Toplam 2 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 2 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Sözde Ermeni Soykırımı

  1. #1
    Usta Oyuncu

    Üyelik tarihi : Oct 2008
    Mesajlar : 1.974
    Tecrübe Puanı 10
    Tecrübe Puanı Gücü : 11

    Sözde Ermeni Soykırımı



    Sözde Ermeni Soykırımı

    Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Ortaasya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir.

    Geçmişte Osmanlı devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur. Osmanlı devletini parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler, bu entrikalarında yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullanmışlardır.

    Tarihte olduğu gibi günümüzde de, Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde de soykırım iddiasını tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir.

    Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkanlardan gayr-i müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir. Bu çerçevede Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, hatta Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur. Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır.

    Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi baş gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştır. Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Böylece, çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan ve İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştir.

    Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmanlara karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Doğu Anadolu’yu bir harabe haline çevirmişlerdir.

    Devletin bunları yatıştırmak ve durdurmak için aldığı tedbirler istismar edilmiş ve dış devletlerin tahrik ve vaatleriyle Ermeniler, bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır.

    Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı ayaklanmaya sevk etmişlerdir.

    Osmanlı devleti, Birinci Dünya Savaşı içinde, Ermeni isyanının yoğun olduğu Doğu Anadolu’da, bir yandan cephede Rus ordularıyla ve Rusların yanında yer almış olan Ermeni kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalmıştı. Diğer yandan da cephe gerisinde Türkleri katleden, Türk köy ve kasabalarını yakıp yıkan, ordunun ikmal tesislerine ve konvoylarına saldıran Ermeni çeteleri ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.

    Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde savaşmak durumunda bırakılmasına rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme ulaştırmaya çalışmıştır. Bu arada, 24 Nisan 1915’te, cephe gerisinde faaliyette bulunan Ermeni komitecilerine yönelik bir operasyon yapmış ve vatana ihanet eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır.

    Komitecilerin dışında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerdeki Ermeni halkın da devlete isyan halinde olduğunu görünce, son çareye başvurmuş ve bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanları savaş bölgesinden alıp, ülkenin emniyetli bölgelerine “sevk ve iskâna”, o dönemdeki ifadesiyle “tehcir”e tabi tutmuştur. Bu uygulama ile aynı zamanda her şeyden önce cephe gerisinde iç savaş ortamında bulunan Ermeni halkın can güvenliği sağlanmıştır. Çünkü Ermenilerin bölgedeki Türklere yaptıkları katliam ve mezalimin karşılığını müslüman halk da vermeye başlamıştı.

    Ermenistan ile bir takım siyasi ve ekonomik çıkarlar için Ermenileri kullanan bazı devletler, yer değiştirme uygulamasını ve 24 Nisan’daki tutuklamaları bir “soykırım” gibi göstermek ve dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmek için yoğun bir propaganda faaliyetine girişmişlerdir(1).

    Oysa Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı devletini işgal eden devletlerden İngilizler, aralarında Osmanlı siyasi ve askeri liderleriyle önde gelen aydınların da bulunduğu 143 kişiyi “Ermeni olaylarında savaş suçu işledikleri” gerekçesiyle tutuklayarak Malta adasına sürmüş ve hapsetmiştir. Suçlamalarla ilgili olarak Osmanlı, ABD ve İngiliz arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Buna rağmen, Malta’daki tutuklular hakkında iftiraları kanıtlayacak deliller mahkemeye sunulamamıştır. Sonuç olarak Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmadan 1922'de serbest bırakılmışlardır.

    Ancak Türkleri sözde soykırımla suçlama gayretleri durmamış; Malta’daki yargılama sürecinde İngiliz basınında Osmanlı Hükümeti’ni sözde soykırım ile suçlayan ve bu konuyu ispata yeltenen bazı uydurma belgeler yayınlanmıştır. Söz konusu belgelerin General Allenby komutasındaki İngiliz İşgal Kuvvetleri tarafından Suriye'deki Osmanlı Devlet Dairelerinde ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir. Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan soruşturmalar, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris'teki Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik delegasyonlara gönderilen yazılar olduğu anlaşılmıştır(2).

    Bütün bu gerçeklere rağmen, sözde soykırım iddialarını gündemde tutmak için olağanüstü gayret sarf eden Ermeni komiteleri, terör eylemlerine yönelmişlerdir. 1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür.

    Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni’nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü", 1975'den itibaren tıpkı 1915 öncesinde olduğu gibi "Örgütlü Ermeni Terörü"ne dönüşmüştür. Yurtdışındaki Türk görevliler, diplomatlar, elçilikler ve kuruluşlarına yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır.

    Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır(3).

    Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK sahneye çıkarılmış ve Asala-Ermeni terörü geri plâna çekilmiştir. Belgeler, Bekaa ve Zeli kamplarında ASALA ile PKK militanlarının birlikte eğitim gördüklerini ortaya koymuştur.

    Türk güvenlik güçlerinin PKK terörü ile mücadelede başarı sağlamasının ardından Ermeni komiteleri, sözde iddialarını Ermenistan devletinin açık desteği ve Ermeni Diasporası aracılığıyla sürdürmeye devam etmektedirler. Çeşitli ülke parlamentolarından “sözde Ermeni Soykırımı”nı kabul eden yasaların ve önerilerin çıkmasını sağlamaya çalışarak, asılsız iddialarını dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.

    Amaçları, sözde iddialarını tüm dünyaya “tanıtmak”, Türkiye’yi bu temelsiz iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" almak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmektir.


    7 Soruda Ermeni Meselesi

    • Ermeni meselesi nedir?

    Sözde Ermeni Soykırım iddiası, uzun yıllardan beri yurt dığında pek çok ortamda, çesitli düzey ve biçimlerde Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yürütülmekte olan yoğun kampanyaların önemli odaklarından birisi. Bu iddia, Osmanlı döneminde bu imparatorluğu parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan ülkelerce ileri sürülmüş, bugün ise, adları değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istemeleri ve bölgede güçlü bir Türkiye arzu etmemelerinden dolayı, çeşitli yönleriyle sıcak tutulan yapay bir iddiadır. Yahudi Soykırımının ağır suçluluğunu taşıyan Alman-Fransız çevreleri ile Macarlar gibi kavimler, özgün suçlarını yayıp paylaşacak tarihi ortaklar ararken, bunu Türklerin sırtından yapmaktalar. Soykırım suçunun ne anlama geldiğini ve hukuki ve siyasi boyutlarını çok iyi bilen Avrupa´daki çevreler, bu insanlık suçunun sorumluluğunu Türklerin üzerine yıkmak istemektedirler. 1850´li yılardan itibaren ülkede ardarda gelen isyan ve bağımsızlık hareketleri Ermenilerin de bu yönde ümitlenmelerine neden olmuş, ilk defa bu tarihlerde açıkça bağımsız devlet kurma çabaları kendini göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı´nda Osmanlı Devleti´nin savaştığı Rusya ile işbirliği yaparak taraf olan Ermeniler, gönüllü birlikler ve Ermeni alayları kurarak hem Rus ordusunda Osmanlı´ya karşı savaşmışlar, hem de Fransız ordusuna katılıp Fransız üniformasıyla Anadolu´nun işgalini hazırlamışlardır. Bu duruma karşı bir güvenlik tedbiri olarak dönemin hükümeti özellikle hassas bölgelerde olay çıkaran Ermeni halkını başka yere nakletme kararı almış, bu karar dünya kamuoyuna Ermeni ve Batılı basın tarafından bir soykırım olarak tanıtılmıştır.

    • 1915´te ne oldu?

    Birinci Dünya Savaşı´nın başladığı tarih olan 1915 yılı, Ermeni iddiaları bakımından da önemlidir. Osmanlı Devleti´nin savaşa girmesiyle birlikte Anadolu´nun çeşitli yerlerinde uzun bir gizli çalışma ve prova aşamasından sonra harekete geçen bazı Ermeniler, silahlı olarak taraf oldukları savaşta yer almışlar, Osmanlı Hükümeti´nin almış olduğu bir yer değiştirme kararıyla da tehcir edilmişlerdir. Daha sonra genişletilen zorunlu göç kapsamına Ermeni nüfusunun bir kısmı da dahil edilmiş, bu insanlar orduların harekat ve savaş sahalarının dışına göçürülmüşlerdir. Bu tehcir esnasında da yaklaşık 500 bin Ermeni vatandaşını savaş alanı dışına çıkaran hükümet bu insanları geçici olarak yine toprağı ve egemenlik alanı içinde bulunan Suriye ve Irak bölgesine nakletmiş, savaşın bitimiyle de eski yerlerine tekrar dönmelerini sağlamıştır. Zaman ve şartlar itibariyle sorunsuz gerçekleştirilmesi imkansız olan bu geniş çaplı eylem yine de nisbeten son derece başarılı bir şekilde uygulanmış, bu insanların savaşan ordular arasında telef olması böylece önlenmiştir. Ne yazık ki bu tarih aynı zamanda uzun yıllar bir arada yaşamış iki toplumun belki de hiç bir daha barış(a)mamak üzere birbirinden koptuğu, iki milletin arasına düşmanlığın girdiği tarihtir.

    • Osmanlı Devleti Ermenilere soykırım yaptı mı?

    Ermenilerin bu döneme ait ortaya attıkları iddiaların başında, Osmanlı´nın zorunlu göçe tabi tuttuğu insanları imha etmek için tehcir ettiği ve böylece Ermenileri yok etmeyi planladığı iddiası gelir. Çokuluslu kimlik ve devlet yapısına sahip olan Osmanlı Devleti´ni böyle bir adıma itecek hiç bir siyasi ve tarihi sebep olmamasının yanısıra, nazırları, mebusları, vezirleri, askerleri, doktorları, mimarları ve tüccarları Ermeni olan bir devletin neden böyle bir yola başvurabileceğini ayrıca sorgulamak lazım. Tamamen güvenlik tedbiri olarak bakılmış olan zorunlu göç kesinlikle bu insanların imhasını sağlamak için başvurulmuş bir yol olmayıp, tam aksine, bu insanların güven altına alınmalarını ve yüzbinlerce insanın hayatını kurtarmayı sağlamıştır. Eldeki veriler ışığında son derece kolay bir şekilde ispatlanabilir bu iddianın hiç bir meşru dayanağı bulunmamakta, bugüne dek bu iddiayı doğrulayan hiç bir belge ve kaynak ortaya konulamamıştır. Osmanlı´nın devlet geleneğine son derece ters olan bu görüş (soykırım), bu iddiayı ortaya atanların ne kadar cahil ve kasıtlı olduklarını gösterir. İstatistikler ve rakamlar döneme ait son derece detaylı bilgiler verirken, elde yabancı konsolos ve misyoner raporları gibi belgeler de böyle bir durumun söz konus olamıyacağını ortaya koyuyor. Soykırımın ana şartı olan “bir etnik grubu kimliğinden ötürü yok etmek“ gibi bir düşüncesi Osmanlı´da hakim olmuş olsaydı, bu işe ilk önce Osmanlı meclisinden başlamak gerekirdi ve daha sonra ülkenin önemli bankacı ve teknokrat kesiminin hedef alınması gerekirdi. Ayrıca soykırım yapmak gibi bir düşüncesi olan bir devlet bu insanların yol güvenliğini, rahat seyahatlarını ve varış yerlerindeki hayatlarını idame ettirebilmeleri için binbir imkanını seferber etmezdi.

    • Soykırım tam olarak nedir?

    Zamanımızda kullanılan soykırım kavramının kökeni Yunanca'daki genos (ırk, aşiret, klan...) ve Latince'deki caedere (kırım, öldürme, yok etme...) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmekte olup, neredeyse tüm dillere aynı şekilde girmiştir. Kavram olarak soykırım veya jenosid, bugün hukukçuların, siyasetçilerin, sosyologların veya profesyonel soykırım araştırmacılarının konuyla ilgili başvurdukları, yaygın olarak kullandıkları ve Polonyalı bir hukukçu olan Raphael Lemkin tarafından formüle edilen bir kavramdır. Yahudi asıllı Raphael Lemkin, 1941-42'de uluslararası arenada ilk defa soykırım kavramının tarifini yapmış, gündeme gelmesi ve kullanılmasına önayak olmuş ve Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesinin hazırlanması evrelerine birinci dereceden katkıda bulunmuştur.

    1948 senesinde BM Genel Kurulu'nda oylanan ve üye ülkelerin tamamının katılımıyla kabul edilen Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılması Sözleşmesi, maddeler halinde, soykırımın hangi kriterlerden oluştuğunu ve bir suçun ne zaman soykırım olarak nitelendirilebileceğini kaydetmiştir. Soykırım teriminin semantik anlamını kazandığı zaman, şüphesiz ancak ve sadece Nazi zulmünün tüm boyutlarının anlaşılması ve Nazi savaş suçlularının yargılandığı Nürnberg Mahkemeleri'nin sonrasına rastlar. Nitekim, o tarihe kadar Nazi Almanyası'nın nasıl işlediği ve Nazi hükümet organlarının Yahudiler başta olmak üzere, ülkedeki etnik, dini ve kültürel azınlıklara karşı ne denli bir piskopatça yokedici siyaset takip ettiği bilinmiyordu. Milyonlarca vatandaşını ırk, renk, inanç, görüş hatta bedensel özelliklere göre ayırarak, aşamalı olarak gaz odalarına dolduran siyasi zihniyetin eylemlerini tarif için gerek duyulan bu sözleşme, aynı zamanda bu insanlık dramının sonsuza kadar tekrar hiç bir defa yaşanmaması için konulmuş evrensel ilk tavırdır. Nazi Almanya"sının ırkçı bir yaklaşımla dünya hakimiyetini sağlamak için başlattığı Dünya Savaşı ve ardında bıraktığı 70 milyon ölü, insanlığı yine Nazi yöneticilerinin insanlık dışı politikaları ve maruz bıraktığı milyonlarca insanı gözönünde bulundurularak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi imzalanmıştır.

    Neden soykırım değil?

    Bilindiği gibi soykırım kavramı ilk defa Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konulmuş ve Yahudi Soykırımı örnek alınarak tarif bulmuştur. Osmanlı'nın Ermeni vatandaşlarının bir bölümüne yönelik uygulamış olduğu zorunlu göç kararının soykırım kapsamında ele alınıp alınamayacağı, Nazi Almanyası ile bir karşılaştırma yapıldığında daha iyi anlaşılacaktır. Osmanlı Devleti, Nazilerin aksine, topraklarında yaşayan Ermenilerin sadece belli bir coğrafyadakilerini nakletmiş, nakil, Osmanlı Devletine karşı silaha sarılan Ermeni gruplarını ve onlara lojistik destek verenleri kapsamıştır. Bu nakledilenler yine Osmanlı sınırları içinde yer alan bir yere göç ettirilmiş, göçe tabi tutulanlara, Nazilerin evlere baskın yaparak yaka-paça toplama kamplarına sevk uygulamalarının aksine, göç hazırlığı yapmaları için bir hafta ile 15 gün arasında süre verilmiştir. Göçe tabi tutulanlar, Nazilerin toplama kamplarının aksine, gittikleri yerlerde, devlet tarafından evler yapılması, hayatlarını devam ettirebilmeleri için yerleştirildikleri yerlerin ziraate elverişli olması ve göçmenlerin geldikleri viliyetlerin belirlenerek, nüfus kayıtlarının çıkarılması karar altına alınmıştır. Göçen Ermenilerin tüm ihtiyaçları (yiyecek, sağlık, bilet temini v.s.) devlet tarafından "Muhacirîn tahsisatı"ndan karşılanmış, bir şehir ve kasabada yaşayan Ermenilerin tümü sürgüne gönderilmemiş, hastalar, yetimler, katolik ve protestan mezhebi mensuplarıyla, zanaat sahipleri ve orduda görev yapanlar tehcir kapsamı dışında tutulmuştur. Nazi kamplarının aksine, hasta göçmenler için kamplarda hastahaneler kurulmuş, göçmenlerin sağlık sorunları ile ilgili olarak çeşitli ülkelerin sağlık ekiplerine kamplarda görev yapmaları için izin verilmiştir. Kimsesiz çocuklar ve yetimler, yetimhanelere ve bazı zengin ailelerin yanına yerleştirilmiş, 1919 yılında geri dönüş izni verilince bu çocuklar yakın akrabalarına teslim edilmiştir. Aşiretlere ve sivil halkın saldırısına karşı kafileleri korumak üzere jandarma kuvvetleri görevlendirilmiş, suiistimalde bulunan görevli ve halktan kimseler mahkeme edilerek anında ve sert biçimde cezalandırılmıştır. Savaş, kuraklık, çekirge istilası ve seferberlikten dolayı iş yapabilecek hemen bütün erkeklerin silah altına alınması gibi nedenlerle, tarladaki mahsulün kaldırılamamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan yiyecek sıkıntısından dolayı, başta ABD olmak üzere çeşitli devletlerin insani yardım kuruluşlarının yardım talepleri kabul edilmiş, bunlar tarafından Suriye'deki Ermenilere yardım ulaştırılmıştır.

    Neden Almanya?

    İkinci Dünya Savaşı ve öncesinde yaşananların Alman toplumu üzerindeki etkileri o denli derin ve içtendir ki, Holocaust'un sebep olduğu derin mazuriyet piskozu Almanlardaki aşırı hassasiyeti de beraberinde getirmiş ve insanların - aradan nesiller geçmesine rağmen - kendilerini sürekli suçlu olarak hissetmelerine yol açmıştır. Bu kolektif suç algılayışı ise Almanların yakın tarihleriyle süregelen hasarlı ve problemli ilişkisini birinci dereceden etkilemiş, adeta Almanların tarihinin 1949"ta başladığı kanısını beraberinde getirmiştir. Almanya'nın ve Alman kamuoyunun Ermeni konusuna yaklaşımı büyük ölçüde kendi tarihinden miras olaylarla doğrudan ilişkilidir. Bu açıdan konuya "Völkermord" perspektifinden yaklaşan Almanların tarafsız bir pozisyon almaları neredeyse daha en başından imkansız kılınmakta, soykırım gibi ağır bir suçun vebalini üzerlerinde taşıyan Alman toplumunun jenosit teriminin telafüz edildiği bir ortamdaki ruh halini anlamak kolaylaşmaktadır. Bu duygusal yaklaşımlarıyla objektifliğini kaybeden Almanlar bunun ötesinde bu suçun yükünü paylaşmak istemektedirler. Bu düşüncenin bir sonucu olarak ta ortaya ''yüzyılın ilk soykırımı" türünden bahis konusu olamıyacak son derece tuhaf ve dayanaksız iddialar ortaya atabiliyorlar. Kendilerini komik duruma düşürme pahasına "ilk gaz odalarını Türkler yaptı" diyen profesörlere rastlandığı göz önüne alınacak olursa, içinde yaşadığımız toplumun hem ne kadar bilgisiz olduğunu, hem de Holocaust'un mevcut nesil üzerinde dahi ne denli baskın bir mesuliyet duygusu yaratabildiğini görüyoruz. İnsan psikolojisi açısından doğal ve anlaşılabilir olan bu tutum, bu davranışın Türk milleti tarafından kabul edilebileceği anlamına da gelmez. Yahudi Soykırımının göreceleştirilmesi konusunda bugün Alman aydınları arasında adeta bir iş bölümü yapılmakta olduğunu görüyoruz. Nitekim genelde kendilerini oryentalist olarak tanıtan sağ görüşlü revizyonistler Yahudi Soykırımını "Gulag katliamlarıyla" karşılaştırıp, Bolşeviklerin Nazilere kötü örnek teşkil ettiğini ortaya atarken, sol-liberal görüşten Alman enteller ise Yahudi kıyımına Ermeni Soykırımının öncü olduğunu iddia etmekteler. Görsel ve yazılı medyada rastlamakta olduğumuz "Ermenilerin Auschwitz'', "Türklerin Auschwitz Yalanı" gibi ifadelerle iki olay arasında benzerlikler vurgulanmaya çalışılmaktadır. "Balkanlar'da etnik temizliğin" ilk kez Türkler tarafından başlatıldığını öne süren oryent uzmanı (i) Prof. Rainer Münz"e göre, Türkler Adolf Hitler"' de ayartmışlardır. Ermeni sorununun herhangi bir biçimde Yahudi Soykırımı ile ilişkilendirilmesi için, Ermenilerin ırki nedenlerden öldürüldü-günün de belgelenmesini gerektirmektedir. Belge fabrikasyonunda tecrübe sahibi olan Almanlar da bunu başarıyla yerine getirmekte ve - kendilerini gülünç konuma getirme pahasına - ortaya bir takım sözde kaynaklardan sözde belgeler atmaktalar. Bu belgeler de ekseri Alman Ermeni Cemiyeti ve Alman Doğu Misyonu yöneticisi doktoralı protestan papazı Johannes Lepsius, Urfa'daki bir misyoner hastanesinin Alman yöneticisi Jakob Künzler, bir Alman yardım kuruluşu başöğretmeni Ernst Sommer, Urfa'da bir Alman yetimhanesi müdürü Bruno Eckart, zamanın bölge için görevli Milletler Cemiyeti temsilcisi Norveçli Fridtjof Nansen ve Alman yazar ve sıhhiye subayı Armin T. Wegner'e aittir. Bu misyoner ve etki ajanlarının duyum ve hayalleri doğrultusunda ürettikleri "günlükler" ve "anı defterleri", Ermeni konusunda bugün bütün Alman yayınlarının yegane kaynağı konumunda olup, gerçekte bu yönde yapılan yayınlar istisnasız bu bir kaç şahıs ve eserlerin tekrarlanmasıdır.

    Soykırım'ın tanınması neden bu kadar önemli?

    Diğer tarafta ise Ermenilerin ısrarla kendi trajedilerini, Yahudilerin 1933-1945 yıllarında başına gelenlerle aynı kefeye koymaya çalıştıklarını görüyoruz ve 1915 olaylarının illa "soykırım" olarak tarifini bulmasını hedeflediklerini tespit ediyoruz. Ermenilerin 1915-1916 olaylarını örneğin bir katliam, vahşet ve toplu öldürme değil de neden ısrarla hukuki bağlamda "soykırım" (genocide) olarak kabul görmesini amaçladıklarının arkasında ise yatan somut nedenler var. Ermeni sorununun dinamikleşen biçimde büyümesindeki psikolojik etmenleri incelerken, soykırım için o toplumun geneline hakim olan psikolojik atmosferin varlığını dikkate almak zorundayız. Dünya Yahudiliğinin mağduriyetten beslenen, büyüyen, güçlenen bir yapısının olması dikkat çekici olmakla beraber Holocaust, Yahudilere karşı pozitif yönde ayrımcılık (yani ayrıcalık) yapılmasına neden olmaktadır. Bu durumdan istifade ederek güçlenen Yahudilik ise, bugün ayni kader kurbanı ortaklığını kimlik ölçüsü yapmıştır. Holocaust ile Yahudi kimliği arasında ortaya çıkan ilişki, Ermeni kimliğinin inşasında da kullanılmak istenmekte ve aynı ölçüde kabul ettirebilme ümidiyle dünya gündemine taşınmaktadır. Ermeni diasporası tarafından empoze edilmek istenen "Hitler soykırım yapmayı Türklerden öğrendi" tezi aslında Hristiyan-Batılı bilinçte günahlarından arınma arzusu ile ortaya çıkmış, "biz aslında böyle şeyleri yapmayız ama bunu Türklerden öğrendik" mantığında işleyen bir mekanizmayla arınma isteği olarak ele alınmalıdır. BM tarafından Soykırım Yasası'nın kabülünden sonra 195011 yıllardan itibaren Ermeniler, 1915 tehcirinin de bir soykırım olduğuna dair iddialarını yüksek sesle dile getirmeye başlamışlardır. Yine aynı tarihlerde ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerdeki - çoğunluğu 1918-1920 yıllarında kendi istekleriyle Osmanlı Devleti 'ni terkeden neslin ilk ve ikinci kuşağına mensup - diaspora Ermenileri, Ermeni kimliğinin önemli öğeleri olan dil, yaşam tarzı ve cemaat alışkanlıklarının yok olmaya başladığını farketmişlerdir. Ermeni kimliğinin erimesinden dolayı varoluş tehdidi yaşamaya başlayan Ermeni Kilisesi, başta Hınçak ve Taşnak Partileri ve yardım kuruluşları aracılığıyla, Ermeni toplumunun yaşadığı ülke ile kaynaşmasını önlemeyecek, ama Ermeni kimliğini canlı tutacak yegane formül olarak soykırım iddialarını ortaya atmıştır. Soykırım hayali imgesinin doğmasını sağlayan gerçek, bu diaspora Ermenilerinin hiçbirinin, siyasi istikrar, doğal kaynak ve sosyal yaşam yönleriyle zayıf olan Ermenistan Devletini, geri dönülecek bir anavatan olarak algılamaması olmuştur. Bu hayali imge, hem duygusal olarak bir kimlik inşası sağlamakta yardımcı olmuş, hem de bu kimliği nesilden nesile aktaran ve pekiştiren güçlü bir hayali anavatan işlevi görmesini sağlamıştır. Bundan dolayıdır ki, Ermeni kimliğinin en önemli parçasını oluşturan ve kendini tanımlayabilmesini mümkün kılabilen ana unsur olan "mağduriyet psikolijisinin" sarsıntıya uğradığı vakit, başta Ermenistan Devleti olmak üzere, millet olarak kendilerini bir kimlik bunalımı ile karşı karşıya bulacakları kesin ve kaçınılmazdır.


    Rus Önyüzbaşı Aboral'ın Raporundaki Ermeni Zulmü

    SİZE 26 ŞUBAT GECESİNİN KABUS VE KANINI TASVİR ETMEYE ÇALIŞACAĞIM.ŞEHİRDE ÇOK BÜYÜK BİR KORKU VARDI.HERKES KAÇIŞIYORDU.ÇOCUKLARIN ÇIĞLIKLARI,KADINLARIN FERYATLARI ŞEHRİN HER YANINDAN İŞİTİLİYORDU.

    O GECENİN DEHŞETİ KANLARI DONDURACAK CİNSTENDİ.ÇIĞLIKLAR GİTTİKÇE ARTTI.BİR KADININ ÇIĞLIĞINI İŞİTTİM.KAPIYI AÇIP MERDİVENDAN YUKARI ÇIKTIM,ODA KAPISINI AÇTIM.ODADA ELİ SİLAHLI 7 ERMENİ ASKERİ VARDI.PEÇELERİ AÇILMIŞ 3 TÜRK KADINI GÖRDÜM.YÜZLERİNDEN KANLAR AKIYORDU.ÜZERLERİ YIRTILMIŞTI.,VÜCUTLARI KANLI BİR ŞEKİLDE ORTADAYDI.DİĞER KÖŞEDE ÇOCUKLAR VARDI.ÇOCUKLARDAN BİRİ GÖZLERİ YAŞLI BİR ŞEKİLDE ACAYİP BİR ÇIĞLIK ATTI.ERMENİLER TÜFEKLERİYLE ÇOCUĞA VURMAYA BAŞLADI,ÇOCUK YERE DÜŞTÜ.

    BİR TANESİ KADININ BİLEĞİNDEKİ BİLEZİĞİ ALAMADIĞINI FAKAT ÇOK ALMAK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİ VE KADININ BİLEĞİNİ KESEREK BİLEZİĞİ ALDIĞINI BİZZAT KENDİSİ BANA ANLATTI.

    Evet bu bir rus askerinin gördükleri ve merkeze bildirdikleri bir sürü anlatımdan biri.Bunun gibi daha çok belge ve bilgi var.Ruslar bölgede iken ermeniler sakin tavırlarıyla dikkat çekiyorlar ancak işte bunun gibi bazı olaylarda rus askerleri de birşey yapamıyor.Çünkü azmış ermeniler bu kez onları da tehdit ediyorlar.Belki anlatılmayan ama insanların beyinlerinde gizlenmiş buna benzer bir çok olay vardır.Biz buna inanıyoruz.Bu rus askerinin anlatımları onun az da olsa vicdan sahibi olduğunu gösteriyor.Birçok rus ,savaş sırasında bunlara göz yumuyor.Olabilir mi böyle birşey.Ne olursan ol silahsız masum insanlara sen bu zulmü yapamazsın ve yapana da göz yumamazsın.İşte bu medenilerin medeniyeti.Biz de bugün kalkmış onlara benzemeye çalışıyoruz.Ben onlara benzemek istemiyorum.Çanakkale’deki dedem gibi yaralı düşmanı mevzisine bırakmak, onlara artık burada yatan evlatlarınız bizim de evladımız(Atatürk) demek istiyorum.Biz buyuz,bu caniler gibi en adi işleri yapıp sonra da bize soykırım yaptılar demek istemiyorum.


    Ermenilerin ''4 T'' Planı

    İşin ucunu insanların canına kastetmeye kadar götüren Ermeni terörünün amacı, sözde Ermeni soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktır. Nihai hedef ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır. Büyük Ermenistan'a giden yolda atılması gereken en önemli adım, sözde iddialar konusunda kamuoyu oluşturmak ve Türkiye'ye yönelik emelleri gerçekleştirmektir.

    Bunun için uygulamaya konan ve "Dört T" şeklinde adlandırılabilecek olan plan şu dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak... Yani, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla "tanıtılacak", sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiyece "tanınacak", sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" alınacak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmek için gerekli olan "toprak" Türkiye'den koparılacaktır!...

    "Dört T" plânına dayanak oluşturan Ermeni iddiaları ise şunlardır:

    1. Türkler, Ermenistan'ı işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır.

    2. Türkler, 1877-78 savaşından itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi tutmuşlardır.

    3. Türkler, 1915 yılından itibaren Ermenileri plânlı şekilde soykırıma tabi tutmuşlardır.

    4. Talat Paşa'nın, Ermenilerin soykırıma tabi tutulması konusunda gizli emirleri vardır.

    5. Soykırımda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur.


    Soykırım İddialarina Atütürk'ün Cevaplari

    Ermeni diasporasının son zamanlarda giderek artan soykırım iddialarını, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, uzun yıllar önce "Dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz" sözleriyle yanıtlamıştı.
    Dünyanın, Ermeni tehciri konusunda Türk devletine karşı haklı bir ithamda bulunamayacağını belirten Atatürk, o dönemde yaşananları, "Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı" sözleriyle anlatmıştı.

    TÜRK KÖYLERİNDEKİ ERMENİ TERÖRÜ


    Atatürk, 26 Şubat 1921 de Amerikalı gazeteci Clanence K. Streit in sorusu üzerine, Ermeni tehcirine ilişkin şu tarihi gerçekleri dile getirdi:
    "Düşmanca ithamda bulunanların sürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
    Rus Ordusu 1915 de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti.
    Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız bir şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
    Bu cinayetleri işleten saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından itibaren kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinde yapıyorlardı."

    İNGİLİZLERİN İRLANDA YA REVA GÖRDÜĞÜ MUAMELE


    Büyük Önder Atatürk, Ermeni tehciri ve Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlar konusundaki görüşlerini de şu sözlerle dile getirmişti:
    "İngilizlerin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz." "Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı." "Gerek umumi harp sırasında gerek mütarekeden sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından Müslüman ahaliye yapılan mezalim üzerinde durmak uzun bir hikaye olur." "Brest Litovks Muahedesi nin akdini müteakip Rusların şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur."

    YUNANLILARIN YAPTIĞI KATLİAMLAR


    Atatürk, Streit e, Yunanlıların İzmir i işgalleri sırasında yaptıkları katliamları da şu sözlerle anlatmıştı:
    "Yunanlılara gelince, İzmir in işgali sırasında öyle cinayetler işlemişlerdir ki, Yunanistan ın müttefiki İtilaf Devletleri tarafından tescil edilmiş bulunan İtilaf Devletleri Tahkikat Komisyonu üyeleri bile 1919 sonbaharında bu vilayeti baştan başa kat ettikten sonra hazırladıkları raporda, Yunan makamları aleyhinde son derece ağır tenkitlerde bulunmuşlardır. Yunanlıların işgal ettiği diğer bölgelerde her yaş ve cinsiyetten on binlerce Türk katledilmiştir."

    "TÜRKLER, HIRİSTİYANLARI KATLEDİYOR" İDDİALARI"


    1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı nda Osmanlı Devleti nin aldığı yaraları saramadığını gören büyük devletler, İstiklal peşinde koşan Ermenilere yardım ederek Tiflis te Taşnak, İsviçre de Hınçak teşkilatlarını kurmalarına ve silahlı mücadele başlatmalarına yardımcı olmuşlardı. Osmanlı Devleti nin Balkan Harbi nden de mağlup çıktığını gören Rusya, İngiltere ve Fransa bir taraftan Türkiye yi aralarında paylaşma planları, diğer taraftan da Taşnak ve Hınçak teşkilatlarına her türlü silah ve para yardımı yapıyordu. Bu üç devlet, Türkiye aleyhine başlattıkları çalışmaları ve 1. Dünya Savaşı nda Türkiye yi tasfiye etme hareketlerini kendi kamuoylarına kabul ettirebilmek için kiliseleri de devreye sokarak büyük bir propagandaya girişmişlerdi. Bu amaçla kitaplar yayınlayan ve toplantılar düzenleyen ülkeler, "Müslüman Türkler, Hıristiyan halklara zulmediyor, onları katlediyor. Hıristiyan halkları kurtarmak için Türkiye yi ve Türkleri cezalandırmamız gerekiyor. İşte bu maksatla Türklere karşı harp ediyoruz" temasını işlemişlerdi. Ulu Önder, bu gerçek dışı propagandanın öncülüğünü yapan Lloyd George ve George Clemenceau ya şu çarpıcı sözlerle yanıt vermişti: "Milletimiz aleyhinde söylenenler bütünüyle iftiradır. Milletimizin zalim olduğu iddiası baştan başa yalandır. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsurların inanç ve adetlerine riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki, başka dinlere mensup olanların dinine ve milliyetine riayetkar olan yegane millet bizim milletimizdir. Fatih, İstanbul da bulduğu dini ve milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum Patriği, Bulgar Eksarhı ve Ermeni Kategikosu gibi Hıristiyan din reisleri imtiyaza sahip oldu. Kendilerine her türlü serbestlik verildi. İstanbul un fethinden beri, Müslüman olmayanların mezhar bulundukları bu geniş imtiyazlar milletimizin dinen ve siyaseten dünyanın en büyük müsaadekar ve civanmert bir milleti olduğunu ispat eden en büyük delilidir."






    Paylaş
    Mesaj TorNado tarafından (11-03-2009 Saat 00:57 ) değiştirilmiştir.



  2. #2
    Skæterßoi
    Yedek Oyuncu

    Standart



    Söleyecek hiç ib lafım yok

    Türkün türkten başka dostu yoktur...






    Paylaş

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Turnuval Yasal Uyarı!

Turnuval Bilgi paylaşım platformudur. Hukuka, yasalara, telif ve kişilik haklarına bağlıdır. "5651 sayılı yasada" belirtilen "Yer Sağlayıcı" olarak hizmet sunmaktadır. İlgili yasaya göre site yönetiminin tüm içerikleri kontrol etme yükümlülüğü yoktur. Bu sebep ile sitemiz, uyarıları dikkate alarak yasa dışı paylaşımlar hakkında gerekli işlemleri yapmaktadır. Oluşabilecek yasal sorumluluklar "Üyelerimize" aittir.

Web sitemizi kullanmaya devam ederek, turnuval.com hizmetlerini sizlere daha iyi sunabilmek amacıyla kullandığımız cookie'ler (çerezler) ve kişisel verilerinizle ilgili Gizlilik Politikası'nı kabul etmiş olursunuz.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557