Pekala itiraf ediyorum! İlk Portal oyunuyla tanışmama bir hayli geç oldu. Neden bilmiyorum ancak ilk çıktığı zamanlarda zamanın yeni çıkan oyunları arasında biraz kaynamıştı. Dolayısı ile tam olarak ilgi gösteremedim ancak en sonunda onunla tanışınca kalbimi bu kadar çabuk fethedeceğini hiç ummuyordum.

Oldum olası bilmece, bulmaca olaylarına ilgi duymuşumdur eskiden beri. nNe zaman zeka oyunları veya zeka sorularıyla ilgili bir kitap bulsam, filmle karşılaşsam onu sömürürdüm. Onları çözme konusunda çok çok iyi olduğumu söyleyemem ancak yine de boş değilimdir hani.

İşte böyle bir anda Portal gibi bir oyunu oynamak benim için ne kadar tatmin edici olduğunu hayal edebilirsiniz. İlk açtığımda ne yapacağımı bilemediğim Aperture Science’ın o beyaz duvarları arasında koşuşturmak, GLaDOS’un huşu dolu sesiyle rahatlamak ve turretlerın “I don’t hate you” sözleri ile hala sevildiğimi bilme duygusunu yaşamak oyun boyunca kahkahalarla geçen bu zaman içerisinde ayrı bir motivasyon olmuştu benim için.


Şimdi üzerinden dört yıl geçti ve bu mükemmel oyunun ikincisi raflara çıktı. Ne yalan söyleyeyim hayatımda ilk defa gözümü bile kırpmadan parayı basıp aldığım bir oyundur Portal 2. Hatta ilk defa ön sipariş ile aldığım oyun olduğunu da yine itiraf ediyorum. Neyse benden bu kadar bahsetmek yeter. Şimdi gelelim Chell, GLaDOS, Atlas, P-Body ve elbette ki yeni dostumuz Wheatley’e.

It’s allright, it’s allright don’t be panic! Ok, you may panic!

Valve’ın aslında pek çok oyuncuda büyük bir hayal kırıklığına uğrattığına hepimiz hem fikirizdir büyük olasılıkla. Nitekim Valve’ın Valve olmasını sağlayan, oyun dünyasına 40 milyon tonluk ağır bir top gibi düşen Half-Life’ın Episode 3’ünü yıllar geçmesine rağmen çıkartmaması pek çok kişiyi hayal kırklığına uğrattı. Ancak Valve bu işte bir yerden alırken bir yerden veriyor.

İlk başta dilerseniz Portal 2’nin konusundan başlayalım. İlk oyunu bitirenlerin hatırlayacağı gibi Chell ile sevimli ve esprili yapay zekamız GLaDOS’u yok edip kendimizi Aperture Science’ın dışında baygın (her ne kadar etrafı görebilsek de Chell’in o sırada baygın olduğunu düşünüyorum) bir şekilde yatarken buluyorduk. Ardından göremediğimiz ancak robotik sesler çıkartan bir şey tarafından sürüklenirken oyunumuz sona eriyordu.

İkinci oyunda gözlerimizi bir odada açıyoruz ve kısa zaman içerisinde anlıyoruz ki onca çabamıza rağmen maalesef Aperture Science’dan kaçmayı başaramamışız ve yine kendimizi aynı mekanda buluyoruz. Ancak bu sefer işler biraz değişik.

Odada geçen ömür

Her nasıl olduysa kobayımız Chell uzunca bir süredir yeni hücremizde uyuyarak vakit geçirmiş ve bu uyku sırasında hiç kimse Aperture Science’a uğramamış. Zaten patlamadan dolayı epey bir zarar gören yer altı tesisi buna bakımsızlık ve GLaDOS’un deaktif olma durumu da eklenince iyice harabeye dönmüş ve pek çok yerini bitkiler kaplamış.

Tam uyanıp ne yapacağımız anlamaya çalışırken karşımıza oyunu yeni bir karakteri Wheatley çıkıyor.

Stephen Merchant’ın mükemmel bir şekilde seslendirdiği Wheatly oyun boyunca bize eşlik eden ve sadece etrafımız hakkında bilgi ve ipucu vermekle kalmayıp bize tam anlamıyla arkadaşlık eden, hafif tırsak, hafif paranoyak, esprili ve zeki bir robot.

Ayrıca ilk oyun boyunca bize duvarlara yazı yazarak gerçeği anlatmaya çalışan Ratman’de ikinci oyunda yine bize biraz daha aktif olarak yardımlarına devam edecek.

Portal 2, ilk oyundaki esprisinden, sürprizlerinden ve zeka oyunlarından hiçbir şey kaybetmemiş aksine daha da üzerine eklemiş. GLaDOS’un bizimle olan diyaloglarında onu yok ettiğimiz için hala bize aşırı derecede kızgın oluşu ancak bunu elinden geldiğince belli etmek istemeden konuşmaya çalışması, turretların dağarcıklarına eklenen yeni kelimeler ve o bahar esintisini içinizde hissettiren yumuşak sesleri, Wheatley’nin akıl almaz derecede çok ve hızlı konuşması oyun boyunca sürekli olarak bir kahkaha silsilesini de beraberinde getiriyor.

Bunların yanında oyundaki bulmacalarda da epey bir değişim var. Çok kısa sürede çift taraflı Portal silahımızı elimize geçirdikten sonra esas aksiyon başlıyor.

Değişen ortamlar, değişen bulmacalar

Oyundaki en büyük değişimlerden bir tanesi ortam. Her ne kadar görüntü itibari ile ilk oyunla çok benzer olsa da artık ortamlar genel olarak çok daha büyük. Bu büyüklüğün bazısı sadece görsellikken, pek çoğu içinde bulunduğumuz bulmacanın bir özelliği konumunda. Ancak mekanın büyüklüğüne karşılık bizim de artık zoom yapma özelliğimiz bulunuyor. Bu özellik gerçekten de bazı durumlarda inanılmaz derecede yardımcı oluyor.


Oyunun hikaye modu ilkinin aksine bölümlere ayrılmış durumda. Toplamda 10 tane bölüm var ve her bölümde ortalama 13 adet test alanı bulunuyor.

Yeni bulmacalarda artık sadece ortamla ve turret’lar ile uğraşmıyoruz. Onlar halen mevcut ancak yenilik olarak öldürücü lazer ışınları ve onları yönlendirebileceğimiz cam kenarlı küpler de bizlere katılıyor. Bunun yanında çok yüksek mesafelere zıplamamızı sağlayan Aerial Faith Plates, yine sizin normalde zıpladığınızdan daha fazla zıplamanıza yardımcı olacak Repulsion Gel adındaki mavi jel, ilk oyunda sadece Challenge Mod’da karşımıza çıkan metal toplar ve her zamanki ağırlık noktaları bu oyunda karşımıza çıkacak bulmacalarda kullanacağımız şeyler.

Bütün bunların yanında sürekli olarak devam eden hikayede gizem, kahkaha, espriler ve “ne oldum değil ne olacağım demeli” dedirtecek gelişmeler ile oyunun tek kişilik modu gerçekten sizi saatlerce esir edecek.

Bulmacalar genel olarak çok aman aman zor değil. Özellikle ilk oyunu birkaç kez bitirmiş kişiler bulundukları ortamdaki bulmacaları kolayca çözeceklerdir işte bu andan itibaren esas sorun aklınızdakini uygulamadan geçiyor. Çünkü çoğunlukla zamanlama gerektiren bu çözümler iyi bir el göz koordinasyonu istiyor.

Co-op oyun sistemi yeniden şekilleniyor

Ancak oyunun her ne kadar hikaye modu çok güzel olsa da esas ön plana çıkmasını sağlayan kısım co-op modu. Yine iki yeni karaketerimizin içinde bulunduğu co-op modunda mavi gözlü tombul Atlas ve turuncu gözlü sıska P-Body’i yönetiyoruz. Esasında mantığın tek kişilik oyunla aynı gittiği co-op modundaki esas olay eşleştiğiniz kişiyle olan uyumunuz.

Co-op modu o kadar güzel olmuş ki bunu size anlatmaktan çok izletmeyi tercih ederiz. Her sayfada gördüğünüz co-op videolarını izleyerek oyunda gerçekten bir co-op işleminin gerektiğini göreceksiniz.

Üstelik burada gördükleriniz henüz oyunun başları. Çok fazla SPOILER vermemek için ilk bulmacalardan gösterelim istedik.

Adı üzerinde takım çalışması bu. Dolayısı ile içinde bulunduğunuz bulmacayı takım arkadaşınız olmadan tamamlamanız imkansız. Her ne kadar burada kullanabildiğiniz portal sayısı ikiden dörde çıksa da bulmacaların zorluğu da aynı derecede artıyor.

Fakat size ısrarla, şiddetle, hatta ölüm döşeğindeki son arzu şeklide co-op’u en yakın arkadaşınızla birlikte oynamanızı tavsiye ediyorum. Mikrofonlu kulaklıklarınızı alın ve Steam üzerinden co-op’a başlayın, ondan sonra kahkahalara boğulun.

Çak bir beşlik dostum!

Co-op sırasında ilerledikçe karakterlerinizin öğrendiği jestler de ayrı bir espri konusu. El sallama, beşlik çakmak, dans etmek, arkadaşınıza bakıp dalga geçer gibi gülmek, vs. ortamı daha da eğlenceli bir hale getiriyor. İkinci olarak diyelim ki elinizde mikrofonlu bir kulaklığınız yok ve oynarken yazı yazmaktan da hoşlanmıyorsanız o zaman oyun size arkdaşlarınızla etkileşim kurmanız için kolaylık sağlıyor. F tuşuna basılı tutarak çıkan seçenekler içerisinde arkadaşınızın gitmesini veya portal açmasını istediğiniz yerleri işaretleyen veya aynı anda yapmanız gereken aksiyonlar için geri sayım yapmanıza imkan veren seçimler mevcut.

En iyisi mi?

Evet, şimdi geldik bıçağın keskin tarafın. Portal 2 gelmiş geçmiş en iyi oyun mu? Elbette ki değil. En başta türü itibari ile belli bir kitleye hitap eden bir oyun olması eksi yanı olarak gözükebilir. Her ne kadar resimlerinde bir FPS oyununu andırsa da oyunun FPS olmadığını artık bilmeyeniniz yoktur zaten. İkinci olarak, Portal 2 ile artık Source motorunun yavaş yavaş devrini kapattığını da görüyoruz. Nitekim oyunu görselleri kötü denecek durumda olmasa da teknolojinin eskiliği kendini belli ediyor.

Oyunda çok fazla karakter olmadığından dolayı o konuda çok fazla bir yorum yapılmaz ancak özellikle fizik motorunun yapısından dolayı bazı zorluklar yaşadığınız da bir gerçek. Karakter animasyonları yine fazla örneği olmadığı için çok da büyük bir eksi değil ancak olanlar da hayranlık uyandıracak cinsten değil. Oyundaki etkileşim ilk oyunda olduğu kadar sınırlı. Bulmacaları çözmek için size tahsis edilen eşyalar haricinde ara sıra karşılaştığınız bir iki nesne dışında çok büyük bir etkileşim göze çarpmıyor açıkçası.

Öte yandan diğer teknik özellik olan sesler ve müzik konusunda oyun yüksek bir puanı kesinlikle hak ediyor. Her ne kadar seyrek olarak karşımıza çıksa da çıkan müzikler etkileyici. Ancak kesinlikle çoğunluğu atmosfere uygun değil, zaten bu da o kadar gerekli değil. Diyalog sesleri de oldukça başarılı. Kısacası bu oyunu alın, gözünüze kötü gözükse de, saçma bir oyun gibi gelse de alın bir deneyin. İnanın bize gerçekten kısa zaman içinde zevk alarak oynamaya başladığınızı ve başından kalkamadığınızı fark edeceksiniz.

Her ne kadar bizleri Half-Life ile hayal kırıklığına uğratmış olsa da Valve kesinlikle biz oyuncuların gönlünü Portal 2 ile almayı bildi.