Toplam 15 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 15 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Legolas Yeşilyaprak

  1. #1
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart Legolas Yeşilyaprak




    Legolas Yeşilyaprak


    Irk: Elf
    Doğum Tarihi : Bilinmiyor
    Orta Dünya'yı terk etme tarihi: 4. Çağın, 120. Yılı
    Konakladığı yerler: Mirkwood, İthilien
    Taşıdığı Silahlar: Yay&ok , 2 kısa elf kılıcı



    Legolas, Yüzüklerin Efendisi Üçlemesinde Orlando Bloom tarafından canlandırıldı


    Inger Edelfeldt'den Legolas resmi

    Ön Bilgi



    Mirkwood ormanı prensi olan Legolas Yeşilyaprak, Yüzük Kardeşliğine, elfleri temsil etmesi amacıyla divan tarafından seçildi. Sabrı, sadakati, keskin elf gözleri ve dövüş yeteneği sayesinde, kardeşlikte önemli rol oynadı. Hobbitler ve Aragorn'a yakındı, ancak kardeşlikte en çok sevdiği isim Gimli oldu.

    Legolas'ın kardeşliğe katılmadan önceki hayatı pek az biliniyor, ancak üçlemede yaşı hakkında bazı ipuçları veriyor.

    Bu orman(Fangorn) yaşlı, çok yaşlı. Kendimi siz çocuklarla yolculuğu çıktıktan beri ilk kez bu kadar genç hissediyorum

    ---------------------------------------------------------

    İki Kule
    "Al yapraklar beş yüz kere döküldü Kuyutorman'daki yurdumda o zamandan beri," dedi Legolas, "bu da bize çok az bir süre gibi gelir."

    ---------------------------------------------------------

    İki Kule

    "Şimdiye kadar gördüğüm en garip ağaçlar," dedi; "üstelik kozalaktan tut, yaşlılıktan yıkılıp gidenine kadar birçok meşe ağacı görmüşümdür.

    ---------------------------------------------------------

    İki Kule

    Bu yorumlara bakarak Legolas'ın Yüzük Savaşları sırasında binlerce yaşında olduğu tahmin ediliyor, ancak kesin bir yorum yapılamıyor.

    Ayrıca Kayıp Öyküler II 'de Legolas Yeşilyaprak adında bir elfin Gondolin'in düşüşünde sırasında yaşadığı belirtiliyor, ancak bu elfin bir noldor elfi olduğu ve Yüzük kardeşliği'ndeki Legolas ile aynı olmadığı biliniyor.



    Legolas uzun ve güçlü bir elf idi. Yaralara,zorluklara ve yorgunluklara karşı büyük bir direnci vardı.

    Legolas, Sindarin soyundan bir Silvan Elfiydi. Babası Thranduil, 2. Çağın 1000. yılından önce Lindon'dan gelen Sindar elflerinden biriydi. Mirkwood elflerinin çoğu Silvan ve Orman Elfiydi, Legolas ise kendini Silvan elflerinden olarak tanıtıyordu. Legolas'ın annesinin kim olduğu bilinmiyor, onun da Silvan elflerinden olduğu tahmin ediliyor ancak bu konu hakkında kesin bir bilgi yok.

    Legolas'ın babası Thranduil, 2941 yılında cüce Thorin ve arkadaşlarını Mirkwood ormanlarından geçerken yakalayıp hapsetti. Bu esnada Thranduil, Bilbo Baggins ile de tanışma fırsatını yakalamış oldu ve ona Elf-Dostu ismini verdi. Ayrıca 5 Ordular Muharebesinde çarpıştı. Bu olaylar olurken Legolas'ın nerede olduğu bilinmiyor.

    21 Mart 3017'de Aragorn Gollum'u Bilbo ve Tek Yüzük hakkında sorgulamak ve tutsak etmek için Mirkwood'a getirdi. Gollum hapsedildi, ancak elfler ona acıdıklarından tek başına ağaçlara tırmanmasına izin verdiler.Gollum, 3018 yılının Haziran ayında bir gece aşağıya inmek istemedi ve ağaçta kaldı. Aynı gece elflere orklar tarafından saldırıldı ve Gollum kaçtı.

    Legolas Gollum'un kaçışı hakkında bilgi vermek için Ayrıkvadi'ye, Elrond'un divanına yollandı. Ekim'in 25'in de Elrond'un divanına katıldı.


    ...
    Belki Yüzük kapkara olduğu halde ateş gibi yanan ve böylece Gil-galad'ı yok eden Sauron'un elinin hararetini arıyordur; belki de alîm bir daha ısıtılırsa yazı gene okunabilir. Lâkin ben şahsen Sauron'un yaptığı yegâne güzel iş olan bu şeye bir ziyan gelmesini göze alamam. Bedelini büyük bir acıyla ödemiş olsam da, benim için kıymetlidir.

    "Bu kelimeleri okuyunca araştırmam sona erdi. Çünkü çizilmiş yazı gerçekten de Isildur'un tahmin ettiği gibi Mordor'un ve Kule'nin hizmetkârlarının lisanındaydı. Ve orada söylenen şeyler zaten biliniyordu. Çünkü Sauron Tek Yüzük'ü ilk taktığı gün Üçler'in yapıcısı Celebrimbor, Sauron'u fark etmiş ve uzaktan onun bu sözleri söylediğini duymuş, Sauron'un kötü niyeti de böylece ortaya çıkmıştı.

    "Hemen Denethor'dan müsaade istedim fakat tam ben kuzeye doğru yola koyulmuştum ki, Lorien'den, Aragorn'un oradan geçmiş olduğuna ve Gollum denen yaratığı bulduğuna dair haberler geldi. O yüzden önce öyküsünü dinlemek için onunla buluşmaya gittim. Tek başına ne gibi ölümcül tehlikelere atıldığını tahmin etmekten bile korkuyordum."

    "Onları anlatmaya pek hacet yok," dedi Aragorn. "Eğer insanın Kara Kapı menzilinde gezmesi yahut Morgul Vadisi'nin zehirli çiçekleri üzerinde dolanması gerekiyor ise, tehlikeleri de göze alacak demektir. Ben de sonunda yeise düşmüş, dönüş yolculuğuna başlamıştım. Derken, şans eseri, birdenbire aradığım şeye rast geldim: Çamurlu bir su birikintisinin yanında yumuşak ayak izleri. Fakat bu kez izler tazeydi ve hızlı oldukları anlaşıyordu ve Mordor'a değil, Mordor'dan bu yana geliyordu. Ölü Bataklıklar boyunca onu izleyip sonunda ele geçirdim. Durgun ve ölü bir bataklık kenarında pusuya yatmış, kara akşam çökerken suyun içini gözetler durumda yakaladım onu, Gollum'u. Yeşil balçıkla sıvalıydı. Korkarım beni hiçbir vakit sevmeyecek; çünkü beni ısırdı ve ben de yumuşak davranmadım. Dişlerinin izinden başka bir şey alamadım ağzından. Bu bölümünü, geri dönüş yolunu yani, sabah akşam onu gözetlemeyi, sonunda içecek ve yiyeceksizlikten terbiye oluncaya kadar boynunda bir yular, ağzında tıkaçla önümden yürütmeyi, durmadan onu Kuyutorman'a doğru sürmeyi, tüm yolculuğumun en kötü bölümü sayabilirim. Sonunda Kuyutorman'a varıp kararlaştırmış olduğumuz gibi onu elflere teslim ettim; ondan kurtulacağım anı iple çekmiştim doğrusu, çünkü berbat kokuyordu. Kendi adıma, bir daha yüzünü bile görmek istemem; fakat Gandalf gelip onunla uzun uzun konuşmaya tahammül etti."

    "Evet, uzun ve yorucuydu," dedi Gandalf, "fakat kazançsız da sayılmazdı. Bir kere, onun yüzüğü nasıl kaybettiğine dair anlattığı öykü, Bilbo'nun şimdi ilk kez açık açık anlattıklarına uyuyordu; fakat bunu zaten tahmin ediyor olduğumdan, bunun pek bir önemi yoktu. Ama o sırada ilk kez Gollum'un yüzüğünün Ferah Çayırları'n yakınındaki Büyük Nehir'den çıkmış olduğunu öğrendim. Ve aynı zamanda yüzüğe uzun bir süre sahip olduğunu da öğrenmiş oldum. Kendi küçük ırkının birçok ömrü boyunca sahip olmuştu yüzüğe. Yüzüğün gücü, ömrünü kat kat uzatmıştı; fakat bu kudret sadece Âli Yüzüklerde vardır.

    "Ve eğer bu yeterince önemli bir kanıt sayılmazsa Galdor, bir de sözünü ettiğim diğer deney vardı. Burada, havaya kaldırıldığında gördüğünüz, yuvarlak ve süssüz olan bu yüzükte Isildur'un söylemiş olduğu harfler hâlâ okunabilmekte, tabii eğer bu altın nesneyi bir süreliğine ateşe atacak yüreğiniz varsa. Bu dediğimi ben yaptım ve şunları okudum:

    "Ash nazg durbatulûk, ash nazg gimbatul, ash nazg thrakatulûk agh burzum-ishi krimpatul"

    Büyücünün sesindeki değişim hayret vericiydi. Sesi aniden tehdit-kâr, güçlü ve taş gibi sert oluvermişti. Tepedeki güneşin önünden bir gölge geçmişti sanki, sundurma bir an için karardı. Herkes titredi ve elfler kulaklarını kapattılar.

    "Şimdiye kadar hiç kimse Imladris'te o lisanın kelimelerini sarf etmeye cüret etmemişti Gri Gandalf," dedi Elrond, gölge geçip topluluk bir kez daha nefes almaya başlayınca.

    "Bir daha da bunun tekrarlanmayacağını temenni edelim," diye cevapladı Gandalf. "Bununla birlikte, affınızı dilemiyorum Efendi Elrond. Eğer bu lisanın yakında Batı'nın her köşesinde işitilmesini istemiyorsak, artık herkes kuşkuyu bırakıp bu şeyin gerçekten de Arifler'in beyan ettiği şey olduğunu kabul etsin: Bu, Düşman'ın tüm gara-zıyla yüklü hazinesi ve onun eski gücünün bir kısmı bunda saklı. Ere-gion Demircileri'nin duyduğu ve ihanete uğradıklarını anlamalarını sağlayan kelimeler, Kara Yıllar'dan çıkıp gelmekte:

    "Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak"

    "Aynı zamanda şunu da bilin dostlarım, Gollum'dan daha başka şeyler de öğrendim. Konuşmayı istemiyordu, öyküsü de pek açık sayılmazdı fakat Mordor'a gitmiş olduğuna ve burada bütün bildiklerinin zorla ağzından alındığına hiç kuşku yok. Böylelikle Düşman, Tek Yüzük'ün bulunduğunu ve uzun süredir Shire'da olduğunu biliyor ve uşakları yüzüğü neredeyse kapılarımıza kadar kovaladığına göre çok yakında; belki de şu anda, ben size bunları anlatırken, o yüzüğün burada olduğunu öğrenecek."

    Uzun bir süre herkes sessizce oturdu, sonunda Boromir konuştu. "Bu Gollüm ufak tefek bir şey mi demiştiniz? Kendi ufak, şerri büyük. Ona ne oldu? Kaderini nasıl bağladınız?"

    "Şu anda hapiste ama hali kötü sayılmaz," dedi Aragorn. "Çok sıkıntılar çekmişti, işkence gördüğüne hiç şüphe yok, Sauron'un korkusu yüreğine kapkara işlemiş. Yine de, kendi adıma, Kuyutorman'ın dikkatli elflerinin elinde emniyette olduğuna seviniyorum. Gollum'un kötü niyeti çok büyük; bu kötü niyet, onun gibi zayıf ve buruşuk birinden beklenmeyecek kadar büyük bir güç veriyor ona. Eğer serbest olsaydı, hâlâ çok büyük kötülükler yapabilirdi. Ve Mordor'dan kötü bir görev için serbest bırakıldığına da hiç şüphem yok."

    "Eyvah ki eyvah!" diye haykırdı Legolas o zarif elf yüzünde büyük bir kederle, "iletmek üzere yollandığın havadisi söyleme zamanım geldi. Havadislerim iyi değildi, lâkin buradakiler için ne kadar korkunç olduğunu ancak şimdi anlamış bulunuyorum. Smeagol, namı diğer Gollüm, kaçtı."

    "Kaçtı mı?" diye haykırdı Aragorn. "Bu gerçekten de kötü bir haber. Buna hepimiz çok yanacağız korkarım. Nasıl oldu da Thranduil halkı emaneti koruyamadı?"

    "Yeterince dikkatli olmadığımızdan değil," dedi Legolas; "belki de fazla iyi yüreklilikten. Ayrıca korkarız ki mahkûm başkalarından yardım aldı ve her bir işimiz de fazlasıyla biliniyormuş. Bize ne kadar zor gelirse gelsin, Gandalf in isteğiyle bu yaratığın başında gece gündüz nöbet tuttuk. Fakat Gandalf, onun iyileşebileceğine dair hâlâ bir ümit olduğunu söylemişti ve biz de her anını tekrar eski kara düşüncelerine düşeceği yerin altındaki zindanlarda geçirmesine kıyamıyorduk."

    "Bana bu kadar merhamet göstermemiştiniz," dedi, Elf Kralı'nın sarayının derinliklerindeki kendi mahkûmiyetinin eski hatıraları aklında canlanan Gloin gözlerinde bir şimşekle.

    "Hele hele!" dedi Gandalf. "Azizim Gloin, şimdi o konuyu açma lütfen. Uzun süre önce düzeltilmiş, esef duyulacak bir yanlış anlaşılmaydı o. Eğer elfler ile cüceler arasındaki tüm zıtlaşmalar buraya taşınacaksa, bu Divan'dan vazgeçelim daha iyi."

    Gloin ayağa kalkıp eğilerek selam verdi ve Legolas devam etti. "Hava iyi olduğu zamanlar Gollum'u ormanın içinde dolaştırıyorduk; tırmanmayı sevdiği, diğer ağaçlardan ayrı duran yüksek bir ağaç vardı. En üstteki dallara kadar çıkıp özgür rüzgârı hissetmesine sık sık izin verir, fakat ağacın dibine nöbetçi koyardık. Günün birinde aşağıya inmeyi reddetti, nöbetçilerin de onun peşinden tırmanmaya hiç niyetleri yoktu: Dallara elleriyle olduğu kadar ayaklarıyla da sıkı sıkı sarılmayı öğrenmişti; böylece nöbetçiler gecenin ileri vakitlerine kadar ağacın altında oturdular.
    "îşte tam da o gece, aysız ve yıldızsız bir yaz gecesi, orklar bizi gafil avladı. Bir süre sonra onları geri püskürttük; çok kalabalık, çok yırtıcıydılar, fakat dağlardan geliyorlardı ve ormana alışık değillerdi. Cenk bittiğinde Gollum'un gitmiş olduğu çıktı ortaya, nöbetçileri de ya öldürülmüş ya da esir edilmişti. O zaman bu saldırının onu kurtarmak için tertiplenmiş olduğu ve onun bunu daha önceden bildiği aşikâr oldu. Bunu nasıl tertiplemişlerdi, anlayabilmiş değiliz; lâkin Gollüm çok hilekar, Düşman'ın casusları da çok fazla. Ejderha'nın düştüğü yıl kovulan kötü şeyler daha da kalabalık olarak geri döndüler ve bizim hükmümüzün sürdüğü bölge dışında Kuyutorman yeniden kötü bir yer oldu.
    "Gollum'u yeniden yakalamayı başaramadık. Bir sürü ork izi arasında onun da izine rastladık; iz güneye doğru Orman'ın derinliklerine daldı. Fakat çok geçmeden bizim kabiliyetimiz dışına çıktı ve takibe devam etmeye cesaret edemedik çünkü Dol Guldur'a yaklaşıyorduk, orası da hâlâ çok fazla kötülükle dolu bir yerdir; bizler o tarafa gitmeyiz."

    "Olan olmuş, giden gitmiş," dedi Gandalf. "Tekrar onu arayacak kadar vaktimiz yok. Ne yapacaksa yapacak artık. Fakat kim bilebilir, belki de ne kendisinin, ne de Sauron'un öngörememiş oldukları bir rol oynayacaktır.

    ---------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Elrond'un Divanı

    Divanda Tek Yüzük'ün Mordor'a, Hüküm Dağı'na götürülüp yok edilmesi kararlaştırıldı. Frodo Baggins kendi isteği ile yüzük taşıyıcı oldu ve Legolas'ta yüzük taşıyıcısına bu zor yolda yardım etmek için Elfleri temsilen kardeşliğe seçildi. Kardeşlik, 25 Aralık'ta Ayrıkvadi'den ayrıldı.


    Kardeşlik



    Caradhras Geçidi

    Grup önce Sisli Dağlar/Caradhras geçidinden geçmeye çalıştıysada yoğun olarak yağan kar buna engel oldu. Legolas , karda hızlı bir şekilde yürüyebildiği için, fırtınadan çıkış yolu bulmak amacıyla grubun önünden gitti.


    "Gandalf parlak bir alev ile önümüzden gitse kan eritip size yol açabilirdi," dedi Legolas. Fırtına onu pek etkilememişti ve Grup'ta bir tek onun içi rahattı.

    "Elfler dağların üstünden uçabilse güneşi getirip bizi kurtarabilirlerdi," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat benim bir şeyler yapabilmem için malzeme lazım. Kan yakamam."

    "Eh," dedi Boromir, "Kafalar ne yapacaklarını bilemeyince iş bedenlere düşer diye bir laf vardır bizim memlekette, içimizde en güçlü olanların bir yol bulması lazım. Bakın! Her şey karla kaplı gerçi, ama yolumuz şu berideki kayaların oradan dönüyordu, ilk orada k;ar belimizi bükmeye başlamıştı. O noktaya ulaşabilirsek belki gerisi daha kolay gelir, iki yüz metre ancak vardır, zannımca."
    "O halde senle ben oraya doğru bir yol açalım," dedi Aragorn. Aragorn Grup'un en uzun boylusuydu, fakat hemen hemen onun kadar boyu olan Boromir daha iri ve daha yapılıydı. O önü çekti, Aragorn da onu izledi. Yavaş yavaş ilerlediler ve çok geçmeden ağır emek harcar oldular. Kar yer yer göğüslerine kadar geliyor, Boromir bazen yürümüyormuş da yüzüyor yahut o koca kollarıyla bir tünel kazıyormuş gibi görünüyordu.

    Legolas bir süre dudaklarında bir tebessümle onları izledi, sonra diğerlerine döndü. "En güçlü olan bir yol bulmalı mı demiştiniz? Ama ben derim ki: Sabanı rençpere bırakın, ama yüzmek için bir susamuru seçin; otların, yaprakların ve karın üzerinden uçar gibi koşmak için ise-bir elf."

    Bunu deyip çevik bir hareketle ileri atıldı; Frodo, sanki ne zamandır bilmiyormuş da ilk defa görüyormuş gibi, elfin çizme değil her zamanki gibi hafif ayakkabılar giydiğini fark etti; ayaklan da karın üzerinde neredeyse hiç iz bırakmıyordu.

    "Hoşçakal!" dedi Gandalf’a. "Güneşi bulmaya gidiyorum!" Sonra kum üzerinde bir koşucu kadar hızla fırladı, karla cebelleşen adamlara çabucak yetişip elini sallayarak onları geçti, rüzgâr gibi uzaklaşıp kayalık dönemeçten gözden kayboldu.

    Diğerleri, birbirlerine sokulup Boromir ile Aragorn'un beyazlık içinde birer siyah nokta gibi görünecek kadar uzaklaşmasını seyrettiler. Bir süre sonra onlar da gözden kayboldu. Zaman uzadı. Bulutlar alçaldı ve birkaç kar taneciği döne döne aşağı inmeye başladı yine.

    Onlara çok daha uzun gelen bir saat kadar bir süre geçti ve nihayet Legolas'ın geri geldiğini gördüler. Aynı anda Boromir ile Aragorn da ondan epey geride, dönemecin arkasından tekrar ortaya çıkıp emek zahmet yamaçtan yukarı tırmanmaya koyuldu.

    "Eh," dedi Legolas bir yandan koşarken, "Güneşi getirmedim. O Güney'in mavi tarlalarında yürüyor ve Kızılboynuz tepeciğinin küçük bir kar çelengi takınmasını hiç de mühim bulmuyor. Fakat yayan gitmeye mahkûm olanlara bir umut ışığı getirdim. Dönemecin tam arkasında rüzgârın sürüklemiş olduğu en büyük kar yığını var; orada bizim Güçlü insanlarımız neredeyse gömülmüşlerdi. Ümitsizliğe kapılacaklarken, ben geri gelip onlara bu yığının ancak bir duvar kalınlığında olduğunu haber verdim. Ve diğer tarafta kar aniden azalıyor, biraz ilerleyince de ancak hobbitlerin ayak parmaklarını serinletebilecek beyaz bir örtüden ibaret kalıyor."

    ---------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Yüzük Güneye Gidiyor



    Sisli Dağlar


    Yüzük Kardeşliği Sisli Dağlarda ilerlemeye çalışırken

    Gandalf daha fazla gidemeyeceklerini anlayınca grubu Moria Madenlerine yönlendirdi.Legolas bu fikre karşı çıktı, her ne kadar Eregion Elfleri bir zamanlar Khazad-dum cüceleriyle ticaret yapsalarda , şuan Moria'da kötülüğün uyandığını biliyordu.


    "O halde yolumuza devam etmeliyiz, tabii eğer bir yol varsa," dedi Frodo içini çekerek. Sam tekrar kedere gömüldü.

    "Zorlayabileceğimiz bir yol var," dedi Gandalf. "Ta baştan, bu yolculuğu ilk tasarlamaya başladığımdan beri, bu yolu denememiz gerektiğini düşünüyordum. Fakat hoş bir yol değildir, onun için Grup'a daha önce sözünü etmedim. Aragorn dağdaki geçidi en azından bir denemeden bu yolu seçmemize karşıydı."

    "Kızılboynuz Geçidi'nden daha kötüyse gerçekten de berbat bir yol olmalı," dedi Merry. "Fakat bari anlat da, başımızdaki derdi bir an önce öğrenelim."

    "Sözünü ettiğim yol Moria Madenleri'ne gidiyor," dedi Gandalf. Sadece Gimli başını kaldırdı; gözlerinde için için yanan bir ateş vardı. Geri kalan herkesin içineyse bir korku düşmüştü. Hobbitler için bile müphem bir korku efsanesiydi bu isim.

    "Yol Moria'ya gidebilir, ama Moria'nın içinden geçip dışarıya ulaşacağını nasıl ümit edebiliriz?" dedi Aragorn karanlık bir yüzle.

    "Bu uğursuz bir isimdir," dedi Boromir. "Oraya gitmenin gerekliliğini de göremiyorum. Eğer dağlan geçemeyeceksek, benim buraya geldiğim yoldan güneye doğru gidip halkıma dost insanların yaşadığı Rohan Geçidi'ne varalım. Veya oraya da sapmayıp, Isen'den Langs-trand ile Lebennin'e geçerek denize yakın bölgelerden Gondor'a ulaşabiliriz."

    "Sen kuzeye geldiğinden beri çok şey değişti Boromir," diye cevap verdi Gandalf. "Saruman hakkında anlattıklarımı duymadın mı? Bu mesele bitmeden onunla şöyle bir karşı karşıya gelebilirim. Ama, çok darda kalmadıkça Yüzük'ü Isengard'a yaklaştırmamalıyız. Yüzük'ün Taşıyıcısı ile birlikte gittiğimiz sürece Rohan Geçidi bize kapalı.
    "Daha uzun yola gelince: O kadar zaman harcayamayız. Öyle bir yolculuk bir yılımızı alabilir, ayrıca boş ve sığınacak bir yer bulunmayan topraklardan geçmek zorunda kalırız. Üstelik emniyetli de olmaz oralar. Hem Saruman'ın, hem de Düşman'ın gözleri üzerlerindedir. Sen kuzeye gelirken Düşman'ın gözünde sadece Güney'den gelen başıboş bir gezgindin Boromir, onun için mühim değildin: Aklı Yüzük'ün takibiyle meşguldü. Fakat şimdi Yüzük Grubu'nun üyesi olarak geri dönüyorsun ve bizle kaldığın sürece tehlike içinde olacaksın. Çıplak gök altında güneye ilerlediğimiz her fersahla tehlike daha da artacak.
    "Gözler önünde dağ geçidini zorlamamızdan sonra korkarım iyice çaresiz durumdayız. Bir süre için ortadan kaybolup izimizi örtmezsek, şahsen artık çok az ümit görüyorum. O yüzden de dağların üzerinden veya etrafından değil, altından gidelim diyorum. En azından, Düşman'ın gitmemizi en beklemediği yol olacaktır bu."

    "Onun ne bekleyeceğini bilemeyiz," dedi Boromir. "Akla gelecek gelmeyecek bütün yollan gözlüyor olabilir. Bu durumda, Moria'ya girmek kendi ayağımızla tuzağa düşmek sayılır; bizzat Karanlık Kule'nin kapılarını çalmaktan farksız neredeyse. Moria'nın karanlık bir adı vardır."

    "Moria'yı Sauron'un kalesine benzettiğin zaman bilmediğin bir şeyden söz etmiş oluyorsun," diye cevap verdi Gandalf. "Aranızda bir tek ben Karanlık!ar Efendisi'nin zindanlarına girip çıktım; oda sadece eski ve daha zayıf meskeni olan Dol Guldur'daydı. Barad-dûr'un kapılarından geçenler bir daha geri dönmez. Ama tekrar çıkma umudu olmasa sizi Moria'ya sokmazdım. Eğer orada orklar varsa bizim için kötü olur, doğru. Fakat Dumanlı Dağlar'ın orklarının çoğu Beş Ordular Muharebesi'nde ya dağılmış, yada yok edilmişlerdi. Kartallar orkların ta nerelerden gelip tekrar toplanmakta olduklarını haber veriyor, fakat Moria'yı henüz ele geçirmediklerine dair bir ümit var.
    "Hatta cücelerin orda olma ihtimali bile var; atalarının derin salonlarından birinde Fundin'in oğlu Balin'i bulabiliriz. Sonuç ne olursa olsun, kişi mecbur kaldığı yolda ilerlemelidir!"

    "Ben o yolda yanında olacağım Gandalf!" dedi Gimli. "Orada beni ne bekliyorsa beklesin, gidip Durin'in salonlarını göreceğim - eğer sen kapalı kapılarını bulabilirsen."

    ---------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Yüzük Güneye Gidiyor
    Ancak kardeşlik tartışırken warglar tarafından saldırıya uğradı ve kardeşlik hızlı bir biçimde yollarını Moria'nın Batı-Kapısına çevirdi.


    Ateşin etrafına oturdular ve nöbette olmayanlar huzursuz bir tavşan uykusuna daldı. Zavallı midilli Bili durduğu yerde tir tir titreyerek ter dökmekteydi. Kurtların ulumaları artık etraflarını olduğu gibi sarmış, kâh yakından kâh uzaktan duyuluyordu. Gecenin en derin vaktinde, tepenin sırtında bir sürü parlak göz belirdi. Bunların bir kısmı taş çemberin dibine kadar yaklaştılar. Kocaman kara bir kurt silueti çemberin boş bir yerinde dikilip grubu süzdü. Sonra, adeta sürüsüne saldırı emri veren bir komutan gibi, tüyler ürperten bir uluma koparttı.

    Gandalf ayağa kalktı, asasını kaldırarak iri adımlarla ileri çıktı. "Dinle Sauron'un İti!" diye bağırdı. "Gandalf burada. Eğer o murdar postuna değer veriyorsan çabuk kaç! Bu çembere girmeye kalkışırsan, kuyruğundan burnuna kadar pestile çeviririm seni."

    Kurt hırlayarak müthiş bir sıçrayışla üzerlerine atıldı. Tam o anda sert bir kiriş sesi yankılandı. Legolas yayını boşaltmıştı. Korkunç bir çığlık duyuldu, elf okunun sıçrarken yakalayıp boğazını parçaladığı siluet güm diye yere düştü. Onları izleyen gözler aniden söndü. Gandalf ile Aragorn ileri çıktılar, fakat tepe artık boştu; avcı sürüler kaçmıştı. Etraflarındaki karanlık sessizleşti, inleyen rüzgârın taşıdığı bağırtılar dindi.

    Gece ilerlemiş, küçülmekte olan ay dağılan bulutların arasından bir parlayıp bir kaybolarak batıya doğru alçalmaya koyulmuştu. Frodo aniden sıçrayarak uyandı. Bir anda konak yerinin etrafında hiddetli ve vahşi bir uluma tufanıdır koptu. Büyük bir warg sürüsü sessizce toplanmış ve aynı anda dört bir yanlarından saldırıya geçmişti.

    "Ateşe odun atın!" diye bağırdı Gandalf hobbitlere. "Kılıçlarınızı çekip sırt sırta verin!"

    Taze odunların alev almasıyla taştan taşa sıçrayan ışıkta, taş çemberin üzerinden atlayan bir sürü gri siluet gördü Frodo. Siluetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Aragorn kılıcının tek darbesiyle iri kıyım liderlerden birinin boğazını deşti; Boromir de kılıcını savurarak bir diğerinin kellesini kopardı. Yanlarında Gimli güçlü bacaklarını açarak dikilmiş, cüce baltasını kullanmaktaydı. Legolas'ın yayı da çınlayıp duruyordu.

    Dalgalanan ateşin ışığında Gandalf aniden büyüdü sanki: Tıpkı bir tepeye dikilmiş kadim bir kral heykeli gibi kocaman, ürkütücü bir siluet halinde ayağa kalktı. Bir bulut gibi yere uzanarak yanan bir dal aldı ve kurtların üzerine yürüdü. Karşısındakiler gerilediler. Alevler içindeki odunu ta yukarıya fırlattı. Odun şimşek gibi ani beyaz bir çakıntıyla parladı ve gökgürültüsü gibi gümbür gümbür Gandalf in sesi duyuldu.

    "Natır an edraith ammen! Naur dan i ngaurhoth!" diye haykırıyordu.
    Bir gümbürtü ve çatırtı oldu; Gandalf in üzerindeki ağaç sanki bir anda yaprak ve çiçek açar gibi gözleri kör edici alevlere boğuldu. Ateş ağaçtan ağaca yayıldı; göz kamaştıran ışık bütün tepeyi örttü. Müdafaacıların kılıç ve bıçakları titrek alevleri yansıtıyordu. Legolas'ın son oku uçarken havada tutuştu ve yanarak büyük bir kurt liderinin kalbine saplandı. Geri kalanlar kaçtılar.


    Kurt Saldırısı

    ---------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Karanlıkta Yolculuk


    Batı Kapısı, daha öncelerde elfler ve cüceler arasındaki ticaret kapısıydı. Legolas ve Gimli, elfler ve cüceler arasındaki ayrılığa, diğer halkın sebep olduğunu söylerek tartışmaya başladılar. Ama Gandalf, ikisinede kardeşliğin onlara ihtiyacı olduğunu söyleyerek cüce ve elfi sakinleştirdi


    "Evet, sonunda geldik işte!" dedi Gandalf. "Hollin'den gelen elf yolu burada biterdi. Çobanpüskülü o ülke halkının nişanıydı ve bu ağaçlan topraklarının burada sona erdiğini işaretlemek için dikmişlerdi; çünkü Batı Kapısı esas olarak Moria Hükümdarları ile ticaretlerini kolaylaştırmak için açılmıştı. Değişik ırktan gelen halkların, hatta cüceler ile elflerin bile, zaman zaman hâlâ yakın bir dostluk kurabildiği, daha mutlu günlerdi o günler."

    "Dostluğun zayıflaması cücelerin suçu değil," dedi Gimli.

    "Suçun elflerde olduğunu da duymadım şimdiye kadar," dedi Legolas.

    "Ben her ikisini de duydum," dedi Gandalf; "ve şimdi bu konuda bir hüküm verecek değilim. Fakat ikinizden rica ediyorum, Legolas ve Gimli, en azından dostça geçinip bana yardımcı olun. Her ikinize de ihtiyacım var. Kapılar kapalı ve gizli; onları ne kadar çabuk bulursak o kadar iyi olur. Gece çok yaklaştı!"

    ---------------------------------------------------------

    Yüzüklerin Efendisi, Karanlıkta Yolculuk


    Moria'da Savaş


    Moria Kapıları

    Dünya gençti, yemyeşildi dağlar
    Lekelenmemişti Ay'ın yüzü daha
    Ne derelere isim konmuştu, ne taşlara
    Durin uyanıp tek başına dolaştığında.
    İsimsiz tepelerle vadilere isimler verdi;
    Henüz tadılmamış kuyulardan su içti;
    Eğilip baktığında Aynagöl'e
    Gördü başının gölgesi üzerinde
    Yıldızlardan yapılmış bir tacın belirdiğini
    Sanki gümüş bir ipe dizilmiş mücevherler gibi

    Dünya saftı, dağlar yüce mi yüce;
    O eski günlerde, çok daha önce
    Devrilişinden Nargothrond 'un yüce kralının
    Ve göçmesinden Gondolin'in
    Batı Denizleri'nin ötesine,
    Saftı Dünya Durin 'in Günlerinde.

    Bir Kraldı o, oymalı tahtında
    Sütunlarla dolu salonlarında
    Gümüş zemin, altın çatı
    Güç rünleriyle örtülüydü kapı.
    Güneş, yıldız ve ay ışığı
    Doldururdu billur lambaları,
    Ne bulut örter ne de gölgelerdi gece
    Pırıldardı sonsuza dek zarafetle.

    Orada döverdi çekiçler örsü,
    Hakkak yazardı, yontardı keski;
    Orada dövülürdü kılıç, bağlanırdı kabzası,
    Kazıcı kazar, örerdi duvarcı.
    Orada beril, solgun opal, inci
    Ve metal işlenirdi balık pulları gibi,
    Kalkanlar, zırhlar, baltalar, kılıçlar
    Yığınlaydı parıl parıl parlayan mızraklar.

    Yorulmazdı o zamanlar Durin'in halkı;
    Dağların altında müzik uyanırdı;
    Harpçılar harp çalar, okurdu ozanlar
    Kapılarda durmadan öterdi borazanlar.

    Dağlar yaşlı, dünya kül rengi,
    Demirhanenin ateşi küllenmiş buz gibi;
    Çalınan harp, düşen çekiç yok artık:
    Durin'in salonlarında tek yaşayan karanlık;
    Bir gölge uzanıyor şimdilerde

    Moria, Khazad-dûm'daki mezarı üzerinde
    Ama batmış yıldızlar görünüyor hâlâ
    Karanlık ve rüzgârsız Aynagöl sularında;
    Tacı orada, derin sularda yatar
    Durin tekrar uykusundan uyanıncaya kadar.


    Moria yolculuğu birkaç gün sürdü, 15 Ocak'ta grup, Kayıt Odası'nda Balin'in mezarını buldu.

    "Bir mezara benziyor," diye mırıldandı Frodo ve garip bir önseziyle, daha yakından bakabilmek için öne doğru eğildi. Gandalf çabucak yanına geldi. Tabakanın üzerine derin rünler kazılmıştı:

    "Bunlar eskiden Moria'da kullanılan Daeron'un Rünleri," dedi Gandalf. "Burada insanların ve cücelerin dilinde şöyle yazıyor:

    FUNDÎN OĞLU BALİN MORÎA HÜKÜMDARI."

    "O halde ölmüş," dedi Frodo. "Ben de bundan korkuyordum." Gimli kukuletasıyla yüzünü örttü.

    ---------------------------------------------------------

    Yüzüklerin Efendisi, Karanlıkta Yolculuk
    Daha sonra kardeşlik orklar tarafından saldırıya uğradı. Grup, sonu gelmez orklar karşısında çekilip, hızla Moria'dan kaçmaya başladı.


    Balin'in mezarı başındaki savaş

    Khazad-dum köprüsünde, Legolas bir gölge gördü ve onun Durin'in Felaketi, yani bir balgrog olduğunu anladı.


    Oklar aralarına düşüp duruyordu. Biri Frodo'ya çarpıp geri sekti. Bir diğeri kara bir tüy gibi Gandalf m şapkasına saplandı. Frodo arkaya baktı. Ateşin gerisinde kaynaşan kara şekiller görebiliyordu:

    Yüzlerce ork vardı sanki. Ateşin ışığında kan gibi al al parlayan mızraklarını ve palalarını sallıyorlardı. Dum, dum diye gürlüyordu davul sesleri, gitgide daha da güçlenerek, dum, dum.

    Mesafe küçük yayının menzilinden fazla gibiydi, ama Legolas gene de dönüp yayına bir ok taktı. Yayı gerdi fakat eli boşaldı, ok kayıp düştü. Bir yeis ve korku çığlığı attı. Kocaman düz kayalar taşıyan iki büyük trol belirmişti ve bunları ateşin üzerinden uzatarak bu tarafa bir geçit oluşturmaktaydılar. Fakat elfi dehşete düşüren şey troller değildi. Ork safları açılmış, orklar sanki kendileri de korkmuşlar gibi iki yana toplanmıştı. Arkalarından bir şey yaklaşmaktaydı. Ne olduğu görülmüyordu: Tam ortasında insan biçimli ama insandan daha büyük kara bir siluet olan koca bir gölge gibiydi; sanki bu gölgede ondan önce gidip yolunu açan bir güç, bir dehşet vardı.

    Ateşin kenarına geldi, ışık sanki üzerine bir bulut çökmüş gibi soldu. Sonra bir sıçrayışla yarıktan atladı. Alevler onu selamlamak için gürleyerek etrafını kapladılar; kara bir duman havaya yayıldı. Dalgalanan yelesi tutuşarak arkasından alev saçtı. Sağ elinde sivri bir ateş diline benzeyen bir kılıç vardı; sol elinde ise çok uçlu kösele bir kırbaç tutuyordu.

    "Ay! Ay!" diye feryat etti Legolas. "Bir balrog! Bir balrog bu gelen!"

    Gimli gözleri fal taşı gibi açılmış bakakaldı. "Durin'in Felaketi!" diye bağırdı ve baltasını düşürerek ellerini yüzüne kapadı.

    "Bir balrog," diye mırıldandı Gandalf. "Şimdi anlıyorum." Sendeleyerek, asasına dayandı tüm ağırlığıyla. "Ne kem talih! Bense gücümü neredeyse tükettim."

    ---------------------------------------------------------

    Yüzüklerin Efendisi, Khazad-Dum Köprüsü

    Gandalf diğerlerini köprüden geçirip tek başına balgroga karşı koymaya çalıştı ancak hem balgrog, gem de Gandalf karanlığa düştü.

    "Köprüyü geçin!" diye bağırdı Gandalf gücünü toplayarak.
    "Kaçın! Bu hepinizi aşan bir düşman. Dar yolu benim tutmam lazım. Kaçın!"

    Aragorn ile Boromir bu emre kulak asmayıp Gandalf in gerisinde, köprünün diğer ucunda yan yana yerlerinde kaldılar. Diğerleri de liderlerini düşmanın karşısında yalnız bırakamıyorlardı; salonun ucundaki kapının eşiğinde durup geriye bakmaya koyuldular.

    Balrog köprüye vardı. Gandalf köprünün tam ortasındaydı, sol elindeki asasına dayanıyordu fakat diğer elinde Glamdring beyaz ve soğuk soğuk parlamaktaydı. Düşmanı tam karşısına gelince tekrar durdu ve etrafındaki gölge iki engin kanat gibi açıldı. Kırbacı havaya kaldırdı, kösele şeritler sızlanarak sakladı. Burun deliklerinden ateşler çıktı. Fakat Gandalf hiç istifini bozmadı.

    "Geçemezsin," dedi. Orklar taş gibi duruyor, etrafta çıt çıkmıyordu. "Ben Gizli Ateş'in bir hizmetkârıyım, Arnor'un alevini kullananım. Geçemezsin. Kara ateş seni kurtaramaz, Udûn'un alevi. Gölge'ye geri dön! Geçemezsin."

    Balrog cevap vermedi, içindeki ateş söndü adeta, ama karanlık büyüdü. Yavaş yavaş köprüye doğru adım attı ve aniden upuzun dikildi, kanatlan bir duvardan bir duvara uzandı; ama Gandalf karanlık içinde ışıl ışıl hâlâ gözler önündeydi; küçücük ve yapayalnız görünüyordu: Gri ve iki büklüm, bir fırtınanın hücumu karşısında eğilmiş yaşlı bir ağaç gibi.

    Gölgenin içinden alev alev kırmızı bir kılıç fırladı. Glamdring ak ışıltısıyla ona cevap verdi.
    Çınlayan bir şakırtı yükseldi, beyaz bir ateş patladı. Balrog geri düştü ve kılıcı erimiş kor parçalan halinde havaya uçtu. Büyücü köprünün üzerinde sallandı, bir adım geriledi, sonra tekrar kıpırdamadan durdu.
    "Geçemezsin!" dedi.
    Balrog bir sıçrayışta köprüye çıkıverdi. Kırbacı fırıldayarak tıslamaktaydı.
    "Tek başına dayanamaz!" diye bağırdı Aragorn aniden ve köprünün ortasına doğru atıldı. "Elendil!" diye haykırıyordu. "Yanındayım Gandalf!"
    "Gondor!" diye bağırdı Boromir ve o da onun arkasından fırladı. Tam o anda Gandalf asasını kaldırdı, bir haykırışla köprünün kendi önüne denk gelen kısmına vurdu. Asa paramparça olup elinden düştü. Gözleri kör eden beyaz alevden bir perde yükseldi. Köprü ça-tırdadı. Tam balrogun ayağının dibinden kırıldı, diğer kısımları boşluğa uzanmış taştan bir dil gibi titreyerek dururken balrogun üzerinde durduğu yer gürültüyle uçuruma yuvarlandı.

    Balrog korkunç bir çığlıkla boşluğa düştü, gölgesi aşağı doğru dalarak gözden kayboldu. Fakat daha düşerken kırbacını savurmayı başarmıştı; kösele şeritler büyücünün dizlerini kavradı ve onu da kenara doğru sürükledi. Büyücü sendeleyerek devrildi, taşa tutunmaya çalıştı ama dipsiz çukura doğru kaymaktan kurtulamadı. "Kaçın aptallar!" diye bağırdı ve gözden kayboldu.

    ---------------------------------------------------------

    Yüzüklerin Efendisi, Khazad-dum Köprüsü



    Gandalf ve Durin'in Felaketi



    Lothorien Ormanları

    Kardeşlik Moria'dan çıktıktan sonra Lothorien ormanlarına doğru yol aldı, Legolas daha önce hiç Lothorien'de bulunmamıştı ancak bazı elflerin hala burada yaşadığını ve bu ormanın gizli bir güç tarafından korunduğunu duymuştu.



    Nimroel nehri kıyısında, Legolas şarkı söylemeye ve mallorn ağaçlarına tırmanmaya başladı, ama tırmandığı bir ağacın yukarılarından gelen elfçe bir ses onu uyardı ve durdurdu. Bu elfler Lothorien'in sınır nöbetçileriydi ve Legolas'ın şarkısını duyup, onun Kuzeydeki akrabalarından biri olduğunu anlamışlardı. Legolas'a Frodo ile birlikte yanlarına tırmanmalarını rica ettiler.

    Bir zamanlar bir elf kızı vardı,
    Bir yıldızdı sanki gündüz parlayan:
    Ak mintanı altınla bastırılmıştı,
    Pabuçları ise gümüş beyazından.

    Alnına bir yıldız iliştirilmişti
    Bir ışık yanardı saçlarında
    Tıpkı parıldayan güneş gibi,
    Latif Lorien'in altın dallarında.

    Saçı uzundu, bembeyazdı teni,
    Güzeller güzeliydi, hürdü;
    Rüzgârda bir ıhlamur yaprağı gibi
    Hafifçecik yürürdü.

    Nimrodel çağlayanları yanındaki
    Berrak ve serin suyun eteğinde,
    Saçılan gümüş gibi akardı sesi
    Parlayan gölün içlerine.

    Nerelerdedir bilinmez şimdi,
    Gölgede mi dolanır, günışığında mı
    Çünkü Nimrodel kayıplara karıştı
    Dağlarda kayboldu gitti.

    Bir elf gemisi, dağın rüzgârdan koruduğu
    Boz limanda
    Onu günlerce bekledi durdu
    Uğultulu denizin kıyısında

    Bir gece yel esti gürleyerek
    Kuzey Toprakları 'ndan bu yana
    Yükselen medde sürükleyerek
    Götürdü gemiyi elf sahillerinden uzağa.

    Soluk tan yerinde gözden yitmişti kara
    Kör edici su zerreciklerinden tüylerini
    Püskürten dalgaların ardında
    Batıp gidiyordu dağlar ufukta

    Amroth kaybolan sahile bir göz attı
    Kabaran deniz kıyıyı örtüyordu,
    Ve bu imansız gemiye lanet etti
    Nimrodel'den uzağa götürdüğü için onu

    Bir Elf Kralı'ydı eskilerde
    Hükümdarıydı vadilerle ağaçların,
    Altın rengi olduğu zamanlarda
    Zarif Lothlörien'de bahar dallarının.

    Baktılar ki atlamış, yaydan çıkan ok misali
    Dümen yekesinden denize,
    Rüzgârdaki martı gibi
    Dalmış gitmiş derinlere.

    Uçuşan saçlarının arasında rüzgâr,
    Etrafında parlıyordu dalgaların köpükleri;
    Uzaklarda güçlü ve zarif yüzdüğünü gördüler,
    Süzülerek gidiyordu sanki bir kuğu gibi.

    Ancak Batı 'dan hiç haber gelmedi
    Beri Sahilde yaşayanlara,
    Bir daha hiçbir şey işitmedi
    Elf Halkı, Amroth hakkında.



    "Eh, halkının âdetlerine daha çok uyacaksa yerde bir kovuk kaz öyleyse," dedi Legolas. "Ama orklardan saklanmak istiyorsan pek çabuk ve derin kazman gerekecek." Tüy gibi sıçrayıp başının üzerinde göğe doğru yükselen ağaç gövdesinden bir dalı yakaladı. Fakat daha dala asıldığı anda, üzerindeki ağaç gölgesinden bir ses duyuldu aniden.
    "Daro!" diyordu ses emreden bir edayla; Legolas hayret ve korku içinde gerisingeri yere atladı. Ağacın gövdesine sokuluverdi.
    "Kıpırdamayın!" diye fısıldadı diğerlerine. "Öyle kalın, hiç konuşmayın!"
    Başlarının üzerinde küçük kahkahalar yükseldi, sonra başka bir berrak ses elf dilinde bir şeyler söyledi. Frodo söylenenin pek azını anlayabilmişti, çünkü dağların Doğu'sundaki Orman halkının kendi arasında konuştuğu dil Batı'dakinden farklıydı. Legolas yukarı bakarak aynı dilde cevap verdi.
    "Kim bunlar, ne diyorlar?" diye sordu Merry.
    "Elfler," dedi Sam. "Seslerini duyamıyor musun?"
    "Evet, elfler," dedi Legolas; "ve o kadar ağır soluyormuşsunuz ki, isteseler sizi karanlıkta bile vurabileceklerini söylüyorlar." Sam hemencecik ağzını eliyle kapattı. "Lâkin, aynı zamanda korkmamanız gerektiğini de söylüyorlar. Çoktandır gözlüyorlarmış bizi. Nimrodel'in ötesinden benim sesimi işitip Kuzeyli akrabalarından olduğumu anlamışlar, o yüzden akarsuyu geçişimize engel olmamışlar; sonra da şarkımı duymuşlar. Şimdi Frodo'yla yukarı tırmanmamı istiyorlar; onunla ve yolculuğumuzla ilgili bazı haberler almış gibiler. Onlar ne yapacaklarına karar verinceye kadar da geri kalanlarınızın ağacın altında biraz bekleyip etrafı gözlemesini rica ediyorlar."

    ---------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Lothorien

    Nöbetçi elflerin lideri Haldir idi ve grupta bir cüce olduğunu duyunca hiç memnun olmamıştı. Legolas'a onun hakkında sorular sorduktan sonra Legolas'ın Gimli'ye göz kulak olması şartıyla cücenin geçmesine izin verdi.



    Ben de bunlardan biriyim. Haldir'dir ismim. Kardeşlerim Rümil ile Orophin sizin dilinizi çok az konuşabilir.
    "Lâkin sizin gelişinize dair söylentiler duymuştuk, çünkü EIrond'un habercileri, Gölgelidere Basamakları'ndan yurtlarına doğru giderken Lorien'den geçtiler. Hobbitler, nam-ı diğer buçukluklar hakkında uzun yıllardır bir şey duymamıştık, hâlâ Orta Dünya'da yaşıyor olduklarından haberimiz yoktu. Siz kötüye benzemiyorsunuz! Hem de bizim soyumuzdan bir elf ile birlikte geldiğinize göre, yabancıları topraklarımızdan geçirmek âdetimiz olmasa da Elrond'un rica etmiş olduğu gibi sizinle dost olmaya razıyız. Lâkin bu gece burada kalmanız gerek. Kaç kişisiniz?"
    "Sekiz," dedi Legolas. "Ben, dört hobbit; iki insan, ki bunlardan birisi Batıillilerden Elf Dostu Aragorn'dur."
    "Arathorn oğlu Aragorn Lorien'de tanınır," dedi Haldir, "ayrıca kendisi Hanım'ımızın lütfuna mazhardır. O halde her şey yolunda. Lâkin şimdilik sadece yedi kişiden söz ettiniz." "Sekizincisi bir cüce," dedi Legolas.
    "Cüce mi!" dedi Haldir. "Bu iyi değil. Karanlık Günler'den bu yana cücelerle hiç irtibatımız olmadı. Yurdumuza girmeleri yasaktır. Onun geçmesine izin veremem."
    "Fakat kendisi Yalnız Dağ'dan, Dâin'in güvenilir halkından biridir, üstelik Elrond'un da dostu," dedi Frodo. "Elrond bizzat seçti onu grubumuza; o da cesur ve sadık bir yoldaş oldu."
    Elfler kısık sesle kendi aralarında konuşup Legolas'ı kendi dillerinde sorguladılar. "Pekâlâ," dedi Haldir sonunda. "Hoşumuza gitmese de, şöyle yapacağız. Eğer Aragorn ile Legolas ona mukayyet ve kefil olurlarsa, geçebilir; fakat Lothlorien'den gözleri bağlı olarak geçmesi gerekiyor.

    ---------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Lothorien

    Haldir ve diğer nöbetçi elfler

    17 Ocak'ta Kardeşlik Caras Galadhon'da Ormanın Hanımı Galadriel ve Ormanın Beyi Celeborn'un huzuruna çıktılar.


    Oda yumuşak bir ışıkla doluydu; duvarları yeşil ve gümüş rengi, çatısı altındandı. Birçok elf oturmaktaydı burada. Ağacın gövdesinin hemen dibinde, üstü canlı dallarla taçlanmış yan yana iki koltukta Celeborn ile Galadriel oturuyordu. En kudretli krallar için bile geçerli olan elf âdetleri uyarınca, konuklarını karşılamak için ayağa kalktılar. Çok uzun boyluydular, Hanım da Bey kadar uzundu; vakur ve güzeldiler. Tamamiyle beyaza bürünmüşlerdi; Hanım'ın saçı derin bir altın rengindeydi; Celeborn Bey'in saçı gümüş rengi, uzun ve parlaktı; fakat gözlerinin derinliğinden başka üzerlerinde yaşlarına dair hiçbir iz yoktu; gözleri yıldız ışığındaki keskin mızraklara benziyordu, ama bir yandan da derin hatıra kuyuları gibi dipsizdi.
    Haldir Frodo'yu onların huzuruna götürdü ve Bey onu kendi dilinde buyur etti. Galadriel Hanım bir şey söylemedi, ama uzun uzun baktı yüzüne.
    "Koltuğumun yanına oturunuz şimdi Shire'lı Frodo!" dedi Celeborn. "Herkes teşrif ettiğinde hep birlikte konuşacağız."
    Gruptakilerin her biri içeri girdikçe isimleriyle kibarca karşıladı. "Hoşgeldiniz Arathorn oğlu Aragorn!" dedi. "Dışarıdaki dünyanın sekiz ve otuz yılı geçti siz bu topraklara geleli; üzerinizde bu yılların ağırlığı görünüyor. Fakat ister hayır ister şer olsun, sona az kaldı. Burada yükünüzü bir zaman indirin omuzlarınızdan!"
    "Hoşgeldiniz Thranduil oğlu! Akrabalarım pek nadir gelebiliyor Kuzey'den buraya kadar."
    "Hoşgeldiniz Glöin oğlu Gimli! Caras Galadhon'da Durin'in halkından birini görmeyeli çok zaman olmuştu gerçekten. Lâkin bugün bu eski kanunumuzu bozduk. Umalım ki bu, günümüzde dünya karanlık da olsa, daha güzel günlerin yakın olduğunun ve halklarımız arasındaki dostluğun yenileneceğinin işareti olsun."
    Gimli yere kadar eğildi.

    --------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Galadriel'in Aynası


    Celeborn


    Galadriel

    Kardeşlik üyeleri Lothorien'de bir ay kaldılar. Orman elfleri Gandalf için ağıtlar yaktı, ama Legolas hala Gandalf'ın yasını tuttuğu için onlara katılmadı. Zamanının çoğunu elflerin içinde harcadı, ayrıca Gimli ile de diğerlerini şaşırtarak çok sıkı arkadaş oldu.

    Yüzük Kardeşliği Lothorien'i 16 Şubat'ta terketti. Galadriel Hanım Legolas'a bir yay ve bir sadak dolusu ok hediye etti. Grup Anduin nehrini kayıklarla geçti, Gimli ve Legolas aynı kayığı paylaştı. Gimli , Galadriel Hanımın arkasından gözyaşı dökyü. Bunun üzerine Legolas arkadaşını rahatlatmaya çalıştı.


    Yolcular artık yüzlerini önlerindeki yolculuğa çevirmişlerdi; güneş önlerindeydi, gözleri kamaşıyordu çünkü hepsinin gözleri yaşlarla doluydu. Gimli açık açık ağlamaktaydı.
    "En zarif olana son kez baktım," dedi yol arkadaşı Legolas'a. "Bundan böyle, onun armağanından gayri hiçbir şeye zarif demeyeceğim." Elini göğsünün üzerine koydu.
    "Söyle Legolas neden ben bu Macera'ya atıldım? Asıl tehlikenin nerede olduğundan bihabermişim! Elrond yolda ne ile karşılaşacağınızı önceden bilemezsiniz dediğinde ne kadar haklıymış. Benim için tehlike dediğin karanlıkta çekilen eziyetti, bu da beni yolumdan alıkoymuyordu. Fakat aydınlık ile mutluluğun tehlikesini bilseydim gelmezdim. Şimdi bu ayrılıkla en büyük yaramı aldım ben, hemen bu gece dosdoğru Karanlıklar Efendisi'ne gitsem bile bir şey fark etmez artık.

    Vah sana Glöin oğlu Gimli!"

    "Hayır!" dedi Legolas. "Vah hepimize! Vah dünyaya bu sonraki günlerde ayak basmış olan herkese. Çünkü böyle işte bu: kayığı nehir üzerinde akıp gidenler bulup da kaybetmiş gibi oluyor. Fakat bence sen talihlisin Gloin oğlu Gimli: Çünkü sen İçendi özgür iradenle yaptığın seçim yüzünden kaybının acısını çekiyorsun; başka bir seçim de yapabilirdin. Lâkin grup arkadaşlarını yüz üstü bırakmadın; en azından, Lothlörien'in hatırası gönlünde sonsuza kadar lekelenmeden ve berrak kalacak; bu hatıra ne solacak ne de kuruyacak."

    "Belki," dedi Gimli; "sözlerin için de teşekkür ederim sana. Doğru sözler bunlar kuşkusuz; yine de bu tür teselliler hep soğuk kalıyor. Gönlün arzuladığı şey hatıralar değil, isterse Kheled-zâram kadar berrak olsun, hatıra gene de bir aynadır ancak. Ya da böyle diyor Cüce Gimli'nin gönlü. Elfler bunu başka türlü görebilirler. Hatıraların onlar için bir rüyadan çok, uyanıklık gibi olduğunu işitmiştim. Cüceler için öyle değildir.
    "Ama artık bundan konuşmayalım. Kayığa bak! Bu kadar yükle suya çok gömülmüş ve Ulu Nehir de çok hızlı. Kederimi soğuk suda boğmaya hiç niyetim yok." Bir kürek alarak kayığı batı kıyısına doğru çevirdi, çoktan orta akıntıdan ayrılmış olan öndeki Aragorn'un kayığının peşine düştü.

    ---------------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Lorien'e Veda








    Paylaş



  2. #2
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart




    Legolas Yeşilyaprak, uzun süre yaşadın
    Yaprakların altında keyfince. Ama Deniz'den sakın!
    Martının çığlığını duyarsan bir gün kıyıda,
    Gönlün dinlenemez bir daha ormanlarda...





    23 Şubat gecesinde orklar doğu kıyısından gruba saldırdı. Sonra büyük bir gölge geldi, yıldızları kapattı ve grubun üstüne bir korku çöktü. Legolas gölgeye doğru ok attı ve gecenin içinden bir çığlık geldi. Legolas neyi vurduğunu bilmiyordu ama Frodo bunun bir Nazgul olduğu anlamıştı. Ve nitekim Legolas Nazgul'un bineği, Fell Beast'ı vurmuştu.


    Derken Güney'den kalkıp gelen büyük bulutlar, yıldızlı tarlalara kara öncülerini salarak yaklaştılar. Grup'un üzerine ani bir korku çöktü.

    "Elbereth Gilthoniel!" diye bir iç çekip yukarı baktı Legolas. Aynı anda, buluta benzeyen ama bulut olmayan çünkü çok daha hızlı hareket eden kara bir şekil, yaklaşırken bütün ışıkları karartarak Güney'deki siyahlıktan çıktı geldi ve hızla Grup'a doğru uçtu. Çok geçmeden, gece içinde dipsiz kuyulardan daha kara, kocaman kanatlı bir yaratık olarak belirginleşti. Onu selamlayan haşin sesler yükseldi karşı kıyıdan. Frodo aniden her yanını bir ürpertinin kapladığını ve kalbini sıkıştırdığını hissetti; omuzunda eski bir yaranın hatırası gibi öldürücü bir soğuk vardı. Saklanmak istercesine yere çömeldi.

    Birden Lorien'in büyük yayının şarkısı duyuldu. Tiz bir sesle fırladı ok elf yayından. Frodo yukarı baktı. Neredeyse tam tepesinde şöyle bir sarsıldı kanatlı şekil. Kaba, gaklar gibi bir çığlıkla havadan düşüp
    doğu kıyısının karanlığı içinde gözden kayboldu. Gökyüzü yeniden temizlenmişti. Uzakta, küfreden ve feryat eden bir sürü sesin kargaşası duyuluyordu; sonra sessizlik oldu. O gece doğudan artık ne bir ses, ne bir ok geldi bir daha.

    Bir süre sonra Aragorn kayıkları akıntıya karşı geri döndürdü. Bir müddet su kenarını tarayarak gidip nihayet küçük sığ bir koy buldular* Burada suya yakın birkaç küçük ağaç yetişmişti, gerilerinde ise dik kayalık bir yamaç yükseliyordu. Grup burada durup şafağı beklemeye karar verdi: O gece ilerlemeye çalışmak faydasızdı. Kamp kurmadılar, ateş de yakmayıp birbirlerine yakın demirlenmiş kayıklarında büzüşüp yattılar.

    "Galadriel'in yayına ve Legolas'ın eli ile gözüne şükürler olsun!" dedi Gimli lembas peksimetinden bir dilim atıştırırken. "Karanlıkta muazzam bir atıştı, dostum!"

    "Lâkin ne vurduğunu kim bilebilir?" dedi Legolas.

    "Ben bilemem," dedi Gimli. "Fakat gölgenin daha yakına gelememiş olmasına memnunum. Hiç mi hiç beğenmemiştim. Moria'daki gölgeye fazlasıyla benziyordu bence - balrogun gölgesine," diye bitirdi sözlerini fısıltıyla.

    "Balrog değildi," dedi Frodo, hâlâ aynı ürpertiyle titreyerek. "Bu daha soğuk bir şeydi. Galiba bir..." Sonra duraksayıp sustu.

    "Neydi sence?" diye sordu Boromir sanki Frodo'nun yüzünü görmeye çalışıyormuş gibi hevesle kayığından uzanarak.

    "Sanırım... Hayır, söylemeyeceğim," diye cevap verdi Frodo "Her ne idiyse, onun düşüşü düşmanlarımızı korkuttu."

    ----------------------------------------------------

    Yüzüklerin Efendisi, Ulu Nehir

    Legolas, ölümcül Fell Beast'ı vuruyor

    Boromir'in Ayrılışı

    26 Şubat günü grup, Amon Hen kıyısında bundan sonra ne yapacaklarına karar vermek için toplandı. Frodo tek başına düşünmek için gruptan ayrıldı. Legolas Minis Tirith'e gitme taraftarıydı ancak son kararı Frodo verecekti. Bu sırada Boromir , Frodo'nun arkasından gitmiş, Frodo ile konuşmak istemişti. Ama ne yazık ki, Boromir yüzüğün etkisine kapılıp Frodo'yu korkuttu, buçuklukta yüzüğü takıp ondan kaçtı.


    Aniden Boromir gelip Frodo'nun yanına oturdu.
    "Gereksiz yere eziyet çekmediğine emin misin?" dedi.
    "Sana yardım etmek istiyorum. Bu zorlu kararında öğüde ihtiyacın var. Benim öğüdümü istemez misin?"

    "Sanırım ne öğütleyeceğini zaten biliyorum Boromir," dedi Frodo. "Bu aklıma da yatardı, ama içimden beni uyaran bir ses var."

    "Uyaran mı? Neye karşı uyaran?" dedi Boromir sertçe.

    "Gecikmeye karşı. Daha kolay görünen yola karşı. Üzerime yüklenen yükü inkâr etmeme karşı. Şey, doğruyu söylemem gerekirse insanların gücüne ve sadakatına güvenmeye karşı."

    "Ancak sen bilmesen de, bu güç nicedir minik ülkende sağ salim koruyordu seni."

    "Ben senin halkının yiğitliğinden kuşkulanmıyorum. Fakat dünya değişiyor. Minas Tirith'in surları sağlam olabilir, ama bu sağlamlık yetmez ki. Eğer yıkılırlarsa ne olacak?"

    "Savaşarak yiğitçe düşmüş olacağız. Ama kazanmak için hâlâ umudumuz var."

    "Yüzük varken hiçbir umut yok," dedi Frodo.

    "Ah! Yüzük!" dedi Boromir gözleri ışıyarak. "Yüzük! Bu kadar minicik bir şey için bunca korku ve kuşku çekmemiz garip bir yazgı değil mi? Minicik bir şey! Üstelik onu Elrond'un evinde bir an için görebilmiştim sadece. Yeniden bir bakamaz mıyım?"

    Frodo başını kaldırdı, îçi birden soğuyuvermişti. Boromir'in yüzü hâlâ müşfik ve dostçaydı, ama gözünde garip bir ışıltı görüyordu. "Gizli kalsa daha iyi," diye cevap verdi.

    "Nasıl istersen. Benim için fark etmez," dedi Boromir. "Onun hakkında konuşmama da izin yok mu yoksa? Çünkü sen onun kudretini sadece Düşman'ın elinde hayal eder gibisin: Kötüye kullanılmasını düşünüyorsun, iyiye değil. Dünya değişiyor dedin. Eğer Yüzük var olursa Minas Tirith düşecekmiş. Ama neden? Yüzük Düşman'da olursa mutlaka düşer. Ama bizde durursa neden düşsün?"

    "Sen de Divan'da değil miydin?" diye cevap verdi Frodo. "Çünkü bunu kullanamayız ve bununla yakılan her şey kötüye çıkar."

    Boromir ayağa kalktı ve sabırsızca dolanmaya başladı. "Hep aynı laflar," diye bağırdı. "Gandalf, Elrond - bütün o tipler sana ne söylemen gerektiğini öğretmişler. Kendi adlarına haklı olabilirler. Bu elfler, yarı elfler, büyücüler; yüzük onları çökertir belki. Ama bazen, bunlar gerçekten irfan sahibi mi yoksa sadece korkaklar mı diye geçiyor aklımdan. Fakat herkes kendi soyuna göre konuşsun. Yüreği sağlam insanlar, işte onlar hiç yozlaşmayacaktır. Biz Minas Tirith'liler yılların sınavlarında metanetimizi ispatladık. Biz büyücü hükümdarların kudretini istemiyoruz, sadece kendimizi savunmak için, haklı bir dava için kuvvet istiyoruz. Ve buyurun! Tam ihtiyaç anında Kudret Yüzüğü ortaya çıkıveriyor. Bu bir armağan bana soracak olursan; Mordor'un düşmanlarına bir armağan. Yüzük'ü, Düşman'ın gücünü, Düşman'a karşı kullanmamak delilik. Sadece korkusuzlar ve insafsızlar muzaffer olabilirler. Bu zamanda bir savaşçı, büyük bir lider neler başarmazdı? Aragorn neler başarmazdı? Veya o bunu reddediyorsa, neden Boromir olmasın? Yüzük bana da Komuta gücü verir. Mordor'un ordularını nasıl da dağıtırdım, bütün askerler koşup sancağım altında toplanırdı!"

    Boromir gittikçe sesini yükselterek bir ileri bir geri yürüyüp duruyordu. Neredeyse Frodo'nun varlığını bile unutmuş, surlardan, silahlardan, askerlerin silah altına alınmasından dem vurmaktaydı; sonra büyük ittifaklar ve kazanılacak şanlı zaferler hakkında planlar yaptı; Mordor'u yıktı, kendi kudretli bir kral oldu, yardımsever ve bilge bir kral. Aniden durdu ve kollarını salladı.
    "Ve bize onu atmamızı söylüyorlar!" diye bağırdı. "Yok etmemizi bile değil. Bu bir işe yarayabilirdi, tabii eğer böyle bir şey yapmak için en ufak bir ümit olduğunu mantık alsaydı. Almıyor. Bize sunulan tek tasan bir buçukluğu körü körüne Mordor'a gönderip, Düşman'a onu yakalaması için her türlü şansı tanımak. Ahmaklık!
    "Her şey besbelli değil mi dostum?" dedi birdenbire tekrar Frodo’ya dönerek. "Korktuğunu söylüyorsun. Eğer öyle ise, en cesur olan bile seni mazur görmelidir. Fakat gerçekte baş kaldıran sağduyun değil mi?"

    "Hayır, ben korkuyorum," dedi Frodo. "Sadece korkuyorum. Fakat senin bu kadar açık konuşmana sevindim. Artık kafam daha berrak."

    "O halde Minas Tirith'e geleceksin!" diye bağırdı Boromir. Gözleri parlıyordu, yüzü şevklenmişfi.

    "Beni yanlış anladın," dedi Frodo.

    "Fakat en azından bir süreliğine gelirsin," diye ısrar etti Boromir. "Şehrim artık yakın sayılır ve oradan Mordor, buradan olduğundan pek az daha uzakta. Çoktandır yabanlıktayız; harekete geçmeden önce Düşman'ın neler yaptığından haberdar olmalısın. Benimle gel Frodo," dedi. "îlle de gitmek zorundaysan, tehlikeye atılmadan önce dinlenmen gerek." Elini dostça hobbitin omuzuna koydu; fakat Frodo elin bastırılmış bir heyecanla titrediğini fark etmişti. Hemen uzaklaştı, kendisinin neredeyse iki misli ve kuvvet açısından kendisinden çok çok daha güçlü olan uzun boylu insanı korkuyla süzdü.

    "Neden bu kadar yabanisin?" dedi Boromir. "Ben dürüst bir adamım, ne hırsızım, ne de eşkıya. Senin Yüzük'üne ihtiyacım var: Bunu artık biliyorsun; ama onu alıkoymak gibi bir arzum olmadığına yemin ederim. En azından tasarılarımı denemem için bana bir şans tanımayacak mısın? Yüzük'ü bana ödünç ver!"

    "Hayır, hayır!" diye bağırdı Frodo. "Divan onu taşıma sorumluluğunu bana verdi."

    "Kendi ahmaklığımız yüzünden Düşman'a yenileceğiz," diye haykırdı Boromir. "Deli ediyor bu beni! Ahmak! Dik kafalı ahmak! Gönüllü olarak ölüme koşacaksın ve davamızı mahvedeceksin. Eğer bir ölümlü soyunun bu Yüzük üzerinde bir hakkı varsa, o da Nümenor'lu tnsanlar'dır, buçukluklar değil. Senin elinde olmasının tek sebebi uğursuz bir rastlantı. Benim de olabilirdi. Benim olmalı. Onu bana ver!"

    Frodo cevap vermeyip büyük düz taş aralarında kalıncaya kadar geriledi. "Haydi ama dostum!" dedi Boromir daha yumuşak bir sesle. "Neden onu başından atmayasın? Neden kuşkularından ve korkularından kurtulmayasın? istersen suçu da bana atabilirsin. Benim çok güçlü olduğumu ve zorla aldığımı söylersin. Çünkü gücüm sana fazla fazla yeter buçukluk," diye bağırdı ve aniden taşın üzerinden atlayarak Frodo'ya doğru hamle yaptı. Zarif ve sevimli yüzü korkunç bir biçimde değişmişti; gözlerinde hiddetli bir ateş vardı.

    Frodo yana kaçıp kurtuldu ve yine taşı aralarına aldı. Yapabileceği tek bir şey vardı: Tam Boromir tekrar üzerine atlarken titreyerek zincirindeki Yüzük'ü çıkarttı, hemencecik parmağına geçirdi. Adam nefesini tuttu bir an, hayretler içinde baktı; sonra orayı burayı, kayaların ve ağaçların arasını araştırarak deliler gibi etrafta koşturmaya başladı. "Sefil düzenbaz!" diye haykırıyordu. "Dur hele seni bir elime geçireyim! Şimdi anlıyorum içyüzünü. Yüzük'ü Sauron'a götürüp hepimizi satacaksın. Bizi en güç anımızda terk etmek için bekliyordun sırf. Sana da bütün buçukluklara da lanet olsun, ölümün karasına düşesiniz!" Sonra ayağı bir taşa takılarak yüzükoyun yere serildi. Bir süre sanki kendi laneti kendine işlemiş gibi yerde kıpırdamadan yattı; sonra birdenbire ağlamaya başladı.

    Ayağa kalktı, alnını oğuşturup göz yaşlarını sildi. "Neler dedim ben?" diye bağırdı. "Ne yaptım? Frodo, Frodo!" diye seslendi. "Geri gel! Bir cinnete düşmüştüm, ama artık geçti. Geri gel!"

    ----------------------------------------------------

    Yüzük Kardeşliği, Kardeşlik Dağılıyor


    Boromir , Frodo ile konuşuyor

    Boromir hemen geri gelerek olanları anlattı. Kardeşlik üyeleri farklı yönlere dağılıp Yüzük Taşıyıcısı'nı aramaya başladılar. Gimli ve Legolas ormanın içinde bir çok ork ile karşılaştılar, derken Boromir'in borusunun sesini duydular. Ancak geç kalmışlardı, yiğit Boromir Merry ve Pippin'i savunurken düşmüştü.


    Boromir , hobbitleri savunurken


    ...(Aragorn)Parth Galen'in bir mil kadar ötesinde, gölden pek uzak olmayan küçük bir açıklık alanda Boromir'i buldu. Sırtını ulu bir ağaca dayamış, sanki dinleniyormuş gibi oturuyordu. Fakat Aragorn onun bir sürü kara tüylü okla deşilmiş olduğunu gördü; kılıcı hâlâ elindeydi ama kabzasına yakın bir yerden kırılmıştı; ikiye yarılmış borusu yanıbaşındaydı. Etrafında ve ayaklarının dibinde bir yığın ork ölmüş yatıyordu.

    Aragorn, Boromir'in yanına diz çöktü. Boromir gözlerini aralayıp konuşmaya çalıştı. Nihayet ağzından ağır ağır birkaç söz döküldü. "Frodo'dan yüzüğü almaya çalıştım," dedi. "Çok üzgünüm. Cezamı çektim."

    Bakışları devrilen düşmanlarına kaydı; en az yirmisi orada yatıyordu. "Gittiler: Buçukluklar: Orklar onlan aldı. Galiba ölmediler. Orklar onları bağladı." Durdu ve gözleri yorgunlukla kapandı. Bir süre sonra tekrar konuştu.

    "Elveda Aragorn! Minas Tirith'e git ve halkımı kurtar! Ben yenik düştüm."

    "Hayır!" dedi Aragorn, elini tutup alnından öperken. "Sen kazandın! Pek az insan böyle bir zafer kazanmıştır. Huzur içinde ol! Minas Tirith düşmeyecek!"

    Boromir gülümsedi.

    "Ne tarafa doğru gittiler? Frodo yanlarında mıydı?" diye sordu Aragorn.
    Ama Boromir bir daha konuşmadı.
    "Heyhat!" dedi Aragorn. "Böyle göçüyor Muhafız Kulesi Hükümdarı, Denethor'un varisi! Acı bir son. Grup darmadağın oldu. Yenik düşen benim. Gandalf in bana olan güveni boşmuş. Şimdi ne yapacağım? Boromir Minas Tirith'e gitme işini bana yükledi, gönlüm de bundan yana; ama Yüzük ve Taşıyıcısı neredeler? Onlan nasıl bulacağım ve Macera'yı felaketten nasıl koruyacağım?"

    -------------------------------------------------

    İki Kule, Boromir'in Ayrılışı

    Boromir'in Düşüşü

    Aragorn Frodo ve Sam'in Mordor'a doğru gittiklerini, Merry ve Pippin'in ise esir alındığını anlamıştı. Merry ve Pippin'i takip etmeye karar verdi. Ama Legolas Boromir'in cenazesinin böyle bırakılamayacağını söyledi, onlar naaşı bir kayığa koyarak Amon Hen'e bıraktılar.


    Boromir'in cansız bedeni Amon Hen nehrine bırakılıyor



    Rohan Süvarileri


    Aragorn, Legolas ve Gimli , 4 gün boyunca buçukluk ve orkların izini sürdüler. Dördüncü günün sabahı , Legolas büyük bir atlı grubu gördü. Onlar Rohirrim'di. Kumandanları ise Yurt'un üçüncü komutanı Eomer bey idi. Aragorn atlılara kendini İsildur'un varisi olarak tanıttı, kırılan ve yeniden yapılan kılıcı gösterdi.


    Sonunda Gimli bile dört nala giden atların nal seslerini duymaya başladı. Atlılar, izi takip ederek nehirden ayrılmış yaylalara yaklaşıyorlardı. Rüzgâr gibi biniyorlardı ata.

    Artık güçlü seslerin haykırışları çayırlar üzerinden çınlayarak geliyordu. Aniden gök gürültüsü gibi bir sesle esip geçtiler; en öndeki atlı yoldan ayrılıp tepenin eteğinden geçerek arkasındaki bölüğü yaylaların batı etekleri boyunca güneye yönlendirdi. Arkasından, zırhlarına bürünmüş, hızlı, parıl parıl parlayan, korkunç ve zarif görünüşlü upuzun bir sıra halinde bir sürü atlı geliyordu.
    Atlan iri yan, güçlü ve son derece biçimli hayvanlardı; boz derileri parıltılıydı; uzun kuyrukları rüzgârda dalgalanıyordu; yeleleri mağrur boyunları boyunca örülmüştü. Üzerlerindeki insanlar da onlara yakışıyordu: Boylu poslu, uzun kollu, uzun bacaklıydılar; sarı saçları hafif miğferlerinin altından akıyor, uzun örgüler halinde sırtlarına iniyordu; yüzleri sert ve haşindi. Ellerinde dişbudak ağacından uzun mızraklar, sırtlarında resimli kalkanlar, kemerlerinde ise uzun kılıçları vardı; parlatılmış zırhtan etekleri dizlerine kadar uzanıyordu.


    Rohan Süvarileri

    Çifter çifter geçtiler atlarıyla; arada bir içlerinden biri üzengisi üzerinde ayağa kalkarak her iki yanına ve önüne baktığı halde sessizce oturmuş onları izleyen üç yabancıyı fark etmemiş gibiydiler. Atlılar neredeyse geçip gitmişti ki Aragorn aniden kalkarak yüksek bir sesle seslendi:

    "Kuzey'den ne haberler var, Rohan Süvarileri?"

    Atlılar inanılmaz bir hızla ve ustalıkla küheylanlarına hâkim olarak döndüler ve etraflarını sardılar. Kısa bir süre sonra üç yol arkadaşı kendilerini, arkalarındaki yamaca inip çıkarak etraflarında dolanan ve gitgide daha çok yaklaşan, halka halinde etraflarında dönen atlılar arasında buldular. Aragorn sessizce ayakta duruyor, diğer ikisi de kıpırdamadan oturmuş işler neye varacak diye merak ediyorlardı.
    Bir söz söylenmeden, bir komut haykırılmadan, aniden durdu Süvariler. Mızrakları bir orman gibi yabancılara çevrilmişti.Atlıların bazılarının elinde yaylar vardı ve oklarını kirişe geçirmişlerdi bile. Sonra içlerinden biri ileri doğru sürdü atını. Uzun boylu, diğerlerinden daha uzun boylu bir adamdı; miğferinde at kılından beyaz bir sorguç vardı. Mızrağının ucu Aragorn'un göğsüne yarım metre kalıncaya kadar ilerledi. Aragorn kıpırdamadı.

    "Kimsin, bu yurtta ne ararsın?" dedi Süvari, Batı'nın Ortak Dili'ni kullanarak, tıpkı Gondorlu insan Boromir'in konuşma biçimi ve tonlamasıyla.

    "Bana Yolgezer derler," diye cevap verdi Aragorn. "Kuzey'den geliyorum. Ork avlıyorum."

    Süvari atından atladı. Mızrağını, yanına yaklaşıp atından inen birine verdi; kılıcını çekip Aragorn'u dikkatle inceleyerek ve biraz da merakla tam karşısında durdu. Sonunda tekrar konuştu.

    "Peşinen sizi de ork sanmıştım," dedi; "ama şimdi görüyorum ki öyle değilmiş. Doğrusu eğer onları bu şekilde avlamaya gidiyorsanız demek ki orklar hakkında pek bir şey bilmiyorsunuz, orklar hem tez ilerliyorlardı hem de çok iyi kuşanmışlardı; üstelik sayılan da çokçaydı. Ava giderken avlanmak da vardı, eğer onlara yetişmiş olaydınız. Fakat sende tuhaf bir şeyler var Yolgezer." Açık renkli berrak gözlerini Kolcu'ya çevirdi. "Verdiğin bu ad, bir insan adı değil. Aynca üst başın da tuhaf. Çimenlerden mi bittiniz? Gözümüzden nasıl kaçtınız? Siz elfgillerden misiniz?"

    "Hayır," dedi Aragorn. "Aramızdan sadece biri elf, uzaktaki Kuyutorman'daki Ormanlık Diyar'dan gelen Legolas bir elftir. Ancak Lothlorien'den geçmiştik ve Hanım'ın ihsanları ve hediyeleri bize lâyık görüldü."

    Süvari onlara daha da artan bir ilgiyle baktı ama bakışları sertleşti. "O halde Altın Orman'da bir Hanım var eski masallarda söylendiği gibi!" dedi. "Çok az kişi onun ağlarından kurtulabilir derler. Bu günler
    tuhaf günler! Ama eğer onun tarafından kayırmıyorsanız, siz de ağ örücüsünüzdür, büyücüsünüzdür belki de." Aniden Legolas'a ve Gimli'ye soğuk bir nazarla baktı. "Siz neden konuşmazsınız, sessizler?" diye sordu.

    Gimli ayağa kalkarak ayaklarını ayırıp sıkı sıkı yere bastı: Eli baltasının sapını kavradı, kara gözlerinde şimşekler çakıyordu. "Bana adını ver at efendisi, o zaman ben de sana benimkini veririm, başka bilgiler de veririm istersen," dedi.

    "O konuya gelince," dedi Süvari, cüceye yukardan bakarak, "önce eller söyler kim olduklarım. Yine de benim adım Eomund oğlu Eomer; bana Atçanyurt'un Üçüncü Başkumandanı derler."

    "O halde Eomund oğlu Eomer, Atçanyurt'un Üçüncü Başkumandanı, müsaadenle cüce Gloin oğlu Gimli seni ahmakça sözlere karşı uyarsın. Aklının eremeyeceği kadar zarif olan şeyler hakkında kötü konuşuyorsun; seni ancak aklının kıt olması affettirebilir."

    Eomer'in gözleri alevlendi, Rohan'lılar hiddetle, mırıldanarak ve mızraklarını uzatarak halkayı daralttılar. "Sakalınla, makalınla kelleni uçururdum Cüce Efendi, eğer yerden biraz daha yüksekte olsaydı," dedi korner.

    "O tek başına değil," dedi Legolas gözden hızlı hareket eden ellerle yayına bir ok yerleştirip gererek. "Eliniz daha inemeden düşer kalırsınız."

    Eomer kılıcını kaldırdı; her şey berbat olabilirdi ama Aragorn aralarına sıçrayarak elini kaldırdı. "Bağışlayın Eomer!" diye bağırdı. "Bilginiz arttığında yol arkadaşlarımı neden bu kadar çok kızdırdığınızı anlayacaksınız. Rohan'a karşı hiçbir kötü niyetimiz yok; halkına karşı da yok, ne insanlarınıza ne de atlarınıza. Vurmadan önce hikâyemizi dinlemek istemez misiniz?"

    "İsterim," dedi Eomer kılıcını indirerek. "Yalnız, Atçanyurt'ta gezenler bu kuşku dolu günlerde daha az mağrur olurlarsa akıllılık etmiş olurlar, önce bana asıl adını söyle."

    "Önce bana kime hizmet ettiğinizi söyleyin," dedi Aragorn. "Mordor'daki Karanlıklar Efendisi Sauron'un dostu musunuz, düşmanı mı?"

    "Ben sadece Yurt Hükümdarı, Thengel oğlu Kral Theoden'e hizmet ederim," diye cevapladı Eomer. Biz uzaktaki Kara Ülke'nin Gücü'ne hizmet etmeyiz ama daha onunla açık bir cenge de tutuşmuş değiliz; eğer siz ondan kaçıyorsanız bu topraklan terk etseniz iyi olur.

    Artık bütün sınırlarımızda huzursuzluk var, tehdit altındayız; ama bizim tek amacımız hür olmak, daha önce yaşamış olduğumuz gibi yaşamak, ister iyi ister kötü olsun el hükümdarına hizmet etmemek. Daha iyi günlerde konuklan içtenlikle karşılardık fakat bu günlerde beklenmedik konuklarımız bizi tez ve sert buluyorlar. Haydi söyleyin! Kimsiniz? Kime hizmet edersiniz? Bizim yurdumuzda kimin buyruğuyla ork avlarsınız?"

    "Ben hiçbir insana hizmet etmem," dedi Aragorn; "lâkin Sauron'un hizmetkârlarını hangi topraklara giderlerse gitsinler izlerim. Ölümlü insanlar arasında orkları benim kadar tanıyan az kişi vardır; onları bu şekilde avlıyor olmamın nedeni mecburiyettir. Takip ettiğimiz orklar arkadaşlarımızın ikisini tutsak ettiler. Böyle bir durumda atı olmayan adam yaya gider ve izleri takip etmek için izin almaya çalışmaz. Düşmanın kaç baş olduğunu da saymaya kalkmaz, kılıcıyla sayarsa başka. Silahsız değilim."

    Aragorn pelerinini geri itti. Kılıcını kavrarken, elf kını pırıldadı ve kınından çekince Anduril'in keskin yanı ani bir alev gibi parladı. "Elendil!" diye haykırdı Aragorn. "Ben Arathorn oğlu Aragorn; bana Gondor'lu Elendil'in oğlu îsildur'un varisi Dûnadan ve Elf Taşı Elessar derler, işte Kınlan ve yeniden dövülen Kılıç! Bana yardım mı edeceksiniz, engel mi olacaksınız? Çabuk seçin!"

    Gimli ile Legolas yol arkadaşlarına hayretle baktılar çünkü onu daha önce böyle bir ruh halinde görmemişlerdi. Sanki onun boyu poşu büyümüştü de Eomer küçülmüştü; canlı yüzünde, taştan kral heykellerinde gördükleri gücün ve heybetin kısa bir zuhurunu yakalamışlardı. Bir an için, Aragorn'un alnında, parlayan taç misali beyaz bir alev oynaşıyor gibi göründü Legolas'ın gözlerine.

    Eomer geriledi, yüzünde huşu içinde bir bakış vardı. Mağrur gözlerini yere indirdi. "Bu günler gerçekten de tuhaf günler," diye mırıldandı. "Düşler ve efsaneler otların arasından bitiyor gibi."

    -------------------------------------------

    İki Kule, Rohan Süvarileri

    Yurt Komutanı Eomer

    Ak Büyücü


    Eomer, grubun aradığı orkları öldürdüklerini, leşleri ise yaktıklarını söyledi. Üç avcı, leşlerin yakıldığı yere gitti ancak buçukluklardan hiçbir ize rastlamadılar. O gece kamplarının yanında yaşlı bir adam gördüler, atları ise kaçtı. Ancak Legolas atların neredeyse sevindiklerini, sanki eski bir dostlarını görmüş gibi olduklarını söyledi


    Aniden Gimli başını kaldırıp baktı; tam ateş aydınlığının kıyısında, bir asaya yaslanmış, koca bir pelerine sarınmış, iki büklüm olmuş yaşlı bir adam duruyordu; geniş siperlikli şapkası gözlerinin üzerine eğilmişti. Gimli, hemen Saruman'ın onları yakalamış olduğunu düşündü, ama bir an için bağıramayacak kadar şaşkın, ayağa fırladı. Onun ani hareketiyle uyanmış olan Aragorn ile Legolas da oturarak baktılar. Yaşlı adam ne konuştu, ne de bir işaret yaptı.
    "Senin için ne yapabiliriz baba?" dedi Aragorn ayağa sıçrayarak. "Üşüdüysen buyur gel ısın!" ileri doğru koca bir adım attı ama yaşlı adam gitmişti bile. Yakınlarda adama ait bir iz bulamadılar ve fazla uzaklaşmayı da göze alamadılar. Ay batmıştı ve gece çok karanlıktı.
    Aniden Legolas bir çığlık attı. "Atlar! Atlar!"
    Atlar gitmişti. Kazıklarını sökerek yok olmuşlardı. Bir süre üç yol arkadaşı, kötü şanslarının bu yeni darbesiyle tedirgin olarak kıpırdamadan sessizce durdu. Fangorn'un dibindeydiler; bu sınırsız ve tehlikeli topraklarda tek dostları olan Rohan'lılarla aralarında fersahlar vardı. Onlar öylece dururken, gecenin içinden uzaklardan kişneyen ve sızlayan atların sesini duyar gibi oldular. Sonra rüzgârın soğuk hışırtısı dışında, her şey yeniden sessizleşti.
    "Evet, gittiler," dedi Aragorn sonunda. "Onları ne bulabiliriz ne de yakalayabiliriz; eğer kendi rızalarıyla gelmezlerse, onlarsız başımızın çaresine bakmamız gerekecek. Yayan başladık yolumuza ve hâlâ ayaklarımız var."

    ------------------------------------------------------

    İki Kule, Rohan Süvarileri

    Ertesi sabah, hobbitlerin Fangorn Ormanına gittikleri anlaşıldı. Legolas bu orman hakkında birtakım efsaneler duymuştu. Bu efsanelerde Entlerden söz ediliyordu, entlerin uzun yıllar önce Fangorn'da yaşadıklarından.


    Fangorn Ormanı

    Ormanda ilerlerken Legolas yaşlı bir adam gördü. İlk önce onu Saruman sandı ancak, sonradan onun Gandalf olduğu anladı. Büyücü Balgrog'u yenmiş ve Ak Gandalf olarak geri gönderilmişti.


    "Yine de buradayız işte - bir güzel ağa yakalandık," dedi Legolas. "Bakın!"

    "Neye bakın?" dedi Gimli.

    "Oraya ağaçların arasına."

    "Nereye? Bende elf gözü yok!"

    "Sus! Daha alçak sesle konuşun! Bakın!" dedi Legolas işaret ederek. "Ormanın içine, şimdi gel Jiğimiz yola. Bu o. Ağaçtan ağaca geçerken onu göremiyor musunuz?"

    "Gördüm, gördüm şimdi!" diye tısladı Gimli. "Bak Aragom! Sizi uyarmamış mıydım? işte yaşlı adam. Kirli, gri çaputlar içinde: İlk başta onu göremememin nedeni buydu."

    Aragorn baktı ve yavaş yavaş hareket eden iki büklüm bir şekil gördü. Çok uzakta değildi. Kaba bir asaya dayanmış, yorgun argın yürüyen yaşlı bir dilenciye benziyordu. Başı önüne eğilmişti ve onlardan yana bakmıyordu. Başka topraklarda olsa onu hoş sözlerle karşılarlardı; ama şimdi her biri garip bir beklenti içinde sessizce duruyorlardı: Gizli bir güç -veya kötülük- barındıran bir şey yaklaşıyordu.
    Gimli onlara adım adım yaklaşan siluete fal taşı gibi açılmış gözlerle baktı. Sonra aniden, kendini daha fazla denetim altında tutamayarak patladı: "Yayın Legolas! Yayını ger! Hazırlan! Saruman bu. Konuşmasına veya bize büyü yapmasına izin verme! önce sen vur onu!"

    Legolas yayını alarak yavaş yavaş gerdi, sanki başka bir irade ona karşı koyuyormuş gibi. Elinde bir oku gevşekçe tuttu ama bir türlü yaya geçirmedi. Aragorn sessizce duruyordu; yüzü tetikte ve dikkatliydi.

    "Neden bekliyorsun? Neyin var?" dedi Gimli fısıldayarak.

    "Legolas haklı," dedi Aragorn sakin sakin. "Yaşlı bir adama habersizce, meydan okumadan, bu şekilde vuramayız, ne kadar korku ve kuşku içinde olsak da. izle ve bekle!"

    Tam o sırada yaşlı adam adımlarını sıklaştırarak şaşırtıcı bir hızla taş duvarın dibine geldi. Sonra onlar kıpırdamadan durmuş aşağıya bakarken o da aniden yukan baktı. Hiç ses yoktu.
    Yüzünü göremiyorlardı: Başında başlığı vardı; başlığının üzerine de geniş kenarlı bir şapka giymişti öyle ki burnunun ucu ve gri sakalı hariç bütün hatları gölgede kalıyordu. Yine de Aragorn'a, sanki başlığıyla kaşlarının gölgeleri arasından keskin ve parlak gözlerin ışıltısını y akalamı ş gibi geldi.

    Sonunda yaşlı adam sessizliği bozdu. "Ne hoş bir tesadüf dostlarım," dedi yumuşak bir .sesle. "Sizinle konuşmak istiyorum. Siz mi aşağı ineceksiniz, ben mi yukarı geleyim?" Cevabı beklemeden yukarı tırmanmaya başladı.

    "Şimdi!" dedi Gimli. "Durdur onu Legolas!"

    "Sizinle konuşmak istediğimi söylemedim mi?" dedi yaşlı adam. Yayını bırak Efendi Elf!"

    Ok ile yay Legolas'ın elinden düştü ve kollan iki yanında sallandı.

    "Ve sen Efendi Cüce, lütfen ben yukarı çıkıncaya kadar elini baltanın sapından çek! Bu tür karşılıklara ihtiyacın olmayacak."

    -----------------------------------------------

    İki Kule, Ak Süvari


    Gandalf ile Üç Avcı'nın karşılaşması

    Grup Gandalf'tan hobbitlerin Ağaçsakal'ın yanında güvende olduğunu öğrendi. Entler ağaç katili Saruman'a çok kızgındılar. Ama şuanda grubun hedefi Edoras'tı ve hızlı bir biçimde oraya gitmeleri gerekiyordu. Gandalf, Gölgeyele'yi çağırdı, komutanlarının ardından ise Aragorn ve Legolas'ın atları Arod ve Hasufel geliyordu.


    Yılkıların şefi Gölgeyele



    Miğferdibi Muharebesi


    Edoras'ta Gandalf Kral Theoden'i Saruman'ın etkisinden kurtardı ve onu yaklaşan savaş hakkında uyardı. Theoden Miğferdibi'nde savunma savaşı yapmaya karar verdi. 3 Mart gecesi Saruman'ın ordusu- 10000 Uruk-hai ve ork- miğferdibi önüne geldi ve aynı gece çok büyük çarpışmalar yaşandı.


    Miğferdibi Muharebesi

    Tüm ümitlerin tükendiği, yenilginin kaçınılmaz olduğu saatlerde Gandalf ve Erkenbrand yanlarında 1,000 adamı ile birlikte yetişti. Üstelik vadinin gerisinde bir orman ortaya çıkıvermişti, Erkenbrand ve öfkeli süvarilerden kaçıp bu ormana giren orklardan hiçbiri bir daha görünmedi.

    Manzara değişmişti. Daha önceleri yeşil vadinin olduğu yerde, durmadan yükselen tepeleri örten çimenlik yamaçlarda, artık bir orman yükseliyordu. Kocaman ağaçlar, çıplak ve sessiz duruyordu, sıra sıra, birbirine dolanmış dalları ve kır başlarıyla; büklüm büklüm kökleri uzun yeşil otlar arasına gömülmüştü. Altlarında karanlık vardı. Hendek ile bu isimsiz ormanın kenarı arasında sadece iki fersah açıklık vardı. Bu açıklığa Saruman'ın mağrur orduları sinmişti; kral ile ağaçlann dehşeti arasında. Hendek'in tepesi onlardan tamamen arınıncaya kadar Miğfer Kapısı'ndan aşağı doğru aktılar, ama Hendek'in altında kaynaşan sinekler gibi toplaştılar. Koyağın kenarlarından sürünerek tırmanıp kaçmak için boşu boşuna fırsat kolladılar. Vadinin doğu yanı çok dik ve çok taşlıktı; soldan, batıdan ise kaçınılmaz sonları yaklaşıyordu.

    Orada, aniden tepenin sırtından bir atlı belirdi; beyazlara bürünmüştü, doğan güneşte parlıyordu. Daha alçak tepelerde borular çalınıyordu. Onun gerisinde, yamaçtan aşağıya aceleyle inen bin kadar piyade vardı; kılıçları da ellerindeydi. Tam ortalarında uzun boylu ve güçlü bir adam yürüyordu iri adımlarla. Kalkanı kırmızıydı. Vadinin kenarına gelince, büyük siyah bir boruyu dudaklarına götürdü ve gür bir sesle üfledi.

    "Erkenbrand!" diye bağırdı Süvariler. "Erkenbrand!" "Ak Süvari'ye bakın!" diye bağırdı Aragorn.

    "Gandalf yine geldi!" "Mithrandir, Mithrandir!" dedi Legolas. "Bu gerçekten de büyücülük! Haydi! Büyü bozulmadan şu ormana bir bakmak istiyorum."

    Isengard orduları gürledi, bir o yana bir bu yana savrulup, korkudan korkuya yönelerek. Yeniden boru çalındı kuleden. Kralın grubu Hendek'teki gedikten saldırdı. Batıağıl'ın efendisi Erkenbrand tepelerden sıçradı. Aşağı sıçradı Gölgeyele, dağlarda kendinden emin adımlarla sıçrayan bir ceylan gibi. Ak Süvari tepelerine indi, onun gelişinin yarattığı dehşet düşmanı çıldırtmıştı. Vahşi adamlar onun önüne yüzü koyun kapandılar. Orklar dönerek bağrıştılar ve hem kılıçlarını, hem mızraklarını fırlatıp attılar. Gitgide artan bir rüzgâr önündeki kara bir duman gibi kaçtılar. Bağıra çağıra ağaçların kucak açmış gölgeleri altına girdiler ve o gölgeden hiçbiri canlı olarak çıkmadı bir daha.

    ------------------------------------------------

    İki Kule, Miğfer Dibi

    Kral Theoden ve peşindekiler , konuşmak için İsengard'a gitmeye karar verdiler. Huorn ormanından geçerken Legolas durup ormanı incelemek istedi amaGimli ve Gandalf tarafından durduruldu. Legolas Fangorn ormanına girmeyi çok istiyordu, Gimli de onunla gelmeyi kabul etti, ancak Legolas'ın da kendisi ile birlikte Miğferdibi'ndeki mağaralara gelmesi şartıyla.

    Üç Avcı , Merry ve Pippin'i Mart'ın 5'inde İsengard'da buldular. Ayrıca Legolas Ağaçsakal ile de kounşma fırsatını yakalamış oldu.

    Grup sonra Orthanc'ın önüne, Saruman ile konuşmaya geldi. Ancak Saruman barışa yanaşmıyordu, bunun üzerine Gandalf, Saruman'ın asasını kırıp onu Büyücüler Konseyi'nden attı.


    Theoden hâlâ cevap vermiyordu. Hiddet ile mi, kuşku ile mi çekişiyordu belli değildi. Eomer konuştu.

    "Beyim, duyun beni!" dedi, "Şu anda bizi uyardıkları tehlikeyi hissediyoruz. Sonunda çatal diline bal sürmüş yaşlı bir yalancı tarafından ağzımız açık bırakılmak için mi sürdük atlarımızı zafere? Böyle konuşurdu kapana kısılmış bir kurt av köpekleriyle, eğer konuşabilseydi. Size ne yardımı dokunabilir ki aslında? Bütün arzusu içine düştüğü durumdan kurtulmak. Fakat siz, işi gücü ihanet ve cinayetle olan bu kişiyle konuşup görüşecek misiniz? Geçitlerdeki Theodred'i, Miğfer Dibi'ndeki Hâma'nın mezarını hatırlayın!"

    "Madem söz zehirli dillere geldi seninkine ne demeli genç yılan?" dedi Saruman; artık hiddetinin şimşeği açık seçik görünüyordu. "Haydi Eomund oğlu Eomer!" diye devam etti tekrar yumuşak sesiyle. "Her adamın hayatta bir rolü vardır. Senin rolün silahlarla gösterdiğin bahadırlık; bu yüzden de büyük bir şeref kazanıyorsun. Sen efendinin düşman dediği herkesi öldür ve bununla yetin. Anlamadığın siyasete burnunu sokma. Ama belki, eğer kral olursan, kralın arkadaşlarını iyi seçmek zorunda olduğunu anlarsın. Gerisinde ister gerçek, ister hayal mahsulü olsun, ne tür keder verici haller bulunursa bulunsun, Saruman'ın dostluğu ve Orthanc'ın gücü kolay kolay bir kenara atılmaz. Bir muharebe kazandınız, bir savaş değil - onu da bir daha güvenemeyeceğiniz bir yardım sayesinde kazandınız. Bir dahaki sefere Ormanın Gölgesi'ni kendi kapınızda bulabilirsiniz: Dik başlı ve duygusuzdur bu gölge; insanlara karşı hiç sevgisi yoktur.

    "Lâkin benim Rohan beyim, muharebe sırasında yiğit adamlar öldü diye bana katil mi demek lazım gelir? Eğer gereksiz yere savaşa giderseniz -çünkü savaşı arzu eden ben değildim- o zaman insanlar telef olur. Bu hesaba göre ben bir katil isem, o halde bütün Eorl Hanedanı kana bulanmış demektir; çünkü onlar birçok savaşa girmişler ve kendilerine meydan okuyan birçok kişiye hücum etmişlerdir. Yine de en kötü ihtimalle siyasi davranabilmek için bazılarıyla daha sonra barış yapmışlardır. Ben diyorum ki Theoden Kral: Barış yapıp dost olalım mı, siz ve ben? Hüküm bize ait."

    "Barış yapacağız," dedi The"oden sonunda boğuk bir sesle, kendini zorlayarak. Süvarilerin bir kısmı memnuniyetle bağırdı. Theoden elini kaldırdı. "Evet, barış yapacağız," dedi bu kez berrak bir sesle, "barış yapacağız, sen ve senin bütün yaptıkların -ve bizi teslim etmeye çalıştığın karanlık efendinin bütün yaptıkları- yok olduktan sonra. Sen bir yalancısın Saruman ve insanların yüreklerini çürüten birisin. Bana elini uzatıyorsun ama ben yalnızca Mordor'un pençesinin bir parmağını görüyorum. Kıyıcı ve soğuk! Senin benimle yaptığın cenk hakça olsaydı bile -ki değildi, çünkü on kere daha akıllı olsaydın bile beni ve benim olanı kendi çıkan n için dilediğin biçimde yönetmeye hiç hakkın yok- öyle olsaydı bile Batıağılı'ndaki meşalelere ve orada ölmüş yatan çocuklara ne demeli? Öldükten sonra Hâma'nın bedenini Boruşehir'in kapılan önünde parçaladılar. Pencerene kurulan bir darağacından sallanıp da kargalarının eğlencesi olduğun zaman, seninle ve Orthanc ile bir barış yapacağım. Eorl Hanedanı'ndan sana gelecek iyilik bu kadar. Ulu atalarımın önemsiz bir evladıyım ama senin parmaklarını yalamama gerek yok. Başka yere dön. Ama korkarım sesin büyüsünü yitirdi."

    Süvariler Theoden'e rüyadan uyandırılmış gibi baktılar. Saruman'ın müziğinden sonra efendilerinin sesi kulaklarına kart bir karganınki gibi gelmişti. Ama Saruman bir süre için gazap içinde kendinden geçti. Sanki krala elindeki asa ile vuracakmış gibi korkuluklardan aşağıya sarktı. Bazılarının gözüne ansızın, saldırmak için gerilen bir yılan gibi göründü.

    "Darağaçları ile kargalarmış!" diye tısladı; herkes bu korkunç değişim karşısında ürperdi. "Bunak! Eorl'un konağı, içinde eşkıyaların pis kokular içinde içtiği, veletlerin itlerle yerde yuvarlandığı yer değil de ne? Kendileri uzun zamandır darağacından kaçıp duruyorlar. Fakat ilmik geliyor, yavaş yavaş daralıyor ama sonunda sıkı ve sert kavrayacak. Kolaysa asın da görelim!" Yavaş yavaş kendisine hâkim olmaya başladıkça sesi de değişti. "Neden seninle konuşma sabrını gösterdim bilmiyorum. Çünkü ne sana, ne de senin şu dört nala koşturup duran, ilerlerken değil de kaçarken hızlı giden minik takımına ihtiyacım yok Theoden Atterbiyecisi. Çok zaman önce senin faziletin ve aklının ötesinde bir devlet sundum sana. Sonra tekrar sundum ki senin yanlış yere sürüklediklerin, açık açık önlerindeki yollan görebilsinler. Yüksekten atıp, iyi niyetimi suistimal ediyorsun. Öyle olsun. Kulübelerinize geri dönün!

    "Fakat sen Gandalf! Utancını fark ederek en azından senin için üzülüyorum. Sen nasıl oluyor da böyle bir gruba tahammül edebiliyorsun? Çünkü sen mağrur birisin Gandalf - soylu bir zekâya, hem derine hem uzağa bakabilen gözlere sahip olduğun için buna da hakkın var. Şimdi de benim öğüdümü dinlemeyecek misin?"

    Gandalf kıpırdanarak yukarı baktı. "Son karşılaşmamızda bana söylememiş olduğun ne var?" diye sordu. "Ya da belki geri almak istediğin sözlerin vardır?"

    Saruman durakladı. "Geri almak mı?" diye derin derin düşündü sanki aklı karışmış gibi. "Geri almak mı? Ben senin iyiliğin için sana öğüt vermeye gayret ettim ama sen dinlemedin bile. Çok gururlusun
    ve aslında kendine ait bir irfan kaynağın olduğu için nasihati da pek sevmiyorsun. Fakat o durumda sanırm, benim niyetlerime kasten yanlış manalar vererek, yanıldım. Seni ikna etme heyecanıyla sabrımı kaybettim korkarım. Ve hakikaten de buna çok pişmanım. Çünkü sana karşı bir kötü niyet taşımıyordum; hatta şimdi bile, karşıma vahşi ve cahil bir güruhla geri dönmüş olsan bile. Nasıl taşıyabilirim ki? Her ikimiz de Orta Dünya'daki en mükemmel nizam olan, yüksek ve kadim bir nizamın üyeleri değil miyiz? Dostluğumuz her ikimizin de çıkarına olur. Hâlâ birlikte, dünyanın düzensizliğini iyileştirmek için birçok şeyin üstesinden gelebiliriz. Gel, birbirimizi anlayalım ve düşüncelerimizden bu düşük insanları atalım! Bırakalım onlar bizim kararlanmızı beklesin! Çoğunluğun iyiliği için ben geçmişi düzeltmeye, seni kabul etmeye razıyım. Benimle istişare etmez misin? Yukarı gelmez misin?"

    Saruman'ın son bir çabayla sarf ettiği güç o kadar büyüktü ki, duyuş alanında olan kimse etkilenmeden edemedi. Fakat bu kez büyü tamamiyle farklıydı, iyi huylu bir kralın, hata yapmış olan ama yine de çok sevdiği bir vekiline nazik sitemini duydu herkes. Ama onlar dışarıda bırakılmışlardı, kendilerine söylenmeyen sözleri kapıda durmuş dinliyorlardı: Büyüklerinin anlaşılması zor sohbetlerine kulak misafiri olan ve bunun onları nasıl etkileyeceğini merak eden kötü terbiye almış çocuklar veya ahmak uşaklar gibi. Daha âli bir kalıptan çıkmıştı bu ikisi: Muhterem ve ariftiler. Bir ittifak kurmaları kaçınılmaz bir şeydi. Gandalf, onlann kavrayamayacağı şeyleri Orthanc'ın yüksek odalarında tartışmak için kuleye çıkacaktı. Kapı kapatılacak, kendilerine tayin edilecek işi veya cezayı beklemek için onlar dışarıda bırakılacaktı. Theoden'in zihninde bile bu düşünce biçimlendi, bir kuşku gölgesi gibi: "Bize ihanet edecek; gidecek, kaybolacağız."

    Derken Gandalf güldü. Hayaller bir duman gibi puf diye dağıldı.

    "Saruman, Saruman!" dedi Gandalf hâlâ gülerek. "Saruman hayatının yolunu kaybetmişsin sen. Kralın soytarısı olarak kazanmalıydın ekmeğini; danışmanlatının taklitlerini yaptığında kırbacı da hak ederdin ya. Aman aman!" diyerek durdu daha bir neşelenerek. "Birbirimizi mi anlayacakmışız? Korkarım ben senin anlayış sınırının üzerisindyim. Ama ben seni Saruman, artık çok iyi anlıyorum. Senin tahmin ettiğinden daha iyi hatırlıyorum senin tartışmalarını ve işlerini. Seni son ziyaret ettiğimde Mordor'un gardiyanıydın ve beni de oraya yollayacaktın. Hayır, bacadan kaçmış olan konuk bir kez daha kapından girmeden önce iki kere düşünür. Hayır, yukarı geleceğimi zannetmiyorum. Ama dinle Saruman, son bir kez dinle! Sen aşağıya gelmez misin? Isengard senin umut veya hayal ettiğinden daha çürük çıktı. Yani, hâlâ güvendiğin diğer şeyler de öyle olabilir. Bir süre için onları bırakmak iyi olmaz mı? Belki yüzünü yeni şeylere çevirmek istersin? îyi düşün Saruman! Aşağıya inmeyecek misin?"

    Saruman'ın yüzünden bir gölge geldi geçti; sonra ölü gibi bembeyaz kesildi. Daha o saklayamadan, maskesinin arasından kalmaya isteksiz ama korunağından çıkmaya da korkan, tereddütteki bir aklın ıstırabını gördüler. Bir saniye kadar tereddüt etti; kimse nefes almıyordu. Sonra konuştu; sesi tiz ve soğuktu. Gurur ve nefret ona hâkim oluyordu.

    "Aşağıya inmez miymişim?" diye alay etti. "Silahsız bir adam, kapısının dışındaki hırsızlarla konuşmaya iner mi? Seni buradan yeterince duyabiliyorum. Ben ahmak değilim ve sana güvenmiyorum Gandalf. Açık açık merdivenlerimde durmuyorlar ama vahşi orman şeytanlarının, senin emrinle nerelerde pusuya yattığını biliyorum."

    "Hainler asla kimseye güvenemezler," diye cevap verdi Gandalf bezginlikle. "Ama kellen için korkmana gerek yok. Seni öldürmeyi veya canını yakmayı arzu etmiyorum, eğer beni hakikaten anlamış olsaydın bileceğin gibi. Üstelik seni korumaya muktedirim. Sana son bir şans daha tanıyorum. Orthanc'ı hür olarak terk edebilirsin - eğer istersen."

    "Bu kulağa çok hoş geliyor," diye dudak büktü Saruman. "Tam Boz Gandalf a yaraşır biçimde: Pek lütufkâr, pek iyi. Orthanc'ı pek kullanışlı, benim ayrılışımı da çok münasip bulacağından hiç şüphem yok. Ama neden ayrılmak isteyeyim? Ayrıca 'hür' ile neyi kastediyorsun? Şartların vardır herhalde?"

    "Kuleden ayrılma nedenlerini pencerelerinden bakarsan görebilirsin," diye cevap verdi Gandalf.

    "Diğerleri de aklına gelecektir. Uşakların yok edildi veya dağıldı; komşularını kendine düşman yaptın; yeni efendini kandırdın veya kandırmaya çalıştın. Gözü beri yana çevrilince, sana bakan hiddetin kırmızı gözü olacaktır. Ama ben 'hür' dediğimde, 'hür'ü kastederim: Herhangi bir bağdan, zincirden veya emirden azade: istediğin yere, hatta, hatta Saruman dilersen Mordor'a bile gidebilmen için. Fakat önce bana Orthanc'ın Anahtarı’nı ve asanı teslim etmen gerekir. Eğer lâyık olursan daha sonra sana iade edilmek üzere davranışlarının bir rehini olacaktır."

    Saruman'ın yüzü sinirden mosmor oldu, hiddetle çarpıldı; gözlerinde fazıl alevler tutuştu. Deliler gibi güldü. "Daha sonra!" diye haykırdı; sesi bir çığlık gibi yükseldi. "Daha sonra! Evet, sanırım sen ne zaman Barad-dûr'un anahtarlarını, yedi kralın tacını, Beş Arifin değneklerini alıp kendine şimdi giydiğin çizmelerden çok daha büyük bir çift çizme satın alacaksın, o zaman. Mütevazı bir plan. Benim yardımıma pek ihtiyaç duyulmayan bir plan! Yapacak başka işlerim var. Ahmak olma. Hâlâ elinde bir fırsat var iken benimle bir anlaşma yapmak istiyorsan, daha makul olduğunda geri gel! Ayrıca kuyruğuna taktığın bu gırtlak kesiciler ile minik ayaktakımını bırak da gel! iyi günler!" Dönerek balkonu terk etti.

    "Geri dön Saruman!" dedi Gandalf emreden bir sesle. Diğerleri hayret içinde bakarken Saruman, sanki kendi iradesinin dışında sürükleniyormuş gibi dönerek yavaş yavaş demir parmaklığa geldi, ağır ağır nefes alarak dayandı. Yüzü kırışıklıklar içindeydi ve küçülmüştü. Eli, ağır kara asasını bir pençe gibi kavramıştı.

    "Gitmen için sana izin vermedim," dedi Gandalf sert bir biçimde. "Daha sözümü bitilmedim. Sen bir ahmak olmuşsun Saruman, ama yine de acınacak durumdasın. Hâlâ ahmaklıktan ve kötülükten ayrılabilir, bir işe yarayabilirdin. Ama burada kalıp eski fesatlarının akıbetini didikleyip durmayı seçiyorsun. Kal o halde! Fakat seni uyarıyorum, bir daha kolay kolay dışarı çıkamazsın. Doğunun kara elleri gelip seni çekmezse eğer. Saruman!" diye haykırdı; sesinin hem gücü hem de otoritesi artmıştı, "iyi bak, ben senin arkadan vurduğun Boz Gandalf değilim. Ben, ölümden geri dönen Ak Gandalf im. Senin artık hiç rengin yok; seni hem nizamımızdan hem de Divan'dan atıyorum."

    Elini kaldırdı ve berrak soğuk bir sesle konuştu. "Saruman, asan kırıldı."

    Bir çatırtı duyuldu; asa Saruman'm elinde plarçalara ayrıldı ve asanın başı Gandalf in ayaklarının dibine düştü. "Git!" dedi Gandalf. Bir çığlıkla Saruman arkaya düştü ve sürünerek uzaklaştı.

    -----------------------------------------------

    İki Kule, Saruman'ın Sesi



    Elessar'ın Peşinde...

    Ertesi gün Aragorn, Ölülerin Yolu'na gitmeye karar vermişti, zira Orthanc Taşı'ndan Umbar Korsanları'nın Minas Tirith'e doğru yola çıktığını görmüştü. Gimli ve Legolas'ta dostlarını yalnız bırakmayarak peşinden gittiler.

    Aragorn Erech Taşı'nda ölüleri çağırdı ve Aragorn, Legolas, Gimli, Elladan ve Elrohir'in eşliğinde Dunadan ve Ölüler Ordusu, korsanların yolunu kesmek için yola çıktı.


    Ölülerin Yolu


    ..."(Aragorn) Simbelmyné çiçekleri dünyanın sonuna kadar buraya hiç gelmeyecekler" diye mırıldandı. "Şu anda dokuz ve yedi höyük var yeşiller içinde; o ise açamadığı kapının önünde uzun yıllar boyunca yatmış kalmış. Nereye açılıyor acaba? Neden geçmek istedi? Kimse hiçbir zaman bilemeyecek!

    "Çünkü benim görevim bu değil!" diye bağırdı arkasını dönüp gerisindeki fısıldaşan karanlığa konuşarak. "Hazinelerinizi ve sırlarınızı Lanetli Yıllar içinde saklayın saklayabildiğinizce! Sadece hız istiyoruz biz. Bırakın geçelim, sonra gelin. Sizi Erech Taşı'na çağırıyorum!"

    -------------------------------------------------

    Kralın Dönüşü, Gri Bölüğün Geçişi

    Aragorn ve Ölüler Ordusu



    Pelannor Çayırları ve Kötülüğün Sonu


    Mart'ın 15'inde Aragorn ve peşindekiler Pelannor Çayırları Savaşı'na katıldı. Minas Tirith surları önündeki savaşta bir çok yiğit asker düştü, buna Rohan Hükümdarı Thengel oğlu Theoden de dahildi.


    Pelannor Çayıları Savaşı

    Savaşın kazanılmasından sonra Gimli ve Legolas şehre giderek Meryy ve Pippin'i ziyaret etti. Legolas Prens İmrahil ile buluştuğunda, Prens'te Nimrodel elflerinin kanı bulunduğunu anladı.

    Savaş kazanılmıştı, ancak herşey bitmemişti, çünkü yüzük hala taşıyıcıdaydı ve onun da yüzüğü Hüküm Dağı'na atması gerekiyordu. Ancak Mordor'un içinde ve Dağın etrafında binlerce ork vardı, bunun üzerine Kuzey'in Komutanları kalan askerlerini toplayarak Kara Kapılar'ın önüne geldiler. Bu umutsuz bir harekattı - zira amacı kazanmak değil, Frodo'ya görevinde yardım etmekti. Nitekim öyle oldu, Sauron'un dikkati dağıtıldı, Frodo yüzüğü ateşe attı ve yüzük yokedildi, Sauron ise kötülüğe dair bir efsaneye dönüştü.


    Kuleler yıkıldı, dağlar kaydı, duvarlar ufalandı ve eridi yıkılırken;geniş duman girdapları ve fışkıran buharlar, kabaran bir dalga gibi devrilinceye ve azgın tepesi kıvrılıp toprağa doğru köpürerek dökülünceye kadar dalgalar halinde yükseldi, yükseldi. Ve sonra, son olarak aradaki miller aşarak, kulakları sağır eden bir çatırtı ve gümbürtü halini alıncaya kadar yükselen bir uğultu sesi geldi, yer sarsıldı, ove kabardı, çatladı ve Orodruin dönmeye başladı. Yarılmış zirvesinden ateşler püskürdü. Gökler gökgürültüsüyle patlayıp, şimşeklerle dağlandı. Şaklayarak inen bir kırbaş gibi kara bir yağmur sağanağı inmeye başladı. Ve fırtınanın tam ortasına, bütün diğer sesleri yırtan bir çığlıkla, bulutları parçalayıp yana atan Nazgul indi, alevlenmiş bir yıldırım gibi fırlayarak, tepenin ve göğün alevli yıkıntılarına yakalanıp çatırdılar, soldular ve söndüler...

    ---------------------------------------------------

    Kralın Dönüşü, Hüküm Dağı

    Barad-dur'un yıkılışı



    Kuzey'in Kralı ve Kardeşliğin Dağılışı

    Mayıs'ın 1'inde Aragorn Yeniden Birleşmiş Krallığın başına geçti ve Arwen ile evlendi. Kardeşlik buna şahit olmak için Minas Tirith'teydi. Mayıs 22'de Kardeşlik üyeleri şehri terketti, Legolas ve Gimli Miğferdibi'ne , mağaraları görmeye, ondan sonrada Fangorn ormanını ziyarete gittiler.

    Aragorn , 4. Çağın 120. yılında büyük ve şanlı bir kral olarak göçüp gidince, Legolas İthilien'de gri bir gemi inşa etti, en yakın dostu cüce Gimli ile birlikte Deniz'in ötesine yelken açtı, ve böylece Orta Dünya'da Yüzük Kardeşliğinden kimse kalmadı...




    Alıntıdır...






    Paylaş

  3. #3
    Emekli Yetkili

    Üyelik tarihi : May 2009
    Mesajlar : 7.723
    Tecrübe Puanı 1469
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    tesekkurler






    Paylaş
    South of Heaven

  4. #4
    Hiperaktif Oyuncu

    Üyelik tarihi : Aug 2009
    Mesajlar : 751
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Standart



    çok güzel olmuş






    Paylaş

  5. #5
    Bölüm Kaptanı
    Smog - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi : Apr 2009
    Mesajlar : 3.657
    Tecrübe Puanı 151
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    Size yemin ediyorum Minas Tirith'in en güzel arşivi.






    Paylaş

  6. #6
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jun 2009
    Mesajlar : 2.069
    Tecrübe Puanı 24
    Tecrübe Puanı Gücü : 25

    Standart



    Mükemmel olmuş teşekkürler...






    Paylaş

  7. #7
    Oyuncu

    Üyelik tarihi : Apr 2010
    Mesajlar : 57
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Standart



    çok güzel olmuş söylenecek birşey yok






    Paylaş
    Köprüyü ve ikinci salonu ele geçirdiler.Kapıları sürgüledik ama çok dayanamayacağız.YER SARSILIYOR.Davullar,davullar derinden geliyor.Dışarı çıkamıyoruz.Karanlıkta bir gölge var.Dışarı çıkamıyoruz.GELİYORLAR.
    YÜZÜK KARDEŞLİĞİ'nin moriada balinin mezarının yanındayken GANDALF'ın balinin notlarını okuması.(notlar balin'in balrog ve orclarla yaptığı savaşı anlatıyor.)

  8. #8
    Emekli Yetkili
    InFamouS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi : Feb 2010
    Mesajlar : 10.133
    Tecrübe Puanı 144
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    Hepsini okuyamadım ama güzel olmuş ellerine sağlık.






    Paylaş

    Cheers!
    the Last of Us

  9. #9
    Aktif Oyuncu
    legolas160 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi : Feb 2010
    Mesajlar : 483
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Standart



    evet baya güzel olmus konu da legolas olunca tabii:)






    Paylaş

  10. #10
    Emekli Yetkili
    InFamouS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi : Feb 2010
    Mesajlar : 10.133
    Tecrübe Puanı 144
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    Çalışmanında uzun sürdüğünden eminim.
    Her yiğidin harcı bir konu için bu kadar uğraşmaz.
    darkprincee'ı gönülden tebrik ediyorum.






    Paylaş

    Cheers!
    the Last of Us

  11. #11
    Hiperaktif Oyuncu

    Üyelik tarihi : Apr 2010
    Mesajlar : 957
    Tecrübe Puanı 441
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    cidden helal olsun çok güzel paylaşım fazla söze gerek yok






    Paylaş
    _Şafak çok uzak değil; ama korkarım şafağın bize pek yararı olmayacak
    _Yine de şafak hep insanların umudu olmuştur. (Gamling � Aragorn)

    :iwc:

  12. #12
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Apr 2010
    Mesajlar : 1.549
    Tecrübe Puanı 340
    Tecrübe Puanı Gücü : 0

    Standart



    çok güzell olmuş teşekürler






    Paylaş

    TurnuvaL Facebook Grubu (Yönetici ve Oyuncularla daha hızlı iletişim kurmak için )
    TurnuvaL Grup Tıkla

  13. #13
    Emekli Yetkili

    Üyelik tarihi : Apr 2010
    Mesajlar : 1.195
    Tecrübe Puanı 11853
    Tecrübe Puanı Gücü : 100

    Standart



    eyw iyi olmuş






    Paylaş

  14. #14
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Apr 2010
    Mesajlar : 1.549
    Tecrübe Puanı 340
    Tecrübe Puanı Gücü : 0

    Standart



    çok uzun ama






    Paylaş

    TurnuvaL Facebook Grubu (Yönetici ve Oyuncularla daha hızlı iletişim kurmak için )
    TurnuvaL Grup Tıkla

  15. #15
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Jul 2009
    Mesajlar : 1.264
    Tecrübe Puanı 25
    Tecrübe Puanı Gücü : 26

    Standart



    Kitaplardan alıntılar olduğu için uzun bir yazı ama en iyi biçimde anlatıyor






    Paylaş

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Turnuval Yasal Uyarı!

Turnuval Bilgi paylaşım platformudur. Hukuka, yasalara, telif ve kişilik haklarına bağlıdır. "5651 sayılı yasada" belirtilen "Yer Sağlayıcı" olarak hizmet sunmaktadır. İlgili yasaya göre site yönetiminin tüm içerikleri kontrol etme yükümlülüğü yoktur. Bu sebep ile sitemiz, uyarıları dikkate alarak yasa dışı paylaşımlar hakkında gerekli işlemleri yapmaktadır. Oluşabilecek yasal sorumluluklar "Üyelerimize" aittir.

Web sitemizi kullanmaya devam ederek, turnuval.com hizmetlerini sizlere daha iyi sunabilmek amacıyla kullandığımız cookie'ler (çerezler) ve kişisel verilerinizle ilgili Gizlilik Politikası'nı kabul etmiş olursunuz.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580 581 582 583 584 585 586 587 588 589 590 591 592 593 594 595 596 597 598 599 600 601 602 603 604 605 606 607 608 609 610 611 612 613 614 615 616 617 618 619 620 621 622 623 624 625 626 627 628 629 630 631 632 633 634 635 636 637 638 639 640 641 642 643 644 645 646 647 648 649 650 651 652 653 654 655 656 657 658 659 660 661 662 663 664 665 666 667 668 669 670 671 672 673 674 675 676 677 678 679 680 681 682 683 684 685 686 687 688 689 690 691 692 693 694 695 696 697 698 699 700 701 702 703 704 705 706 707 708 709 710 711 712 713 714 715 716 717 718 719 720 721 722 723 724 725 726 727 728 729 730 731 732 733 734 735 736 737 738 739 740 741 742 743 744 745 746 747 748 749 750 751 752 753 754 755 756 757 758 759 760 761 762 763 764 765 766 767 768 769 770 771 772 773 774 775 776 777 778 779 780 781 782 783 784 785 786 787 788 789 790