Askeri bir uçağın içindeyiz. Kulaklarımız gaz bir müzikle çınlarken heyecanla ana kapının açılacağını bekliyoruz. Aşağıya atlayacağımız bir gerçek. Adrenalin pompalanıyor, müzik artıyor derken kapı aralanıyor. Koşan askerlerin ayakları altında titreşen kapı, dört beş adım sonra artık geride kalıyor. Şimdi her taraf bembeyaz. Müzik sesi gitmiş, kulaklarımızda sadece rüzgârın okşayan sesi, birde sinir bozucu brifingler. Bir anda yukarda kalan bulut tabakası, bizi mükemmel ve şu ana kadar görmediğiniz kadar detaylı bir şehir manzarasıyla yalnız bırakıyor. Gözümüzü alan güneş, binaların çatılarından parlıyor. Fakat biz yalnız değildik. Hemen etrafımıza bakıp uçan takım arkadaşlarımızı yanımızda görüyoruz. Şehir yavaş yavaş bize yaklaşırken bir anda paraşütümüz açılıyor. Ayaklarımız dans edercesine G kuvvetiyle sallanırken, adamımız; Scott Mitchell, doğru düzgün bir yere inmek için çabalıyor. Ve sonunda sanki bir iniş için oraya konmuş bir otobana iniyoruz.

Evet, böyle egzantrik bir girişle Ghost Recon: Advanced Warfighter (GRAW) yazımıza başlamak, gerçekten onun hakkı. Çünkü tam anlamıyla bir filmi andıran bu giriş, GRAW adıyla her zaman hatırlanmaya değer.

Uzun zamandır Ubisoft tarafından yapımının tamamlanmasını bekleyen PC oyuncuları, her dakika Xbox360 versiyonunun screenshotlarına bakıp bakıp iç çekiyorlardı. Derken oyun çıktı ve bir anda vurdu bizi. FEAR ve Quake4'ten sonra en çok beklenen FPS olmasının yanı sıra, gerçekçiliği ve grafikleriyle de en çok beklenenlerin liste başıydı. Oyunun savaş kurgusu eski bir özel tim çalışanı olan Tom Clancy tarafından geliştirilse de, grafikler; gerçekten mükemmel bir iş çıkartıyor. Oyunun muazzam büyüklükteki şehirlerde geçmesi bir yana, son teknoloji grafik teknikleri kullanımı ve atmosferi tamamen büyüleyici.

Bir şehir düşünün. Evet, gerçek bir şehir. Saklanabilecek ne kadar yer vardır acaba? Bina içleri, pencereler, çöp kutuları, arabalar, direkler, kapı kirişleri, kutular ve bilumum öğe. GRAW tüm bu hissi verebilmekte. Şehirde dolaşırken, şaşırmamak mümkün değil. Kollanacak ve kesilecek o kadar çok girinti ve çıkıntı var ki kendinizi kocaman bir bahçede küçük bir karınca gibi hissetmek içten bile değil. Bu yüzden sadece yeryüzüne bakmak yetmiyor. Tüm bina çatıları, balkonlar, pencereler hep kesilmek zorunda. Sürekli tetikte olunması gerekiyor. Hiç beklemediğiniz bir yerden teröristin teki fırladıktan sonra "Ah be" dememek için en azından. Biliyorsunuz, bu simülasyon oyununda sağlığınız 100 üzerinden değerlendirilmiyor. Maksimum 4 mermi yeme hakkınız var. O da değişiyor tabi. 2 mermiyi gövdeye yediğiniz anda da gidebilirsiniz.

Oyuna, Meksikalı isyancıların (terörist desek daha doğru olur) şehri basıp, büyük rütbeli devlet adamlarını tehdit edip, birde üstüne bir tanesini kaçırmasıyla patlak veren krizin tam ortasında giriyoruz. Takımımız her bölümde 4 kişi. Bölümlere başlamadan önce geniş silah yelpazesinden takımımıza seçimler yapabiliyoruz. Tabancalar, keskin nişancı tüfekleri, makineli tüfekler, el bombası, roketatar, ekstra şarjör gibi şeyler hep bizim seçimimiz dahilinde. Silahlar çok fazla çeşitli değil fakat hepsi işimizi görür nitelikte. Ayrıca seçtiğimiz silaha dürbün, tutamak ve susturucu gibi eklentiler de yapabiliyoruz. Fakat bunların silahlarımızın özelliklerini kısıtlama gibi yan ektileri de var. Mesela susturucu taktığımızda silahın isabet gücü ve atış gücü düşüyor. Dürbün takarsak çok daha iyi nişan alabiliyoruz ama silahımızın ağırlığı arttığı için adamımızın hareket esnasında staminası çok daha hızlı düşüyor (bu konuya sonra değineceğim). Tüm silahları seçebilmemiz, bize pozisyon seçimini de otomatikman sağlıyor. Mesela keskin nişancı silahı seçerseniz takımınızda tam bir keskin nişancı gibi davranmak zorundasınız. Makineli tüfek seçerseniz, nişancılarınız etrafı kolaçan ederken, önden gitmeniz gerekiyor. Takımınızın iyiliği için. Unutmayın, bu oyun tam bir takım oyunu.