Legolas Yeşilyaprak
Irk: Elf
Doğum Tarihi : Bilinmiyor
Orta Dünya'yı terk etme tarihi: 4. Çağın, 120. Yılı
Konakladığı yerler: Mirkwood, İthilien
Taşıdığı Silahlar: Yay&ok , 2 kısa elf kılıcı
Legolas, Yüzüklerin Efendisi Üçlemesinde Orlando Bloom tarafından canlandırıldı
Inger Edelfeldt'den Legolas resmi
Ön Bilgi
Mirkwood ormanı prensi olan Legolas Yeşilyaprak, Yüzük Kardeşliğine, elfleri temsil etmesi amacıyla divan tarafından seçildi. Sabrı, sadakati, keskin elf gözleri ve dövüş yeteneği sayesinde, kardeşlikte önemli rol oynadı. Hobbitler ve Aragorn'a yakındı, ancak kardeşlikte en çok sevdiği isim Gimli oldu.
Legolas'ın kardeşliğe katılmadan önceki hayatı pek az biliniyor, ancak üçlemede yaşı hakkında bazı ipuçları veriyor.
Bu orman(Fangorn) yaşlı, çok yaşlı. Kendimi siz çocuklarla yolculuğu çıktıktan beri ilk kez bu kadar genç hissediyorum
---------------------------------------------------------
İki Kule"Al yapraklar beş yüz kere döküldü Kuyutorman'daki yurdumda o zamandan beri," dedi Legolas, "bu da bize çok az bir süre gibi gelir."
---------------------------------------------------------
İki Kule
"Şimdiye kadar gördüğüm en garip ağaçlar," dedi; "üstelik kozalaktan tut, yaşlılıktan yıkılıp gidenine kadar birçok meşe ağacı görmüşümdür.
---------------------------------------------------------
İki Kule
Bu yorumlara bakarak Legolas'ın Yüzük Savaşları sırasında binlerce yaşında olduğu tahmin ediliyor, ancak kesin bir yorum yapılamıyor.
Ayrıca Kayıp Öyküler II 'de Legolas Yeşilyaprak adında bir elfin Gondolin'in düşüşünde sırasında yaşadığı belirtiliyor, ancak bu elfin bir noldor elfi olduğu ve Yüzük kardeşliği'ndeki Legolas ile aynı olmadığı biliniyor.
Legolas uzun ve güçlü bir elf idi. Yaralara,zorluklara ve yorgunluklara karşı büyük bir direnci vardı.
Legolas, Sindarin soyundan bir Silvan Elfiydi. Babası Thranduil, 2. Çağın 1000. yılından önce Lindon'dan gelen Sindar elflerinden biriydi. Mirkwood elflerinin çoğu Silvan ve Orman Elfiydi, Legolas ise kendini Silvan elflerinden olarak tanıtıyordu. Legolas'ın annesinin kim olduğu bilinmiyor, onun da Silvan elflerinden olduğu tahmin ediliyor ancak bu konu hakkında kesin bir bilgi yok.
Legolas'ın babası Thranduil, 2941 yılında cüce Thorin ve arkadaşlarını Mirkwood ormanlarından geçerken yakalayıp hapsetti. Bu esnada Thranduil, Bilbo Baggins ile de tanışma fırsatını yakalamış oldu ve ona Elf-Dostu ismini verdi. Ayrıca 5 Ordular Muharebesinde çarpıştı. Bu olaylar olurken Legolas'ın nerede olduğu bilinmiyor.
21 Mart 3017'de Aragorn Gollum'u Bilbo ve Tek Yüzük hakkında sorgulamak ve tutsak etmek için Mirkwood'a getirdi. Gollum hapsedildi, ancak elfler ona acıdıklarından tek başına ağaçlara tırmanmasına izin verdiler.Gollum, 3018 yılının Haziran ayında bir gece aşağıya inmek istemedi ve ağaçta kaldı. Aynı gece elflere orklar tarafından saldırıldı ve Gollum kaçtı.
Legolas Gollum'un kaçışı hakkında bilgi vermek için Ayrıkvadi'ye, Elrond'un divanına yollandı. Ekim'in 25'in de Elrond'un divanına katıldı.
...
Belki Yüzük kapkara olduğu halde ateş gibi yanan ve böylece Gil-galad'ı yok eden Sauron'un elinin hararetini arıyordur; belki de alîm bir daha ısıtılırsa yazı gene okunabilir. Lâkin ben şahsen Sauron'un yaptığı yegâne güzel iş olan bu şeye bir ziyan gelmesini göze alamam. Bedelini büyük bir acıyla ödemiş olsam da, benim için kıymetlidir.
"Bu kelimeleri okuyunca araştırmam sona erdi. Çünkü çizilmiş yazı gerçekten de Isildur'un tahmin ettiği gibi Mordor'un ve Kule'nin hizmetkârlarının lisanındaydı. Ve orada söylenen şeyler zaten biliniyordu. Çünkü Sauron Tek Yüzük'ü ilk taktığı gün Üçler'in yapıcısı Celebrimbor, Sauron'u fark etmiş ve uzaktan onun bu sözleri söylediğini duymuş, Sauron'un kötü niyeti de böylece ortaya çıkmıştı.
"Hemen Denethor'dan müsaade istedim fakat tam ben kuzeye doğru yola koyulmuştum ki, Lorien'den, Aragorn'un oradan geçmiş olduğuna ve Gollum denen yaratığı bulduğuna dair haberler geldi. O yüzden önce öyküsünü dinlemek için onunla buluşmaya gittim. Tek başına ne gibi ölümcül tehlikelere atıldığını tahmin etmekten bile korkuyordum."
"Onları anlatmaya pek hacet yok," dedi Aragorn. "Eğer insanın Kara Kapı menzilinde gezmesi yahut Morgul Vadisi'nin zehirli çiçekleri üzerinde dolanması gerekiyor ise, tehlikeleri de göze alacak demektir. Ben de sonunda yeise düşmüş, dönüş yolculuğuna başlamıştım. Derken, şans eseri, birdenbire aradığım şeye rast geldim: Çamurlu bir su birikintisinin yanında yumuşak ayak izleri. Fakat bu kez izler tazeydi ve hızlı oldukları anlaşıyordu ve Mordor'a değil, Mordor'dan bu yana geliyordu. Ölü Bataklıklar boyunca onu izleyip sonunda ele geçirdim. Durgun ve ölü bir bataklık kenarında pusuya yatmış, kara akşam çökerken suyun içini gözetler durumda yakaladım onu, Gollum'u. Yeşil balçıkla sıvalıydı. Korkarım beni hiçbir vakit sevmeyecek; çünkü beni ısırdı ve ben de yumuşak davranmadım. Dişlerinin izinden başka bir şey alamadım ağzından. Bu bölümünü, geri dönüş yolunu yani, sabah akşam onu gözetlemeyi, sonunda içecek ve yiyeceksizlikten terbiye oluncaya kadar boynunda bir yular, ağzında tıkaçla önümden yürütmeyi, durmadan onu Kuyutorman'a doğru sürmeyi, tüm yolculuğumun en kötü bölümü sayabilirim. Sonunda Kuyutorman'a varıp kararlaştırmış olduğumuz gibi onu elflere teslim ettim; ondan kurtulacağım anı iple çekmiştim doğrusu, çünkü berbat kokuyordu. Kendi adıma, bir daha yüzünü bile görmek istemem; fakat Gandalf gelip onunla uzun uzun konuşmaya tahammül etti."
"Evet, uzun ve yorucuydu," dedi Gandalf, "fakat kazançsız da sayılmazdı. Bir kere, onun yüzüğü nasıl kaybettiğine dair anlattığı öykü, Bilbo'nun şimdi ilk kez açık açık anlattıklarına uyuyordu; fakat bunu zaten tahmin ediyor olduğumdan, bunun pek bir önemi yoktu. Ama o sırada ilk kez Gollum'un yüzüğünün Ferah Çayırları'n yakınındaki Büyük Nehir'den çıkmış olduğunu öğrendim. Ve aynı zamanda yüzüğe uzun bir süre sahip olduğunu da öğrenmiş oldum. Kendi küçük ırkının birçok ömrü boyunca sahip olmuştu yüzüğe. Yüzüğün gücü, ömrünü kat kat uzatmıştı; fakat bu kudret sadece Âli Yüzüklerde vardır.
"Ve eğer bu yeterince önemli bir kanıt sayılmazsa Galdor, bir de sözünü ettiğim diğer deney vardı. Burada, havaya kaldırıldığında gördüğünüz, yuvarlak ve süssüz olan bu yüzükte Isildur'un söylemiş olduğu harfler hâlâ okunabilmekte, tabii eğer bu altın nesneyi bir süreliğine ateşe atacak yüreğiniz varsa. Bu dediğimi ben yaptım ve şunları okudum:
"Ash nazg durbatulûk, ash nazg gimbatul, ash nazg thrakatulûk agh burzum-ishi krimpatul"
Büyücünün sesindeki değişim hayret vericiydi. Sesi aniden tehdit-kâr, güçlü ve taş gibi sert oluvermişti. Tepedeki güneşin önünden bir gölge geçmişti sanki, sundurma bir an için karardı. Herkes titredi ve elfler kulaklarını kapattılar.
"Şimdiye kadar hiç kimse Imladris'te o lisanın kelimelerini sarf etmeye cüret etmemişti Gri Gandalf," dedi Elrond, gölge geçip topluluk bir kez daha nefes almaya başlayınca.
"Bir daha da bunun tekrarlanmayacağını temenni edelim," diye cevapladı Gandalf. "Bununla birlikte, affınızı dilemiyorum Efendi Elrond. Eğer bu lisanın yakında Batı'nın her köşesinde işitilmesini istemiyorsak, artık herkes kuşkuyu bırakıp bu şeyin gerçekten de Arifler'in beyan ettiği şey olduğunu kabul etsin: Bu, Düşman'ın tüm gara-zıyla yüklü hazinesi ve onun eski gücünün bir kısmı bunda saklı. Ere-gion Demircileri'nin duyduğu ve ihanete uğradıklarını anlamalarını sağlayan kelimeler, Kara Yıllar'dan çıkıp gelmekte:
"Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak"
"Aynı zamanda şunu da bilin dostlarım, Gollum'dan daha başka şeyler de öğrendim. Konuşmayı istemiyordu, öyküsü de pek açık sayılmazdı fakat Mordor'a gitmiş olduğuna ve burada bütün bildiklerinin zorla ağzından alındığına hiç kuşku yok. Böylelikle Düşman, Tek Yüzük'ün bulunduğunu ve uzun süredir Shire'da olduğunu biliyor ve uşakları yüzüğü neredeyse kapılarımıza kadar kovaladığına göre çok yakında; belki de şu anda, ben size bunları anlatırken, o yüzüğün burada olduğunu öğrenecek."
Uzun bir süre herkes sessizce oturdu, sonunda Boromir konuştu. "Bu Gollüm ufak tefek bir şey mi demiştiniz? Kendi ufak, şerri büyük. Ona ne oldu? Kaderini nasıl bağladınız?"
"Şu anda hapiste ama hali kötü sayılmaz," dedi Aragorn. "Çok sıkıntılar çekmişti, işkence gördüğüne hiç şüphe yok, Sauron'un korkusu yüreğine kapkara işlemiş. Yine de, kendi adıma, Kuyutorman'ın dikkatli elflerinin elinde emniyette olduğuna seviniyorum. Gollum'un kötü niyeti çok büyük; bu kötü niyet, onun gibi zayıf ve buruşuk birinden beklenmeyecek kadar büyük bir güç veriyor ona. Eğer serbest olsaydı, hâlâ çok büyük kötülükler yapabilirdi. Ve Mordor'dan kötü bir görev için serbest bırakıldığına da hiç şüphem yok."
"Eyvah ki eyvah!" diye haykırdı Legolas o zarif elf yüzünde büyük bir kederle, "iletmek üzere yollandığın havadisi söyleme zamanım geldi. Havadislerim iyi değildi, lâkin buradakiler için ne kadar korkunç olduğunu ancak şimdi anlamış bulunuyorum. Smeagol, namı diğer Gollüm, kaçtı."
"Kaçtı mı?" diye haykırdı Aragorn. "Bu gerçekten de kötü bir haber. Buna hepimiz çok yanacağız korkarım. Nasıl oldu da Thranduil halkı emaneti koruyamadı?"
"Yeterince dikkatli olmadığımızdan değil," dedi Legolas; "belki de fazla iyi yüreklilikten. Ayrıca korkarız ki mahkûm başkalarından yardım aldı ve her bir işimiz de fazlasıyla biliniyormuş. Bize ne kadar zor gelirse gelsin, Gandalf in isteğiyle bu yaratığın başında gece gündüz nöbet tuttuk. Fakat Gandalf, onun iyileşebileceğine dair hâlâ bir ümit olduğunu söylemişti ve biz de her anını tekrar eski kara düşüncelerine düşeceği yerin altındaki zindanlarda geçirmesine kıyamıyorduk."
"Bana bu kadar merhamet göstermemiştiniz," dedi, Elf Kralı'nın sarayının derinliklerindeki kendi mahkûmiyetinin eski hatıraları aklında canlanan Gloin gözlerinde bir şimşekle.
"Hele hele!" dedi Gandalf. "Azizim Gloin, şimdi o konuyu açma lütfen. Uzun süre önce düzeltilmiş, esef duyulacak bir yanlış anlaşılmaydı o. Eğer elfler ile cüceler arasındaki tüm zıtlaşmalar buraya taşınacaksa, bu Divan'dan vazgeçelim daha iyi."
Gloin ayağa kalkıp eğilerek selam verdi ve Legolas devam etti. "Hava iyi olduğu zamanlar Gollum'u ormanın içinde dolaştırıyorduk; tırmanmayı sevdiği, diğer ağaçlardan ayrı duran yüksek bir ağaç vardı. En üstteki dallara kadar çıkıp özgür rüzgârı hissetmesine sık sık izin verir, fakat ağacın dibine nöbetçi koyardık. Günün birinde aşağıya inmeyi reddetti, nöbetçilerin de onun peşinden tırmanmaya hiç niyetleri yoktu: Dallara elleriyle olduğu kadar ayaklarıyla da sıkı sıkı sarılmayı öğrenmişti; böylece nöbetçiler gecenin ileri vakitlerine kadar ağacın altında oturdular.
"îşte tam da o gece, aysız ve yıldızsız bir yaz gecesi, orklar bizi gafil avladı. Bir süre sonra onları geri püskürttük; çok kalabalık, çok yırtıcıydılar, fakat dağlardan geliyorlardı ve ormana alışık değillerdi. Cenk bittiğinde Gollum'un gitmiş olduğu çıktı ortaya, nöbetçileri de ya öldürülmüş ya da esir edilmişti. O zaman bu saldırının onu kurtarmak için tertiplenmiş olduğu ve onun bunu daha önceden bildiği aşikâr oldu. Bunu nasıl tertiplemişlerdi, anlayabilmiş değiliz; lâkin Gollüm çok hilekar, Düşman'ın casusları da çok fazla. Ejderha'nın düştüğü yıl kovulan kötü şeyler daha da kalabalık olarak geri döndüler ve bizim hükmümüzün sürdüğü bölge dışında Kuyutorman yeniden kötü bir yer oldu.
"Gollum'u yeniden yakalamayı başaramadık. Bir sürü ork izi arasında onun da izine rastladık; iz güneye doğru Orman'ın derinliklerine daldı. Fakat çok geçmeden bizim kabiliyetimiz dışına çıktı ve takibe devam etmeye cesaret edemedik çünkü Dol Guldur'a yaklaşıyorduk, orası da hâlâ çok fazla kötülükle dolu bir yerdir; bizler o tarafa gitmeyiz."
"Olan olmuş, giden gitmiş," dedi Gandalf. "Tekrar onu arayacak kadar vaktimiz yok. Ne yapacaksa yapacak artık. Fakat kim bilebilir, belki de ne kendisinin, ne de Sauron'un öngörememiş oldukları bir rol oynayacaktır.
---------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Elrond'un Divanı
Divanda Tek Yüzük'ün Mordor'a, Hüküm Dağı'na götürülüp yok edilmesi kararlaştırıldı. Frodo Baggins kendi isteği ile yüzük taşıyıcı oldu ve Legolas'ta yüzük taşıyıcısına bu zor yolda yardım etmek için Elfleri temsilen kardeşliğe seçildi. Kardeşlik, 25 Aralık'ta Ayrıkvadi'den ayrıldı.
Kardeşlik
Caradhras Geçidi
Grup önce Sisli Dağlar/Caradhras geçidinden geçmeye çalıştıysada yoğun olarak yağan kar buna engel oldu. Legolas , karda hızlı bir şekilde yürüyebildiği için, fırtınadan çıkış yolu bulmak amacıyla grubun önünden gitti.
"Gandalf parlak bir alev ile önümüzden gitse kan eritip size yol açabilirdi," dedi Legolas. Fırtına onu pek etkilememişti ve Grup'ta bir tek onun içi rahattı.
"Elfler dağların üstünden uçabilse güneşi getirip bizi kurtarabilirlerdi," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat benim bir şeyler yapabilmem için malzeme lazım. Kan yakamam."
"Eh," dedi Boromir, "Kafalar ne yapacaklarını bilemeyince iş bedenlere düşer diye bir laf vardır bizim memlekette, içimizde en güçlü olanların bir yol bulması lazım. Bakın! Her şey karla kaplı gerçi, ama yolumuz şu berideki kayaların oradan dönüyordu, ilk orada k;ar belimizi bükmeye başlamıştı. O noktaya ulaşabilirsek belki gerisi daha kolay gelir, iki yüz metre ancak vardır, zannımca."
"O halde senle ben oraya doğru bir yol açalım," dedi Aragorn. Aragorn Grup'un en uzun boylusuydu, fakat hemen hemen onun kadar boyu olan Boromir daha iri ve daha yapılıydı. O önü çekti, Aragorn da onu izledi. Yavaş yavaş ilerlediler ve çok geçmeden ağır emek harcar oldular. Kar yer yer göğüslerine kadar geliyor, Boromir bazen yürümüyormuş da yüzüyor yahut o koca kollarıyla bir tünel kazıyormuş gibi görünüyordu.
Legolas bir süre dudaklarında bir tebessümle onları izledi, sonra diğerlerine döndü. "En güçlü olan bir yol bulmalı mı demiştiniz? Ama ben derim ki: Sabanı rençpere bırakın, ama yüzmek için bir susamuru seçin; otların, yaprakların ve karın üzerinden uçar gibi koşmak için ise-bir elf."
Bunu deyip çevik bir hareketle ileri atıldı; Frodo, sanki ne zamandır bilmiyormuş da ilk defa görüyormuş gibi, elfin çizme değil her zamanki gibi hafif ayakkabılar giydiğini fark etti; ayaklan da karın üzerinde neredeyse hiç iz bırakmıyordu.
"Hoşçakal!" dedi Gandalf’a. "Güneşi bulmaya gidiyorum!" Sonra kum üzerinde bir koşucu kadar hızla fırladı, karla cebelleşen adamlara çabucak yetişip elini sallayarak onları geçti, rüzgâr gibi uzaklaşıp kayalık dönemeçten gözden kayboldu.
Diğerleri, birbirlerine sokulup Boromir ile Aragorn'un beyazlık içinde birer siyah nokta gibi görünecek kadar uzaklaşmasını seyrettiler. Bir süre sonra onlar da gözden kayboldu. Zaman uzadı. Bulutlar alçaldı ve birkaç kar taneciği döne döne aşağı inmeye başladı yine.
Onlara çok daha uzun gelen bir saat kadar bir süre geçti ve nihayet Legolas'ın geri geldiğini gördüler. Aynı anda Boromir ile Aragorn da ondan epey geride, dönemecin arkasından tekrar ortaya çıkıp emek zahmet yamaçtan yukarı tırmanmaya koyuldu.
"Eh," dedi Legolas bir yandan koşarken, "Güneşi getirmedim. O Güney'in mavi tarlalarında yürüyor ve Kızılboynuz tepeciğinin küçük bir kar çelengi takınmasını hiç de mühim bulmuyor. Fakat yayan gitmeye mahkûm olanlara bir umut ışığı getirdim. Dönemecin tam arkasında rüzgârın sürüklemiş olduğu en büyük kar yığını var; orada bizim Güçlü insanlarımız neredeyse gömülmüşlerdi. Ümitsizliğe kapılacaklarken, ben geri gelip onlara bu yığının ancak bir duvar kalınlığında olduğunu haber verdim. Ve diğer tarafta kar aniden azalıyor, biraz ilerleyince de ancak hobbitlerin ayak parmaklarını serinletebilecek beyaz bir örtüden ibaret kalıyor."
---------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Yüzük Güneye Gidiyor
Sisli Dağlar
Yüzük Kardeşliği Sisli Dağlarda ilerlemeye çalışırken
Gandalf daha fazla gidemeyeceklerini anlayınca grubu Moria Madenlerine yönlendirdi.Legolas bu fikre karşı çıktı, her ne kadar Eregion Elfleri bir zamanlar Khazad-dum cüceleriyle ticaret yapsalarda , şuan Moria'da kötülüğün uyandığını biliyordu.
Ancak kardeşlik tartışırken warglar tarafından saldırıya uğradı ve kardeşlik hızlı bir biçimde yollarını Moria'nın Batı-Kapısına çevirdi."O halde yolumuza devam etmeliyiz, tabii eğer bir yol varsa," dedi Frodo içini çekerek. Sam tekrar kedere gömüldü.
"Zorlayabileceğimiz bir yol var," dedi Gandalf. "Ta baştan, bu yolculuğu ilk tasarlamaya başladığımdan beri, bu yolu denememiz gerektiğini düşünüyordum. Fakat hoş bir yol değildir, onun için Grup'a daha önce sözünü etmedim. Aragorn dağdaki geçidi en azından bir denemeden bu yolu seçmemize karşıydı."
"Kızılboynuz Geçidi'nden daha kötüyse gerçekten de berbat bir yol olmalı," dedi Merry. "Fakat bari anlat da, başımızdaki derdi bir an önce öğrenelim."
"Sözünü ettiğim yol Moria Madenleri'ne gidiyor," dedi Gandalf. Sadece Gimli başını kaldırdı; gözlerinde için için yanan bir ateş vardı. Geri kalan herkesin içineyse bir korku düşmüştü. Hobbitler için bile müphem bir korku efsanesiydi bu isim.
"Yol Moria'ya gidebilir, ama Moria'nın içinden geçip dışarıya ulaşacağını nasıl ümit edebiliriz?" dedi Aragorn karanlık bir yüzle.
"Bu uğursuz bir isimdir," dedi Boromir. "Oraya gitmenin gerekliliğini de göremiyorum. Eğer dağlan geçemeyeceksek, benim buraya geldiğim yoldan güneye doğru gidip halkıma dost insanların yaşadığı Rohan Geçidi'ne varalım. Veya oraya da sapmayıp, Isen'den Langs-trand ile Lebennin'e geçerek denize yakın bölgelerden Gondor'a ulaşabiliriz."
"Sen kuzeye geldiğinden beri çok şey değişti Boromir," diye cevap verdi Gandalf. "Saruman hakkında anlattıklarımı duymadın mı? Bu mesele bitmeden onunla şöyle bir karşı karşıya gelebilirim. Ama, çok darda kalmadıkça Yüzük'ü Isengard'a yaklaştırmamalıyız. Yüzük'ün Taşıyıcısı ile birlikte gittiğimiz sürece Rohan Geçidi bize kapalı.
"Daha uzun yola gelince: O kadar zaman harcayamayız. Öyle bir yolculuk bir yılımızı alabilir, ayrıca boş ve sığınacak bir yer bulunmayan topraklardan geçmek zorunda kalırız. Üstelik emniyetli de olmaz oralar. Hem Saruman'ın, hem de Düşman'ın gözleri üzerlerindedir. Sen kuzeye gelirken Düşman'ın gözünde sadece Güney'den gelen başıboş bir gezgindin Boromir, onun için mühim değildin: Aklı Yüzük'ün takibiyle meşguldü. Fakat şimdi Yüzük Grubu'nun üyesi olarak geri dönüyorsun ve bizle kaldığın sürece tehlike içinde olacaksın. Çıplak gök altında güneye ilerlediğimiz her fersahla tehlike daha da artacak.
"Gözler önünde dağ geçidini zorlamamızdan sonra korkarım iyice çaresiz durumdayız. Bir süre için ortadan kaybolup izimizi örtmezsek, şahsen artık çok az ümit görüyorum. O yüzden de dağların üzerinden veya etrafından değil, altından gidelim diyorum. En azından, Düşman'ın gitmemizi en beklemediği yol olacaktır bu."
"Onun ne bekleyeceğini bilemeyiz," dedi Boromir. "Akla gelecek gelmeyecek bütün yollan gözlüyor olabilir. Bu durumda, Moria'ya girmek kendi ayağımızla tuzağa düşmek sayılır; bizzat Karanlık Kule'nin kapılarını çalmaktan farksız neredeyse. Moria'nın karanlık bir adı vardır."
"Moria'yı Sauron'un kalesine benzettiğin zaman bilmediğin bir şeyden söz etmiş oluyorsun," diye cevap verdi Gandalf. "Aranızda bir tek ben Karanlık!ar Efendisi'nin zindanlarına girip çıktım; oda sadece eski ve daha zayıf meskeni olan Dol Guldur'daydı. Barad-dûr'un kapılarından geçenler bir daha geri dönmez. Ama tekrar çıkma umudu olmasa sizi Moria'ya sokmazdım. Eğer orada orklar varsa bizim için kötü olur, doğru. Fakat Dumanlı Dağlar'ın orklarının çoğu Beş Ordular Muharebesi'nde ya dağılmış, yada yok edilmişlerdi. Kartallar orkların ta nerelerden gelip tekrar toplanmakta olduklarını haber veriyor, fakat Moria'yı henüz ele geçirmediklerine dair bir ümit var.
"Hatta cücelerin orda olma ihtimali bile var; atalarının derin salonlarından birinde Fundin'in oğlu Balin'i bulabiliriz. Sonuç ne olursa olsun, kişi mecbur kaldığı yolda ilerlemelidir!"
"Ben o yolda yanında olacağım Gandalf!" dedi Gimli. "Orada beni ne bekliyorsa beklesin, gidip Durin'in salonlarını göreceğim - eğer sen kapalı kapılarını bulabilirsen."
---------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Yüzük Güneye Gidiyor
Ateşin etrafına oturdular ve nöbette olmayanlar huzursuz bir tavşan uykusuna daldı. Zavallı midilli Bili durduğu yerde tir tir titreyerek ter dökmekteydi. Kurtların ulumaları artık etraflarını olduğu gibi sarmış, kâh yakından kâh uzaktan duyuluyordu. Gecenin en derin vaktinde, tepenin sırtında bir sürü parlak göz belirdi. Bunların bir kısmı taş çemberin dibine kadar yaklaştılar. Kocaman kara bir kurt silueti çemberin boş bir yerinde dikilip grubu süzdü. Sonra, adeta sürüsüne saldırı emri veren bir komutan gibi, tüyler ürperten bir uluma koparttı.
Gandalf ayağa kalktı, asasını kaldırarak iri adımlarla ileri çıktı. "Dinle Sauron'un İti!" diye bağırdı. "Gandalf burada. Eğer o murdar postuna değer veriyorsan çabuk kaç! Bu çembere girmeye kalkışırsan, kuyruğundan burnuna kadar pestile çeviririm seni."
Kurt hırlayarak müthiş bir sıçrayışla üzerlerine atıldı. Tam o anda sert bir kiriş sesi yankılandı. Legolas yayını boşaltmıştı. Korkunç bir çığlık duyuldu, elf okunun sıçrarken yakalayıp boğazını parçaladığı siluet güm diye yere düştü. Onları izleyen gözler aniden söndü. Gandalf ile Aragorn ileri çıktılar, fakat tepe artık boştu; avcı sürüler kaçmıştı. Etraflarındaki karanlık sessizleşti, inleyen rüzgârın taşıdığı bağırtılar dindi.
Gece ilerlemiş, küçülmekte olan ay dağılan bulutların arasından bir parlayıp bir kaybolarak batıya doğru alçalmaya koyulmuştu. Frodo aniden sıçrayarak uyandı. Bir anda konak yerinin etrafında hiddetli ve vahşi bir uluma tufanıdır koptu. Büyük bir warg sürüsü sessizce toplanmış ve aynı anda dört bir yanlarından saldırıya geçmişti.
"Ateşe odun atın!" diye bağırdı Gandalf hobbitlere. "Kılıçlarınızı çekip sırt sırta verin!"
Taze odunların alev almasıyla taştan taşa sıçrayan ışıkta, taş çemberin üzerinden atlayan bir sürü gri siluet gördü Frodo. Siluetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Aragorn kılıcının tek darbesiyle iri kıyım liderlerden birinin boğazını deşti; Boromir de kılıcını savurarak bir diğerinin kellesini kopardı. Yanlarında Gimli güçlü bacaklarını açarak dikilmiş, cüce baltasını kullanmaktaydı. Legolas'ın yayı da çınlayıp duruyordu.
Dalgalanan ateşin ışığında Gandalf aniden büyüdü sanki: Tıpkı bir tepeye dikilmiş kadim bir kral heykeli gibi kocaman, ürkütücü bir siluet halinde ayağa kalktı. Bir bulut gibi yere uzanarak yanan bir dal aldı ve kurtların üzerine yürüdü. Karşısındakiler gerilediler. Alevler içindeki odunu ta yukarıya fırlattı. Odun şimşek gibi ani beyaz bir çakıntıyla parladı ve gökgürültüsü gibi gümbür gümbür Gandalf in sesi duyuldu.
"Natır an edraith ammen! Naur dan i ngaurhoth!" diye haykırıyordu.
Bir gümbürtü ve çatırtı oldu; Gandalf in üzerindeki ağaç sanki bir anda yaprak ve çiçek açar gibi gözleri kör edici alevlere boğuldu. Ateş ağaçtan ağaca yayıldı; göz kamaştıran ışık bütün tepeyi örttü. Müdafaacıların kılıç ve bıçakları titrek alevleri yansıtıyordu. Legolas'ın son oku uçarken havada tutuştu ve yanarak büyük bir kurt liderinin kalbine saplandı. Geri kalanlar kaçtılar.
Kurt Saldırısı
---------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Karanlıkta Yolculuk
Batı Kapısı, daha öncelerde elfler ve cüceler arasındaki ticaret kapısıydı. Legolas ve Gimli, elfler ve cüceler arasındaki ayrılığa, diğer halkın sebep olduğunu söylerek tartışmaya başladılar. Ama Gandalf, ikisinede kardeşliğin onlara ihtiyacı olduğunu söyleyerek cüce ve elfi sakinleştirdi
"Evet, sonunda geldik işte!" dedi Gandalf. "Hollin'den gelen elf yolu burada biterdi. Çobanpüskülü o ülke halkının nişanıydı ve bu ağaçlan topraklarının burada sona erdiğini işaretlemek için dikmişlerdi; çünkü Batı Kapısı esas olarak Moria Hükümdarları ile ticaretlerini kolaylaştırmak için açılmıştı. Değişik ırktan gelen halkların, hatta cüceler ile elflerin bile, zaman zaman hâlâ yakın bir dostluk kurabildiği, daha mutlu günlerdi o günler."
"Dostluğun zayıflaması cücelerin suçu değil," dedi Gimli.
"Suçun elflerde olduğunu da duymadım şimdiye kadar," dedi Legolas.
"Ben her ikisini de duydum," dedi Gandalf; "ve şimdi bu konuda bir hüküm verecek değilim. Fakat ikinizden rica ediyorum, Legolas ve Gimli, en azından dostça geçinip bana yardımcı olun. Her ikinize de ihtiyacım var. Kapılar kapalı ve gizli; onları ne kadar çabuk bulursak o kadar iyi olur. Gece çok yaklaştı!"
---------------------------------------------------------
Yüzüklerin Efendisi, Karanlıkta Yolculuk
Moria'da Savaş
Moria Kapıları
Dünya gençti, yemyeşildi dağlar
Lekelenmemişti Ay'ın yüzü daha
Ne derelere isim konmuştu, ne taşlara
Durin uyanıp tek başına dolaştığında.
İsimsiz tepelerle vadilere isimler verdi;
Henüz tadılmamış kuyulardan su içti;
Eğilip baktığında Aynagöl'e
Gördü başının gölgesi üzerinde
Yıldızlardan yapılmış bir tacın belirdiğini
Sanki gümüş bir ipe dizilmiş mücevherler gibi
Dünya saftı, dağlar yüce mi yüce;
O eski günlerde, çok daha önce
Devrilişinden Nargothrond 'un yüce kralının
Ve göçmesinden Gondolin'in
Batı Denizleri'nin ötesine,
Saftı Dünya Durin 'in Günlerinde.
Bir Kraldı o, oymalı tahtında
Sütunlarla dolu salonlarında
Gümüş zemin, altın çatı
Güç rünleriyle örtülüydü kapı.
Güneş, yıldız ve ay ışığı
Doldururdu billur lambaları,
Ne bulut örter ne de gölgelerdi gece
Pırıldardı sonsuza dek zarafetle.
Orada döverdi çekiçler örsü,
Hakkak yazardı, yontardı keski;
Orada dövülürdü kılıç, bağlanırdı kabzası,
Kazıcı kazar, örerdi duvarcı.
Orada beril, solgun opal, inci
Ve metal işlenirdi balık pulları gibi,
Kalkanlar, zırhlar, baltalar, kılıçlar
Yığınlaydı parıl parıl parlayan mızraklar.
Yorulmazdı o zamanlar Durin'in halkı;
Dağların altında müzik uyanırdı;
Harpçılar harp çalar, okurdu ozanlar
Kapılarda durmadan öterdi borazanlar.
Dağlar yaşlı, dünya kül rengi,
Demirhanenin ateşi küllenmiş buz gibi;
Çalınan harp, düşen çekiç yok artık:
Durin'in salonlarında tek yaşayan karanlık;
Bir gölge uzanıyor şimdilerde
Moria, Khazad-dûm'daki mezarı üzerinde
Ama batmış yıldızlar görünüyor hâlâ
Karanlık ve rüzgârsız Aynagöl sularında;
Tacı orada, derin sularda yatar
Durin tekrar uykusundan uyanıncaya kadar.
Moria yolculuğu birkaç gün sürdü, 15 Ocak'ta grup, Kayıt Odası'nda Balin'in mezarını buldu.
Daha sonra kardeşlik orklar tarafından saldırıya uğradı. Grup, sonu gelmez orklar karşısında çekilip, hızla Moria'dan kaçmaya başladı."Bir mezara benziyor," diye mırıldandı Frodo ve garip bir önseziyle, daha yakından bakabilmek için öne doğru eğildi. Gandalf çabucak yanına geldi. Tabakanın üzerine derin rünler kazılmıştı:
"Bunlar eskiden Moria'da kullanılan Daeron'un Rünleri," dedi Gandalf. "Burada insanların ve cücelerin dilinde şöyle yazıyor:
FUNDÎN OĞLU BALİN MORÎA HÜKÜMDARI."
"O halde ölmüş," dedi Frodo. "Ben de bundan korkuyordum." Gimli kukuletasıyla yüzünü örttü.
---------------------------------------------------------
Yüzüklerin Efendisi, Karanlıkta Yolculuk
Balin'in mezarı başındaki savaş
Khazad-dum köprüsünde, Legolas bir gölge gördü ve onun Durin'in Felaketi, yani bir balgrog olduğunu anladı.
Oklar aralarına düşüp duruyordu. Biri Frodo'ya çarpıp geri sekti. Bir diğeri kara bir tüy gibi Gandalf m şapkasına saplandı. Frodo arkaya baktı. Ateşin gerisinde kaynaşan kara şekiller görebiliyordu:
Yüzlerce ork vardı sanki. Ateşin ışığında kan gibi al al parlayan mızraklarını ve palalarını sallıyorlardı. Dum, dum diye gürlüyordu davul sesleri, gitgide daha da güçlenerek, dum, dum.
Mesafe küçük yayının menzilinden fazla gibiydi, ama Legolas gene de dönüp yayına bir ok taktı. Yayı gerdi fakat eli boşaldı, ok kayıp düştü. Bir yeis ve korku çığlığı attı. Kocaman düz kayalar taşıyan iki büyük trol belirmişti ve bunları ateşin üzerinden uzatarak bu tarafa bir geçit oluşturmaktaydılar. Fakat elfi dehşete düşüren şey troller değildi. Ork safları açılmış, orklar sanki kendileri de korkmuşlar gibi iki yana toplanmıştı. Arkalarından bir şey yaklaşmaktaydı. Ne olduğu görülmüyordu: Tam ortasında insan biçimli ama insandan daha büyük kara bir siluet olan koca bir gölge gibiydi; sanki bu gölgede ondan önce gidip yolunu açan bir güç, bir dehşet vardı.
Ateşin kenarına geldi, ışık sanki üzerine bir bulut çökmüş gibi soldu. Sonra bir sıçrayışla yarıktan atladı. Alevler onu selamlamak için gürleyerek etrafını kapladılar; kara bir duman havaya yayıldı. Dalgalanan yelesi tutuşarak arkasından alev saçtı. Sağ elinde sivri bir ateş diline benzeyen bir kılıç vardı; sol elinde ise çok uçlu kösele bir kırbaç tutuyordu.
"Ay! Ay!" diye feryat etti Legolas. "Bir balrog! Bir balrog bu gelen!"
Gimli gözleri fal taşı gibi açılmış bakakaldı. "Durin'in Felaketi!" diye bağırdı ve baltasını düşürerek ellerini yüzüne kapadı.
"Bir balrog," diye mırıldandı Gandalf. "Şimdi anlıyorum." Sendeleyerek, asasına dayandı tüm ağırlığıyla. "Ne kem talih! Bense gücümü neredeyse tükettim."
---------------------------------------------------------
Yüzüklerin Efendisi, Khazad-Dum Köprüsü
Gandalf diğerlerini köprüden geçirip tek başına balgroga karşı koymaya çalıştı ancak hem balgrog, gem de Gandalf karanlığa düştü.
"Köprüyü geçin!" diye bağırdı Gandalf gücünü toplayarak.
"Kaçın! Bu hepinizi aşan bir düşman. Dar yolu benim tutmam lazım. Kaçın!"
Aragorn ile Boromir bu emre kulak asmayıp Gandalf in gerisinde, köprünün diğer ucunda yan yana yerlerinde kaldılar. Diğerleri de liderlerini düşmanın karşısında yalnız bırakamıyorlardı; salonun ucundaki kapının eşiğinde durup geriye bakmaya koyuldular.
Balrog köprüye vardı. Gandalf köprünün tam ortasındaydı, sol elindeki asasına dayanıyordu fakat diğer elinde Glamdring beyaz ve soğuk soğuk parlamaktaydı. Düşmanı tam karşısına gelince tekrar durdu ve etrafındaki gölge iki engin kanat gibi açıldı. Kırbacı havaya kaldırdı, kösele şeritler sızlanarak sakladı. Burun deliklerinden ateşler çıktı. Fakat Gandalf hiç istifini bozmadı.
"Geçemezsin," dedi. Orklar taş gibi duruyor, etrafta çıt çıkmıyordu. "Ben Gizli Ateş'in bir hizmetkârıyım, Arnor'un alevini kullananım. Geçemezsin. Kara ateş seni kurtaramaz, Udûn'un alevi. Gölge'ye geri dön! Geçemezsin."
Balrog cevap vermedi, içindeki ateş söndü adeta, ama karanlık büyüdü. Yavaş yavaş köprüye doğru adım attı ve aniden upuzun dikildi, kanatlan bir duvardan bir duvara uzandı; ama Gandalf karanlık içinde ışıl ışıl hâlâ gözler önündeydi; küçücük ve yapayalnız görünüyordu: Gri ve iki büklüm, bir fırtınanın hücumu karşısında eğilmiş yaşlı bir ağaç gibi.
Gölgenin içinden alev alev kırmızı bir kılıç fırladı. Glamdring ak ışıltısıyla ona cevap verdi.
Çınlayan bir şakırtı yükseldi, beyaz bir ateş patladı. Balrog geri düştü ve kılıcı erimiş kor parçalan halinde havaya uçtu. Büyücü köprünün üzerinde sallandı, bir adım geriledi, sonra tekrar kıpırdamadan durdu.
"Geçemezsin!" dedi.
Balrog bir sıçrayışta köprüye çıkıverdi. Kırbacı fırıldayarak tıslamaktaydı.
"Tek başına dayanamaz!" diye bağırdı Aragorn aniden ve köprünün ortasına doğru atıldı. "Elendil!" diye haykırıyordu. "Yanındayım Gandalf!"
"Gondor!" diye bağırdı Boromir ve o da onun arkasından fırladı. Tam o anda Gandalf asasını kaldırdı, bir haykırışla köprünün kendi önüne denk gelen kısmına vurdu. Asa paramparça olup elinden düştü. Gözleri kör eden beyaz alevden bir perde yükseldi. Köprü ça-tırdadı. Tam balrogun ayağının dibinden kırıldı, diğer kısımları boşluğa uzanmış taştan bir dil gibi titreyerek dururken balrogun üzerinde durduğu yer gürültüyle uçuruma yuvarlandı.
Balrog korkunç bir çığlıkla boşluğa düştü, gölgesi aşağı doğru dalarak gözden kayboldu. Fakat daha düşerken kırbacını savurmayı başarmıştı; kösele şeritler büyücünün dizlerini kavradı ve onu da kenara doğru sürükledi. Büyücü sendeleyerek devrildi, taşa tutunmaya çalıştı ama dipsiz çukura doğru kaymaktan kurtulamadı. "Kaçın aptallar!" diye bağırdı ve gözden kayboldu.
---------------------------------------------------------
Yüzüklerin Efendisi, Khazad-dum Köprüsü
Gandalf ve Durin'in Felaketi
Lothorien Ormanları
Kardeşlik Moria'dan çıktıktan sonra Lothorien ormanlarına doğru yol aldı, Legolas daha önce hiç Lothorien'de bulunmamıştı ancak bazı elflerin hala burada yaşadığını ve bu ormanın gizli bir güç tarafından korunduğunu duymuştu.
Nimroel nehri kıyısında, Legolas şarkı söylemeye ve mallorn ağaçlarına tırmanmaya başladı, ama tırmandığı bir ağacın yukarılarından gelen elfçe bir ses onu uyardı ve durdurdu. Bu elfler Lothorien'in sınır nöbetçileriydi ve Legolas'ın şarkısını duyup, onun Kuzeydeki akrabalarından biri olduğunu anlamışlardı. Legolas'a Frodo ile birlikte yanlarına tırmanmalarını rica ettiler.
Bir zamanlar bir elf kızı vardı,
Bir yıldızdı sanki gündüz parlayan:
Ak mintanı altınla bastırılmıştı,
Pabuçları ise gümüş beyazından.
Alnına bir yıldız iliştirilmişti
Bir ışık yanardı saçlarında
Tıpkı parıldayan güneş gibi,
Latif Lorien'in altın dallarında.
Saçı uzundu, bembeyazdı teni,
Güzeller güzeliydi, hürdü;
Rüzgârda bir ıhlamur yaprağı gibi
Hafifçecik yürürdü.
Nimrodel çağlayanları yanındaki
Berrak ve serin suyun eteğinde,
Saçılan gümüş gibi akardı sesi
Parlayan gölün içlerine.
Nerelerdedir bilinmez şimdi,
Gölgede mi dolanır, günışığında mı
Çünkü Nimrodel kayıplara karıştı
Dağlarda kayboldu gitti.
Bir elf gemisi, dağın rüzgârdan koruduğu
Boz limanda
Onu günlerce bekledi durdu
Uğultulu denizin kıyısında
Bir gece yel esti gürleyerek
Kuzey Toprakları 'ndan bu yana
Yükselen medde sürükleyerek
Götürdü gemiyi elf sahillerinden uzağa.
Soluk tan yerinde gözden yitmişti kara
Kör edici su zerreciklerinden tüylerini
Püskürten dalgaların ardında
Batıp gidiyordu dağlar ufukta
Amroth kaybolan sahile bir göz attı
Kabaran deniz kıyıyı örtüyordu,
Ve bu imansız gemiye lanet etti
Nimrodel'den uzağa götürdüğü için onu
Bir Elf Kralı'ydı eskilerde
Hükümdarıydı vadilerle ağaçların,
Altın rengi olduğu zamanlarda
Zarif Lothlörien'de bahar dallarının.
Baktılar ki atlamış, yaydan çıkan ok misali
Dümen yekesinden denize,
Rüzgârdaki martı gibi
Dalmış gitmiş derinlere.
Uçuşan saçlarının arasında rüzgâr,
Etrafında parlıyordu dalgaların köpükleri;
Uzaklarda güçlü ve zarif yüzdüğünü gördüler,
Süzülerek gidiyordu sanki bir kuğu gibi.
Ancak Batı 'dan hiç haber gelmedi
Beri Sahilde yaşayanlara,
Bir daha hiçbir şey işitmedi
Elf Halkı, Amroth hakkında.
"Eh, halkının âdetlerine daha çok uyacaksa yerde bir kovuk kaz öyleyse," dedi Legolas. "Ama orklardan saklanmak istiyorsan pek çabuk ve derin kazman gerekecek." Tüy gibi sıçrayıp başının üzerinde göğe doğru yükselen ağaç gövdesinden bir dalı yakaladı. Fakat daha dala asıldığı anda, üzerindeki ağaç gölgesinden bir ses duyuldu aniden.
"Daro!" diyordu ses emreden bir edayla; Legolas hayret ve korku içinde gerisingeri yere atladı. Ağacın gövdesine sokuluverdi.
"Kıpırdamayın!" diye fısıldadı diğerlerine. "Öyle kalın, hiç konuşmayın!"
Başlarının üzerinde küçük kahkahalar yükseldi, sonra başka bir berrak ses elf dilinde bir şeyler söyledi. Frodo söylenenin pek azını anlayabilmişti, çünkü dağların Doğu'sundaki Orman halkının kendi arasında konuştuğu dil Batı'dakinden farklıydı. Legolas yukarı bakarak aynı dilde cevap verdi.
"Kim bunlar, ne diyorlar?" diye sordu Merry.
"Elfler," dedi Sam. "Seslerini duyamıyor musun?"
"Evet, elfler," dedi Legolas; "ve o kadar ağır soluyormuşsunuz ki, isteseler sizi karanlıkta bile vurabileceklerini söylüyorlar." Sam hemencecik ağzını eliyle kapattı. "Lâkin, aynı zamanda korkmamanız gerektiğini de söylüyorlar. Çoktandır gözlüyorlarmış bizi. Nimrodel'in ötesinden benim sesimi işitip Kuzeyli akrabalarından olduğumu anlamışlar, o yüzden akarsuyu geçişimize engel olmamışlar; sonra da şarkımı duymuşlar. Şimdi Frodo'yla yukarı tırmanmamı istiyorlar; onunla ve yolculuğumuzla ilgili bazı haberler almış gibiler. Onlar ne yapacaklarına karar verinceye kadar da geri kalanlarınızın ağacın altında biraz bekleyip etrafı gözlemesini rica ediyorlar."
---------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Lothorien
Nöbetçi elflerin lideri Haldir idi ve grupta bir cüce olduğunu duyunca hiç memnun olmamıştı. Legolas'a onun hakkında sorular sorduktan sonra Legolas'ın Gimli'ye göz kulak olması şartıyla cücenin geçmesine izin verdi.
…
Ben de bunlardan biriyim. Haldir'dir ismim. Kardeşlerim Rümil ile Orophin sizin dilinizi çok az konuşabilir.
"Lâkin sizin gelişinize dair söylentiler duymuştuk, çünkü EIrond'un habercileri, Gölgelidere Basamakları'ndan yurtlarına doğru giderken Lorien'den geçtiler. Hobbitler, nam-ı diğer buçukluklar hakkında uzun yıllardır bir şey duymamıştık, hâlâ Orta Dünya'da yaşıyor olduklarından haberimiz yoktu. Siz kötüye benzemiyorsunuz! Hem de bizim soyumuzdan bir elf ile birlikte geldiğinize göre, yabancıları topraklarımızdan geçirmek âdetimiz olmasa da Elrond'un rica etmiş olduğu gibi sizinle dost olmaya razıyız. Lâkin bu gece burada kalmanız gerek. Kaç kişisiniz?"
"Sekiz," dedi Legolas. "Ben, dört hobbit; iki insan, ki bunlardan birisi Batıillilerden Elf Dostu Aragorn'dur."
"Arathorn oğlu Aragorn Lorien'de tanınır," dedi Haldir, "ayrıca kendisi Hanım'ımızın lütfuna mazhardır. O halde her şey yolunda. Lâkin şimdilik sadece yedi kişiden söz ettiniz." "Sekizincisi bir cüce," dedi Legolas.
"Cüce mi!" dedi Haldir. "Bu iyi değil. Karanlık Günler'den bu yana cücelerle hiç irtibatımız olmadı. Yurdumuza girmeleri yasaktır. Onun geçmesine izin veremem."
"Fakat kendisi Yalnız Dağ'dan, Dâin'in güvenilir halkından biridir, üstelik Elrond'un da dostu," dedi Frodo. "Elrond bizzat seçti onu grubumuza; o da cesur ve sadık bir yoldaş oldu."
Elfler kısık sesle kendi aralarında konuşup Legolas'ı kendi dillerinde sorguladılar. "Pekâlâ," dedi Haldir sonunda. "Hoşumuza gitmese de, şöyle yapacağız. Eğer Aragorn ile Legolas ona mukayyet ve kefil olurlarsa, geçebilir; fakat Lothlorien'den gözleri bağlı olarak geçmesi gerekiyor.
---------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Lothorien
Haldir ve diğer nöbetçi elfler
17 Ocak'ta Kardeşlik Caras Galadhon'da Ormanın Hanımı Galadriel ve Ormanın Beyi Celeborn'un huzuruna çıktılar.
Oda yumuşak bir ışıkla doluydu; duvarları yeşil ve gümüş rengi, çatısı altındandı. Birçok elf oturmaktaydı burada. Ağacın gövdesinin hemen dibinde, üstü canlı dallarla taçlanmış yan yana iki koltukta Celeborn ile Galadriel oturuyordu. En kudretli krallar için bile geçerli olan elf âdetleri uyarınca, konuklarını karşılamak için ayağa kalktılar. Çok uzun boyluydular, Hanım da Bey kadar uzundu; vakur ve güzeldiler. Tamamiyle beyaza bürünmüşlerdi; Hanım'ın saçı derin bir altın rengindeydi; Celeborn Bey'in saçı gümüş rengi, uzun ve parlaktı; fakat gözlerinin derinliğinden başka üzerlerinde yaşlarına dair hiçbir iz yoktu; gözleri yıldız ışığındaki keskin mızraklara benziyordu, ama bir yandan da derin hatıra kuyuları gibi dipsizdi.
Haldir Frodo'yu onların huzuruna götürdü ve Bey onu kendi dilinde buyur etti. Galadriel Hanım bir şey söylemedi, ama uzun uzun baktı yüzüne.
"Koltuğumun yanına oturunuz şimdi Shire'lı Frodo!" dedi Celeborn. "Herkes teşrif ettiğinde hep birlikte konuşacağız."
Gruptakilerin her biri içeri girdikçe isimleriyle kibarca karşıladı. "Hoşgeldiniz Arathorn oğlu Aragorn!" dedi. "Dışarıdaki dünyanın sekiz ve otuz yılı geçti siz bu topraklara geleli; üzerinizde bu yılların ağırlığı görünüyor. Fakat ister hayır ister şer olsun, sona az kaldı. Burada yükünüzü bir zaman indirin omuzlarınızdan!"
"Hoşgeldiniz Thranduil oğlu! Akrabalarım pek nadir gelebiliyor Kuzey'den buraya kadar."
"Hoşgeldiniz Glöin oğlu Gimli! Caras Galadhon'da Durin'in halkından birini görmeyeli çok zaman olmuştu gerçekten. Lâkin bugün bu eski kanunumuzu bozduk. Umalım ki bu, günümüzde dünya karanlık da olsa, daha güzel günlerin yakın olduğunun ve halklarımız arasındaki dostluğun yenileneceğinin işareti olsun."
Gimli yere kadar eğildi.
--------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Galadriel'in Aynası
Celeborn
Galadriel
Kardeşlik üyeleri Lothorien'de bir ay kaldılar. Orman elfleri Gandalf için ağıtlar yaktı, ama Legolas hala Gandalf'ın yasını tuttuğu için onlara katılmadı. Zamanının çoğunu elflerin içinde harcadı, ayrıca Gimli ile de diğerlerini şaşırtarak çok sıkı arkadaş oldu.
Yüzük Kardeşliği Lothorien'i 16 Şubat'ta terketti. Galadriel Hanım Legolas'a bir yay ve bir sadak dolusu ok hediye etti. Grup Anduin nehrini kayıklarla geçti, Gimli ve Legolas aynı kayığı paylaştı. Gimli , Galadriel Hanımın arkasından gözyaşı dökyü. Bunun üzerine Legolas arkadaşını rahatlatmaya çalıştı.
Yolcular artık yüzlerini önlerindeki yolculuğa çevirmişlerdi; güneş önlerindeydi, gözleri kamaşıyordu çünkü hepsinin gözleri yaşlarla doluydu. Gimli açık açık ağlamaktaydı.
"En zarif olana son kez baktım," dedi yol arkadaşı Legolas'a. "Bundan böyle, onun armağanından gayri hiçbir şeye zarif demeyeceğim." Elini göğsünün üzerine koydu.
"Söyle Legolas neden ben bu Macera'ya atıldım? Asıl tehlikenin nerede olduğundan bihabermişim! Elrond yolda ne ile karşılaşacağınızı önceden bilemezsiniz dediğinde ne kadar haklıymış. Benim için tehlike dediğin karanlıkta çekilen eziyetti, bu da beni yolumdan alıkoymuyordu. Fakat aydınlık ile mutluluğun tehlikesini bilseydim gelmezdim. Şimdi bu ayrılıkla en büyük yaramı aldım ben, hemen bu gece dosdoğru Karanlıklar Efendisi'ne gitsem bile bir şey fark etmez artık.
Vah sana Glöin oğlu Gimli!"
"Hayır!" dedi Legolas. "Vah hepimize! Vah dünyaya bu sonraki günlerde ayak basmış olan herkese. Çünkü böyle işte bu: kayığı nehir üzerinde akıp gidenler bulup da kaybetmiş gibi oluyor. Fakat bence sen talihlisin Gloin oğlu Gimli: Çünkü sen İçendi özgür iradenle yaptığın seçim yüzünden kaybının acısını çekiyorsun; başka bir seçim de yapabilirdin. Lâkin grup arkadaşlarını yüz üstü bırakmadın; en azından, Lothlörien'in hatırası gönlünde sonsuza kadar lekelenmeden ve berrak kalacak; bu hatıra ne solacak ne de kuruyacak."
"Belki," dedi Gimli; "sözlerin için de teşekkür ederim sana. Doğru sözler bunlar kuşkusuz; yine de bu tür teselliler hep soğuk kalıyor. Gönlün arzuladığı şey hatıralar değil, isterse Kheled-zâram kadar berrak olsun, hatıra gene de bir aynadır ancak. Ya da böyle diyor Cüce Gimli'nin gönlü. Elfler bunu başka türlü görebilirler. Hatıraların onlar için bir rüyadan çok, uyanıklık gibi olduğunu işitmiştim. Cüceler için öyle değildir.
"Ama artık bundan konuşmayalım. Kayığa bak! Bu kadar yükle suya çok gömülmüş ve Ulu Nehir de çok hızlı. Kederimi soğuk suda boğmaya hiç niyetim yok." Bir kürek alarak kayığı batı kıyısına doğru çevirdi, çoktan orta akıntıdan ayrılmış olan öndeki Aragorn'un kayığının peşine düştü.
---------------------------------------------------------
Yüzük Kardeşliği, Lorien'e Veda
Paylaş