Sanırım onlarca saat süren senas sonunda, Final Fantasy'nin başından yeni kalkmış birisinden rahatlıkla duyabileceğiniz şeylerdir bunlar. Chocobo, SeeD, experience, gil bu seri içinde adından sık sık söz edilen şeyler olsa gerek. Alışverişe çıkarken çantanıza para atmak yerine gil atmak, motosiklet yerine Chocobo kullanmak, güçlenmek için materia tüketmek tüm FF'cilerin hayali sanırım. İlk çıktığında bizi o 'üstten görünüşlü' oyunlarıyla büyüleyen devrim zinciri Final Fantasy, hala 2D hayranlarını kaybetmiş değil. Neden mi dersiniz... Bir oyunun içinde özgünlük, bununla beraber üstün hayal gücünün meyveleri, harika bir senaryo, mükemmel karakterler ve aşk olursa, eski kuşak hayranlarının da tükenmemesi oldukça mantıklı bir açıklamaya sahip oluyor.

Biraz Geriye Dönüş... Biraz da Temel Bilgiler...

Konuyu biraz açıp geriye döndüğümde, 1987 yılından bu yana, birçok konsolda karşımıza çıkan oyunlarıyla, bunun yanı sıra bizi büyüleyen filmleriyle Final Fantasy, bize ilkleri yaşatmayı çok seviyor. Bu bir gerçek. SquareSoft'u iflastan döndüren bu oyunun çıktığından beri firmayı nerelere getirdiğine bir bakıldığında dudak uçuklatıcı rakamlar görülebilir. Özellikle bu yıl Advent Children, Final Fantasy 13 'altılaması', yeniden düzenlemeler, firmanın gerek Tokyo Game Show'da, gerek E3'te yayımladığı videolar gerçekten kelimelerin kifayetsiz kalacağı derecede güzeldi. Gerçi Dirge Of Cerberus ile biraz duvara toslamış olsalar da, az sonra okuyacağınız şeyler size bu kazayı kesinlikle unutturacaktır. Eğer elinizde bir DS varsa, o zaman 3. oyunun yeniden yapımını ve temeli Final Fantasy 12 olan Revenant Wings'i beklemeye başlayın. Ancak bu zaman diliminde hiç sıkılmayacaksınız, çünkü PlayStation 2 platformunda bir şaheser sizinle beraber olacak; Final Fantasy 12.

Aslında 12. oyunun çıkış hikayesini anlatmak, yılan hikayesini anlatmaktan
farklı olmaz sanırım. Yanlış anlamayın, tarihlerden bahsediyorum. 2003 yılında, ilk kez 'Final Fantasy XII' diye bir şey duymanın sevincini yaşamıştık. Ancak Square Enix, oyunun bir yıl sonra çıkacağını bildirince, 'Olsun, FF olsun yeter ki, bekleriz' diyerek beklemeye koyulduk. Gelenek o ki, her Final Fantasy bizi fazlasıyla bekletiyor ancak üzerine harcanan emeğe bakılırsa bu gayet normal bir zaman dilimi. Ancak 2005 yılında firma size oyunun çıkış tarihini 2006 olarak açıklıyorsa, hem sabır sınırınız biraz zorlanmış, hem de merak kat sayınız kaçınılmaz bir şekilde artmış oluyor. (ki onu bana sorun. Japonlar NTSC modelini bitirmişken, PAL versiyonunun demosunu oynamış ve tam hali için yedi ay beklemiş biriyim).

İşte sonunda oyun çıktı! İlk gözümüze çarpanlar, on ikinci durağımızda birçok yeniliğin görüldüğü gibi, tüm Final Fantasy'lerde çalışmış ancak ilk kez serinin bu oyununda eksikliği hissedilen kişilerin de var olması. Alıştığımız üzere karakter tasarımları Tetsuya Nomura tarafından değil, Akihiko Yoshida tarafından yapılmış. Bu durum kesinlikle hayal kırıklığı olmamalı, çünkü karakterlere ve üzerinde harcanan emeğe bakılacak olursa gerçekten iyi iş çıkartmış Yoshida (Dış görünüş açısından bir örnek; Ashe karakterinin posterine sahip olup da asmayan tek kişi tanımıyorum!). Diğer bir farklılık ise, bestecinin Nobuo Uematsu değil de Hitoshi Sakimoto olması. Oyunda Uematsu imzasını taşıyan eser ise tema müziği olan ve Angela Aki'nin seslendirdiği 'Kiss Me Good Bye'.