Yıllar öncesini hatırlayalım. Oyunlar nasıldı? önümüze geleni vurduğumuz ve en yüksek skoru yapmaya çalıştığımız shoot'em up'lar, yine karşımıza çıkanları dövdüğümüz dövüş oyunları.. Bu oyunlar, konusuz, sadece size anlık zevk vermek için yapılmış oyunlardı. Size karmaşık görevler verilmiyordu, yollar dallanıp budaklanmıyordu, kafanız karışmadan, mis gibi oyunları bitiriyordunuz. Günümüzde oyunlar böyle değil. Filmlere taş çıkaran konular, minicik bir görevi tamamlamak için bile yapmanız gereken karışık işler, uzayan ve dallanan yollar, karışan kafalar.. Oyunlar neredeyse gerçek yaşamı yansıtır duruma geldi. İnsan, az da olsa, eski basit oyunları arıyor.

Serious Sam çıktı bir ara. Konusu vardı ama basitti. Yapmanız gereken, hareket eden herşeyi öldürmek ve akabinde açılan kapılardan ilerlemekti. Başka hiçbir olayı yoktu oyunun. Çoğu kişi oyunun reklamlarının yapıldığı sıralarda, ağzını burnunu bükmüştü ama oyun çıkınca, deliler gibi oynandı. Konusu olmayan, kaybolmanızın imkansız olduğu haritalarda savaşmak, hiçbirşeyi dert etmeyip, sadece ama sadece düşmanı öldürmek, ayrı bir zevk veriyor insana.

Painkiller. Birkaç gün önce piyasaya çıktı ve satışı çok iyi gidiyor. 3 CD'lik dev gibi bir oyun. 4 ana bölümden ve 5'er minik episode'dan oluşuyor. Aynen yukarıda bahsettiğim gibi, ufak bir konu eşliğinde, tek yapmanız gereken düşmanları öldürmek. Bölüm sonlarında boss'larla kapışmak ve chapter sonlarında, ana boss karakterleri öldürmek. Bu kadar. Arada sırada böyle oyunların çıkması iyi oluyor diye düşünüyorsanız, bu oyun tam size göre. Hem basit hem kaliteli.

Yağmurlu bir gecede, kahramanımız sevgilisiyle, doğum günü kutlaması için yola çıkıyorlar. Geç kalacaklarından korkmak bir yana dursun, yağmurlu ve kasvetli bir gece olduğundan, günün doğum günü kutlaması için uygun olmadığını ble düşünüyorlar. Yolda ilerlerken, hafif bir yakınlaşma oluyor ve adam kızın elini tutuyor. O an dikkati dağılıyor ve karşıdan gelen kamyonu fark etmiyor. Kaza yapıyorlar ve sonuçta, ikisi de ölüyor. Ardından kendimizi dev bir katedralin ortasında buluyoruz. Kain benzeri bir karakter, bize bir görev veriyor. Görevimiz 4 büyük generali öldürmek. Mükafat olarak da, purification alacağız. Yani saflaşacağız, belki de dünyaya geri döneceğiz. Önce biraz tereddüt etsek de, kaybedecek birşeyimiz olmadığından görevi kabul ediyoruz. Böylece ilk bölüm başlıyor.

Oyunun konusu basit olmasına rağmen, oynanışı ve atmosferi ile bu açığını kapatıyor. Oyuna girmeden önce, hemen grafik ayalarına göz atın. Oyunu sisteminiz için en uygun konuma getirdiğinizden emin olun. Oyunda öyle dengesiz bölümler var ki, bazen oyun çok akıcı iken, bazen yerlerde sürünebiliyor. Genelde kapalı mekanlarda akıcı oluyor, açık ve kalabalık mekanlarda yavaşlıyor. Aklınızda olsun. Grafik ayarları, default olarak iyi ayarlanmışlar. Ekran kartınıza güveniyorsanız, multisampling bile kullanabilirsiniz.

Oyuna girmeden önce, zorluk derecesini de ayarlamanız mümkün. En kolay modda oyuna başlamak istediğinizde, oyun sizi uyarıyor. En kolay derecenin çok kolay olduğunu ve tarot modunun olmadığını söylüyor. Bu tarot modu, oyunda topladığınız bazı kartları kullamanızı sağlıyor. Double damage, az hasar alma, hız gibi özellikleri bu mod sayesinde kullanabiliyorsunuz.

Oyuna girdiğinizde, kendinizi mezarlıkta bulacaksınız. Kısa bir yürüyüşün ardından, düşman saldırmaya başlıyor. Zorluk derecesine göre düşmanların dayanıklılığı ve sayısı değişiyor tabi. Bölümler, odalara ayrılmış gibi. Bir bölüme ilerlediğiniz zaman, hem ilerlemenizi hem de geri dönmenizi sağlayan kapılar kapanıyor. Size saldıran düşmanları öldürene kadar da açılmıyor. Herkesi öldürdüğünüz zaman, ekranın üstünde, ortada duran ok, nereye gitmeniz gerektiğini gösteriyor. Çıkış kapısının hemen orada da, kırmızı checkpoint alanı bulunuyor. Yani, save etme olayı her zaman olmuyor.