    Boromir gittikçe sesini yükselterek bir ileri bir geri yürüyüp duruyordu. Neredeyse Frodo'nun varlığını bile unutmuş, surlardan, silahlardan, askerlerin silah altına alınmasından dem vurmaktaydı; sonra büyük ittifaklar ve kazanılacak şanlı zaferler hakkında planlar yaptı; Mordor'u yıktı, kendi kudretli bir kral oldu, yardımsever ve bilge bir kral. Aniden durdu ve kollarını salladı.

    "Ve bize onu atmamızı söylüyorlar!" diye bağırdı. "Yok etmemizi bile değil. Bu bir işe yarayabilirdi, tabii eğer böyle bir şey yapmak için en ufak bir ümit olduğunu mantık alsaydı. Almıyor. Bize sunulan tek tasan bir buçukluğu körü körüne Mordor'a gönderip, Duşman'a onu yakalaması için her türlü şansı tanımak. Ahmaklık!

    "Her şey besbelli değil mi dostum?" dedi birdenbire tekrar Frodo'ya dönerek. "Korktuğunu söylüyorsun. Eğer öyle ise, en cesur olan bile seni mazur görmelidir. Fakat gerçekte baş kaldıran sağduyun değil mi?"

    "Hayır, ben korkuyorum," dedi Frodo. "Sadece korkuyorum. Fakat senin bu kadar açık konuşmana sevindim. Artık kafam daha berrak."

    "O halde Minas Tirith'e geleceksin!" diye bağırdı Boromir. Gözleri parlıyordu, yüzü şevklenmişti.

    "Beni yanlış anladın," dedi Frodo.

    "Fakat en azından bir süreliğine gelirsin," diye ısrar etti Boromir. "Şehrim artık yakın sayılır ve oradan Mordor, buradan olduğundan pek az daha uzakta. Çoktandır yabanlıktayız; harekete geçmeden önce Düşman'ın neler yaptığından haberdar olmalısın. Benimle gel Frodo," dedi. "îlle de gitmek zorundaysan, tehlikeye atılmadan önce dinlenmen gerek." Elini dostça hobbitin omuzuna koydu; fakat Frodo elin bastırılmış bir heyecanla titrediğini fark etmişti. Hemen uzaklaştı, kendisinin neredeyse iki misli ve kuvvet açısından kendisinden çok çok daha güçlü olan uzun boylu insanı korkuyla süzdü.

    "Neden bu kadar yabanisin?" dedi Boromir. "Ben dürüst bir adamım, ne hırsızım, ne de eşkıya. Senin Yüzük'üne ihtiyacım var: Bunu artık biliyorsun; ama onu alıkoymak gibi bir arzum olmadığına yemin ederim. En azından tasarılarımı denemem için bana bir şans tanımayacak mısın? Yüzük'ü bana ödünç ver!"


    Boromir Yüzüğü istiyor

    "Hayır, hayır!" diye bağırdı Frodo. "Divan onu taşıma sorumluluğunu bana verdi."

    "Kendi ahmaklığımız yüzünden Düşman'a yenileceğiz," diye haykırdı Boromir. "Deli ediyor bu beni! Ahmak! Dik kafalı ahmak! Gönüllü olarak ölüme koşacaksın ve davamızı mahvedeceksin. Eğer bir ölümlü soyunun bu Yüzük üzerinde bir hakkı varsa, o da Numenor'lu İnsanlar'dır, buçukluklar değil. Senin elinde olmasının tek sebebi uğursuz bir rastlantı. Benim de olabilirdi. Benim olmalı. Onu bana ver!"

    Frodo cevap vermeyip büyük düz taş aralarında kalıncaya kadar geriledi. "Haydi ama dostum!" dedi Boromir daha yumuşak bir sesle. "Neden onu başından atmayasın? Neden kuşkularından ve korkularından kurtulmayasın? istersen suçu da bana atabilirsin. Benim çok güçlü olduğumu ve zorla aldığımı söylersin. Çünkü gücüm sana fazla fazla yeter buçukluk," diye bağırdı ve aniden taşın üzerinden atlayarak Frodo'ya doğru hamle yaptı. Zarif ve sevimli yüzü korkunç bir biçimde değişmişti; gözlerinde hiddetli bir ateş vardı.

    Frodo yana kaçıp kurtuldu ve yine taşı aralarına aldı. Yapabileceği tek bir şey vardı: Tam Boromir tekrar üzerine atlarken titreyerek zincirindeki Yüzük'ü çıkarttı, hemencecik parmağına geçirdi. Adam nefesini tuttu bir an, hayretler içinde baktı; sonra orayı burayı, kayaların ve ağaçların arasını araştırarak deliler gibi etrafta koşturmaya başladı. "Sefil düzenbaz!" diye haykırıyordu. "Dur hele seni bir elime geçireyim! Şimdi anlıyorum iç yüzünü. Yüzük'ü Sauron'a götürüp hepimizi satacaksın. Bizi en güç anımızda terk etmek için bekliyordun sırf. Sana da bütün buçukluklara da lanet olsun, ölümün karasına düşesiniz!" Sonra ayağı bir taşa takılarak yüzükoyun yere serildi. Bir süre sanki kendi laneti kendine işlemiş gibi yerde kıpırdamadan yattı; sonra birdenbire ağlamaya başladı.

    Ayağa kalktı, alnını oğuşturup göz yaşlarını sildi. "Neler dedim ben?" diye bağırdı. "Ne yaptım? Frodo, Frodo!" diye seslendi. "Geri gel! Bir cinnete düşmüştüm, ama artık geçti. Geri gel!"
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Kardeşlik Dağılıyor
    Kardeşlik tam Frodo'nun nerede kaldığı ve Boromir'in nerede olduğuna dair endişelenmeye başladığında Boromir çıkagelmişti.

    "Neredeydin Boromir?" diye sordu Aragorn. "Frodo'yu gördün mü?"

    Boromir bir an için tereddüt etti. "Hem evet, hem hayır," diye cevap verdi ağır ağır. "Evet: Onu tepenin yukarılarında buldum ve konuştum. Doğuya gitmeyip Minas Tirith'e gelmesi için ısrar ettim. Öfkeye kapıldım ve beni bırakıp gitti. Yok oldu. Masallarda duyardım, ama böyle bir şeyi ilk defa görüyorum. Yüzük'ü takmış olmalı. Bir daha onu bulamadım. Sizin yanınıza döner diye düşünmüştüm."

    "Bütün söyleyeceklerin bu kadar mı?" dedi Aragorn, Boromir'e dikkatle ve sertçe bakarak.

    "Evet," diye cevap verdi Boromir. "Henüz başka bir şey söylemeyeceğim."

    "Bu çok kötü!" diye bağırdı Sam, ayağa sıçrayıp. "Bu insan neler karıştırdı kim bilir. Neden Bay Frodo onu taksın ki? Takmaması gerekirdi; taktıysa her şey olmuş olabilir!"

    "Fakat yüzüğü sürekli parmağında tutmaz ki," dedi Merry. "Bilbo'nun yaptığı gibi hoşlanmadığı misafirden kurtulur kurtulmaz çıkarır."

    "Ama nereye gitti? Nerde o?" diye bağırdı Pippin. "Gideli yüzyıllar oldu."

    "Frodo'yu son gördüğünden bu yana ne kadar zaman geçti Boromir?" diye sordu Aragorn.

    "Yanm saat olmuştur," diye cevap verdi Boromir. "Veya belki de bir saat. Sonra biraz dolaştım. Bilmiyorum! Bilmiyorum!" Başını elleri arasına aldı ve sanki kedere yenik düşmüş gibi iki büklüm, öylece kaldı.

    "Ortadan kaybolalı bir saat olmuş!" diye bağırdı Sam. "Onu hemen bulmamız lazım. Haydi!"

    "Bir dakika bekleyin!" diye bağırdı Aragorn. "îkişer ikişer ayrılıp bir plan... Bir dakika! Durun!"

    Faydasızdı. Ona kulak bile asmadılar, îlk önce Sam fırlayıp gitmişti. Arkasından Merry ile Pippin atılmış, tiz hobbit sesleriyle Frodo Frodo! diye haykırarak hemen batıda, kıyıdaki ağaçlar içinde kaybolmuşlardı bile. Legolas ile Gimli koşturmaktaydı. Grup bir anda paniğe kapılmış, veya çıldırmış gibiydi.

    "Hepimiz bir yana dağılıp kaybolacağız," diye homurdandı Aragorn. "Boromir! Bu zararda ne parmağın var bilmiyorum, ama şimdi yardım et bana! O iki genç hobbitin peşinden git; Frodo'yu bulamasan bile en azından onları koru bari. Eğer onu bulabilirsen veya izine rastlarsan buraya dön. Ben hemen geliyorum."
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği; Kardeşlik Dağılıyor
    Boromir Merry ve Pippin'i Orklar tarafından kuşatılmış halde bulmuştu. Ve hepsinin etrafı bir anda Orklar tarafından sarılmıştı. Boromir Borusunu öttürüp Merry ve Pippin'i korumak için Orklar'la yiğitçe savaştı. Ama pekçok okla delik deşik edilip düştü ve Hobbitler Orklar tarafından esir alındı.


    Boromir Hobbitleri korumaya çalışıyor

    Aragorn Boromir'i bulduğunda Boromir hala hayattaydı kılıcı hâlâ elindeydi ama kabzasına yakın bir yerden kırılmıştı; ikiye yarılmış borusu yanı başındaydı. Etrafında ve ayaklarının dibinde bir yığın ork ölmüş yatıyordu.


    Boromir

    Aragorn, Boromir'in yanına diz çöktü. Boromir gözlerini aralayıp konuşmaya çalıştı. Nihayet ağzından ağır ağır birkaç söz döküldü. "Frodo'dan yüzüğü almaya çalıştım," dedi. "Çok üzgünüm. Cezamı çektim."

    Bakışları devrilen düşmanlarına kaydı; en az yirmisi orada yatıyordu. "Gittiler: Buçukluklar: Orklar onlan aldı. Galiba ölmediler. Orklar onları bağladı." Durdu ve gözleri yorgunlukla kapandı. Bir süre sonra tekrar konuştu.

    "Elveda Aragorn! Minas Tirith'e git ve halkımı kurtar! Ben yenik düştüm."

    "Hayır!" dedi Aragorn, elini tutup alnından öperken. "Sen kazandın! Pek az insan böyle bir zafer kazanmıştır. Huzur içinde ol! Minas Tirith düşmeyecek!"


    Boromir ve Aragorn

    Boromir gülümsedi.

    "Ne tarafa doğru gittiler? Frodo yanlarında mıydı?" diye sordu Aragorn.


    Boromir'in Ölümü

    Ama Boromir bir daha konuşmadı.

    "Heyhat!" dedi Aragorn. "Böyle göçüyor Muhafız Kulesi Hükümdarı, Denethor'un varisi! Acı bir son.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    İki Kule; Boromir'in Ayrılışı

    Üç Avcı(Aragorn, Gimli ve Legolas) Boromir'in vücudunu kayığa taşımışlardı. Gri başlığıyla elf pelerinini katlayarak başının altna yerleştirdiler. Uzun kara saçını tarayarak omuzlarına yaydılar. Lörien'in altın kemeri belinde panldıyordu. Miğferi yanına yerleştirilmişti; kucağına da yanlmış borusunu ve kılıcının kabzasıyla kınını koydular; ayaklarının altına da düşmanlarının kılıçlarını. Sonra kayığın burnunu diğer kayığın kıçına bağlayarak onu suya çektiler. Sahil boyunca yavaş yavaş küreklere asılıp hızla akan kanala dönerek Parth Galen'in yeşil çimenliğini geçtiler. Tol Brandir'in dimdik yükselen yamaçlan parlıyordu.


    Boromir naaşı Ulu Nehir'de

    Aragorn ve Legolas arkasından şu ağıtı yaktılar Boromir'in;

    Bataklıktan, uzun otlar biten kırlardan, Rohan boyunca gelir,
    Yürür gelir Batı Yeli, gelir surlara erişir.
    Ey gezgin yel, Batı'dan ne haberler getirdin bu gece bana?
    Selvi boylu Boromir'i gördün mü yıldız ya da ay ışığında?"
    Yedi dereden, geniş boz bulanık sulardan geçerken gördüm onu;
    Gördüm boş topraklardan geçtiğini, derken kaybolduğunu
    Kuzey'in gölgelerine doğru. Sonra hiç görmedim onu bir daha
    Belki Kuzey Yeli duymuştur Denethor oğlunun borusunu ama."
    Ey Boromir! Yüksek surlardan bakıyorum batıya, uzaklara,
    Ama kimsenin yaşamadığı boş topraklardan çıkıp gelmiyorsun bu yana. "

    Eser gelir Güney Yeli Deniz'in ağzından, kum tepelerini,taşları aşar;
    Martı çığlıkları getirir yanında, kapımızda figan eder durur.
    "Ey dertli yel. Güney'den ne haberler getirdin bu akşam bana?
    Nerede Dürüst Boromir? Geciktikçe keder basıyor insana."
    Sorma bana nerede diye o kadar çok kemik var ki
    Ak sahillerde ve kara sahillerde, fırtınalı göğün altındaki:
    O kadar çok kişi geçti ki Anduin'den, akan Deniz'i bulmaya.
    Kuzey Yeli'ne sor; onların haberini Kuzey Yeli getirir hep bana."
    Ey Boromir! Kapıdan güneye uzanıyor yol, ta deniz kıyısına,
    Ama boz suların ağzından, ağlaşan martılarla çıkıp gelmiyorsun bu yana."

    Kralların Kapısı'ndan eser gelir Kuzey Yeli, aşar gürleyen şelaleleri;
    Kulenin etrafında çınlar berrak, soğuk borusunun sesi.
    "Ey kudretli yel, Kuzey'den ne haberler getirdin bu gün bana?
    Cesur Boromir'den haber var mı ? Çok vakit geçti gittiğinden bu yana."
    "Amon Hen'in dibinde duydum narasını. Nice düşmanla doğuştu orada .
    Yarılmış kalkanıyla kırık kılıcını yoldaşları taşıdı suya.
    Dik başı ve güzel yüzüyle dinlenmeye uzattılar vücudunu;
    Ve Rauros, altın Rauros şelalesi bağrına bastı onu."
    "Ey Boromir! Muhafız Kulesi kuzeye bakacak bundan böyle
    Günler sone erene kadar, Rauros'a, altın Rauros şelalesine."


    Alıntıdır...






    Paylaş

  4. #4
    Hiperaktif Oyuncu

    Üyelik tarihi : Aug 2009
    Mesajlar : 751
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Standart



    çok Harika Olmuş Eline Sağlık






    Paylaş

  5. #5
    Emekli Yetkili

    Üyelik tarihi : May 2009
    Mesajlar : 7.723
    Tecrübe Puanı 1469
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    çoook teşekkürler eyw.






    Paylaş
    South of Heaven

  6. #6
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jun 2009
    Mesajlar : 2.069
    Tecrübe Puanı 24
    Tecrübe Puanı Gücü : 25

    Standart



    Mükemmel bunların çoğunu bilmiyordum teşekkürler...






    Paylaş

  7. #7
    Emekli Yetkili

    Üyelik tarihi : Apr 2010
    Mesajlar : 1.195
    Tecrübe Puanı 11853
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    Valla çok önemli konular açıyorsun ayrıca bunlara saatlerce emek harcıyosundur bu kadar uzun konu açmak helallik ister tebrik ediyorum






    Paylaş

  8. #8
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Sep 2009
    Mesajlar : 1.112
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Standart



    Bunun Alıntısını Geçirmek Bile Dakikalar Sürmüştür Ellerine Sağlık






    Paylaş
    Herkez Haddini Bilecek
    BFME1-2,ROTWK,Red Alert 2-3,COD2,CS 1.6

  9. #9
    Hiperaktif Oyuncu

    Üyelik tarihi : Apr 2010
    Mesajlar : 957
    Tecrübe Puanı 441
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    çok iyi bir konu olmuş baştan aşşağıya






    Paylaş
    _Şafak çok uzak değil; ama korkarım şafağın bize pek yararı olmayacak
    _Yine de şafak hep insanların umudu olmuştur. (Gamling � Aragorn)

    :iwc:

  10. #10
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart



    Alıntı FeeLMyHatreD Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Bunun Alıntısını Geçirmek Bile Dakikalar Sürmüştür Ellerine Sağlık
    Geçirmek kolay asıl sorun renklendirme ve kodlar ve o konuya uygun resim bulmada.Sırayla cümleleri bulup renklendir,büyüklük ayarla,altını çiz,ortala vs.. işler uzun sürüyor






    Paylaş

  11. #11
    Aktif Oyuncu
    legolas160 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi : Feb 2010
    Mesajlar : 483
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Standart



    cok güzel harbiden ellerine sağlık fotolar süper özellikle de ikincisi
    boromirin yüzüğü istediği foto garip biraz yüzüğü isterken yaşlanmış gibiD






    Paylaş

  12. #12
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart



    O Boromir mi diye bende şüphelendim ama borusu var yanında






    Paylaş

  13. #13
    Aktif Oyuncu
    legolas160 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi : Feb 2010
    Mesajlar : 483
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Standart



    evet varmış borusu:)
    en sondaki şiir de cok dokunaklı ya..






    Paylaş

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Turnuval Yasal Uyarı!

Turnuval Bilgi paylaşım platformudur. Hukuka, yasalara, telif ve kişilik haklarına bağlıdır. "5651 sayılı yasada" belirtilen "Yer Sağlayıcı" olarak hizmet sunmaktadır. İlgili yasaya göre site yönetiminin tüm içerikleri kontrol etme yükümlülüğü yoktur. Bu sebep ile sitemiz, uyarıları dikkate alarak yasa dışı paylaşımlar hakkında gerekli işlemleri yapmaktadır. Oluşabilecek yasal sorumluluklar "Üyelerimize" aittir.

Web sitemizi kullanmaya devam ederek, turnuval.com hizmetlerini sizlere daha iyi sunabilmek amacıyla kullandığımız cookie'ler (çerezler) ve kişisel verilerinizle ilgili Gizlilik Politikası'nı kabul etmiş olursunuz.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580 581 582 583 584 585 586 587 588 589 590 591 592 593 594 595 596 597 598 599 600 601 602 603 604 605 606 607 608 609 610 611 612 613 614 615 616 617 618 619 620 621 622 623 624 625 626 627 628 629 630 631 632 633 634 635 636 637 638 639 640 641 642 643 644 645 646 647 648 649 650 651 652 653 654 655 656 657 658 659 660 661 662 663 664 665 666 667 668 669 670 671 672 673 674 675 676 677 678 679 680 681 682 683 684 685 686 687 688 689 690 691 692 693 694 695 696 697 698 699 700 701 702 703 704 705 706 707 708 709 710 711 712 713 714 715 716 717 718 719 720 721 722 723 724 725 726 727 728 729 730 731 732 733 734 735 736 737 738 739 740 741 742 743 744 745 746 747 748 749 750 751 752 753 754 755 756 757 758 759 760 761 762 763 764 765 766 767 768 769 770 771 772 773 774 775 776 777 778 779 780 781 782 783 784 785 786 787 788 789 790